29 Mayıs 2007

CHP İKTİDARINDA ÖNEMLİ PROJELER - ZAFER YAPICI


Değerli okurlarım, seçim sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi "halkımızı ezdirmeyeceğiz, ülkemizi soydurmayacağız, devletimizi böldürmeyeceğiz" sloganının içini doldurarak ürettiği projelerle halkın karşısına çıkıyor. "Önce insan, önce iş, önce güvenli ve onurlu yaşam" diyen CHP, sadece öncelikli projelerini değil, bu projelerin maliyet ve kaynaklarını da açıklıyor.

Gelin bu listeye kısaca bakalım:

(1) SIFIR AÇLIK Projesi: 3 milyon aileye, ayda 400 YTL karşılıksız YAŞAM DESTEĞİ. Maliyeti: 12,700 milyar YTL'dir.

(2) ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ YAŞAM DESTEĞİ Projesi: 1 milyon 200 bin üniversite öğrencisine yılda 2 bin 500 YTL burs verilmesi. (Öğrenim kredileri -1,1 milyar YTL.- hariç) Maliyeti: 3.100 Milyar YTL'dir.

(3) KAMU İSTİHDAM Projeleri: "GENÇ-İŞ" Projesi ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde 300 bin kişilik Geçici İstihdam Projesi. Maliyeti: 2.250 milyar YTL'dir.

(4) İŞ KURMA DESTEK Projesi: GENÇ-İŞ KUR Projesi, Mikro ve Risk Kredisi Desteği. Maliyeti: 1.975 milyar YTL'dir.

(5) AR-GE DESTEĞİ Projesi: AR-GE ve yeniliklere karşılıksız nakit desteği. Maliyeti: 3.380 milyar YTL'dir.

(6) TARIMA DESTEK, ÇİFTÇİYE GÜÇLÜ KORUMA Projesi: Çiftçi ve tarıma bugünkü iktidarın verdiğinin iki katını aşan kapsamlı koruma ve destek. Maliyeti: 11.280 milyar YTL'dir.

(7) BÖLGESEL KALKINMA, EŞİTLİK ve ONARIM Projesi: Maliyeti: 9.870 milyar YTL'dir.

(8) ÇAĞDAŞ SOSYO - EKONOMİK ALT YAPI Projesi: Sanayi ve turizm ile eğitim ve sağlık sektörlerine yönelik (ulaştırma, iletişim ve enerji dahil) çağdaş alt yapı. Maliyeti: 16.900 milyar YTL'dir.

Değerli okurlarım, yukarıda saydığımız CHP'nin öncelikli projelerin maliyetlerinin toplamı 61 milyar 450 milyon YTL'dir. CHP bu finansman gereğinin kaynaklarını da şu şekilde açıklamıştır:

1. 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi'nde halen mevcut olan kaynak toplamı: 21.118 milyar YTL.

2. Faiz Dışı Fazla'nın GSMH'ya oranının yüzde 6,5'dan, yüzde 3,0'e indirilmesi ile sağlanacak kaynak: 20.000 milyar YTL.

3. İşsizlik Fonu'ndan aktarılacak kaynak (Fon toplamının % 25'i): 6.325 milyar YTL.

4. Kayıt dışı ekonominin 5 yılda GSMH'nın %10'u oranında kayıt altına alınması ile sağlanacak ek vergi gelirlerinden aktarılacak kaynak: 2.800 milyar YTL.

5. Vergi denetiminin etkinleştirilmesi ile sağlanacak ek vergilerinden aktarılacak kaynak: 4.000 milyar YTL.

6. Kamu yapım ve ihalelerinde şeffaflık ve etkin denetim sonucu yolsuzlukların önünün alınması ile sağlanacak tasarruftan aktarılacak kaynak: 2.500 milyar YTL.

7. Lüks taşıt ve mal ithalatından alınacak ek vergi ile sağlanacak gelirlerden aktarılacak kaynak: 1.500 milyar YTL.

8. Kamu teşebbüs ve mülkiyet gelirlerinden aktarılacak kaynak: 3.207 milyar YTL. Elde edilecek toplam kaynak 61.450 milyar YTL'dir. Yani CHP, hayata geçirmeyi planladığı projelerin kaynağını da açıklamış olmaktadır.

Halkın iktidarı

Değerli okurlarım, ülkemizi yönetme iddiasıyla seçimlere hazırlanan siyasi partilerin hangi projeler ürettiğini, bu projelerin maliyetlerinin nereden karşılanacağını, ülkemize ve insanımıza ne fayda sağlayacağını elbette bilmemiz gerekir. Çünkü siyasal iktidarın ekonomik ve sosyal politikaları, rejim karşısındaki tavrı ve hatta dış politika yaklaşımları sonucunda yaşamları değişecek olan bizleriz. İşte bu nedenle ülke bütünlüğüne, rejimine değer veren partiyi iktidara taşımalıyız. İç ve dış politikada onurlu işler yapacak partiyi iktidara taşımalıyız. Halkın refahını ve geleceğini düşünüp, sosyal devleti oluşturma çabası içinde olacak partiyi iktidara taşımalıyız. Bu kez halkı iktidara taşımalıyız!
Güzel günler göreceğiz...

Haber Ekspres Gazetesi

29 Mayıs 2007 Salı

http://www.haberekspres.com.tr/2007/05/29/yazi.php?id=117

22 Mayıs 2007

HALK, UMUT ve CHP - ZAFER YAPICI






14 Nisan bir “kaygı buluşması” olarak başlamıştı. Sonrasında yaşadığımız tarihi süreç kaygıyı halk düzleminde “umuda” yöneltiyor…

CHP’nin hem varlığı hem de hedeflerinin içeriği bu “kaygıyla umudun iç içe geçtiği süreçte” Cumhuriyet bilincini sahiplenen milyonlar için oldukça önemli…

Çünkü milyonlarla CHP’yi buluşturan ortak nokta, kaygıların ve umutların Atatürkçülük üzerinden kuruluyor olması…

Peki bu süreçte, CHP sadece halkın kaygılarını seslendiren bir partiden ibaret mi? Yoksa bu kaygılar üzerinden bir “umut projesinin” yaratıcısı mı?

İktidar güdümlü medya propagandası CHP’yi sadece “halkın küçük bir bölümünün” kaygılarını seslendiren bir partiye indirgeme gayretinde. Böylelikle “halkın” yükselen “umudunu” sahipsiz kılıp, siyasal iktidarın devamını garantiye alma oyunu oynanıyor…

Aslında bizzat böyle bir telaş bile, CHP’nin halkın kaygıları üzerinden bir umut projesi yaratmakta olduğunu kanıtlıyor…

CHP; yapay azınlık tartışmalarına karşı Atatürk’ün millet tanımını merkeze alan kararlı yaklaşımı, eğitim sistemini akla ve bilime göre yeniden düzenleyecek eğitim reformu projesi; gericiliğin iç güvenliği, siyaseti, ekonomiyi ve medyayı kuşatmasına son verecek dönüşüm projeleri ve dokunulmazlıkları kaldırma sözü ile “umudu yaratmanın” üstyapısal gereklerine cevap veriyor.

Diğer taraftan da büyük bir ekonomik dönüşüm projesi vaat edip, bu yönde temel hedefler belirliyor. Hedeflerin birincisi hızlı, istikrarlı ve dengeli ekonomik büyüme. CHP’nin bu hedefi gerçekleştirme yolundaki en önemli yöntemi ise IMF dayatmalarına karşı gelme kararlılığı olacak. CHP Ekonomi Bülteni’nin son sayısında, CHP iktidarında IMF’nin GSMH’nin yüzde 6,5’i oranında faiz dışı fazla yaratma dayatmasına son verme ve “faiz dışı fazla” oranını yüzde 3’e indirme sözü veriliyor. IMF dayatmacılığına karşı gelinerek yaratılacak kaynağın, açlığı sıfıra indirme, yoksulluğu yenme ve daha çok istihdam yaratma, sosyal ve toplumsal onarım ve her alanda teknolojik yapılanma için kullanılacağı ifade ediliyor.

CHP’nin bir diğer amacı ise işsizliğe son verme. Bu amaçla CHP’nin ikinci hedefi yılda 1.2 milyon ek istihdam yaratma. Bu çerçevede örneğin gençler için “İş Kurma Projelerinin”, ülkemizin geri kalmış bölgelerinde ise 5 yıl süre ile 300 bin kişiye iş olanağı sağlayacak “Kırsal Kesim İstihdam Projesinin” uygulamaya geçirileceği ilan ediliyor.

CHP’nin üçüncü hedefi ise yıllar yılı ihmal edilen bir konu üzerine. CHP, güçlü ve ileri sanayileşmeyi bir ekonomik hedef haline getiriyor. “Ulusal sanayileşme” CHP’nin temel önceliği olacak. Sanayinin, ithale dayalı montaj sanayine dönüşüm sürecini aşma CHP’nin bu konudaki en belirgin hedeflerinden biri. CHP’nin özelleştirme konusundaki tavrı da net: “Özelleştirme vurgununa, stratejik KİTlerde kamu kontrolünün tasfiyesine son vereceğiz. Mevcut KİT’leri özerkleştireceğiz, onları verimli, güçlü, rekabetçi işletme yapılarına kavuşturacağız...” diyor CHP.

CHP’nin dördüncü hedefi dengeli kırsal kalkınma ve tarım ve hayvancılığa güçlü destek konusunda. IMF ve AB politikalarına karşıtlığını net bir biçimde ortaya koyan, halkın ve çiftçinin çıkarının sesi olacak bu programa göre CHP iktidarında çiftçimize, tarım ve hayvancılığa GSMH’nin yüzde ikisi oranında tarımsal destek sağlanacak. Çiftçinin kullandığı gübre, tarım ilaçları ve tohumda KDV yüzde bire indirilecek. Mazot bugüne göre yarı yarıya ucuzlayacak. Feodal düzen karşısında toprağı işleyen köylünün hakları korunacak. Ziraat Bankası tarım ve hayvancılığın etkin ve özerk ihtisas bankasına dönüştürülecek…

CHP’nin altyapısal beşinci hedefi sosyal devleti yeniden ayağa kaldırma. AKP’nin oy avcılığıyla büyüttüğü “sadaka kültürü”nü toplumsal dokumuzdan silmek konusunda bu hedef çok büyük önem taşıyor. CHP’nin bu hedefe ulaşmada en önemli dayanaklarından biri gelir dağılımında adaletsizliği ortadan kaldırma yönünde ürettiği proje. CHP, gelir dağılımında; üst ve alt yüzde gelir grupları arasındaki uçurumun, kapatılmasını amaçlayan “Sosyal ve Gelir Transferi Projeleri” uygulamayı vaat ediyor. Ayrıca “Sıfır Açlık Programı” çerçevesinde “vatandaşlık hakkı” olarak, GSMH’nin yüzde 2,25’i kadar bir kaynağı her yıl denetimli ve kurallara bağlı bir şekilde, aç ve yoksul ailelere, nakit ödeme olarak aktarma projesini ilan ediyor. Böylelikle AKP’nin sadaka kültürünün antitezi CHP’nin sosyal devlet anlayışının temeli haline geliyor…”Sosyal Güvenlik Sistemi” konusundaki CHP hedefleri de bu anlayışın bir uzantısı. CHP iktidarında tüm ev kadınlarının, tüm halkımızın sosyal güvenlik kapsamı içine alınacağı ve insan onuruna saygılı yeni bir sosyal dayanışma modeli kurulacağı ilan ediliyor. Ayrıca eğitim konusunda sosyal devlet anlayışının bir gereği olan “Bedelsiz Kaliteli Eğitim” yönünde projelere yer veriliyor. Lisans eğitimi harçlarının kaldırılacağı, 1 milyon 200 bin üniversite öğrencisine her yıl kişi başına 2.500 YTL “Yaşam Desteği” verileceği müjdeleniyor. Tüm kamu çalışanlarına grevli toplu sözleşme hakkının tanınacağı ilan ediliyor…

CHP bölgesel kalkınma farklılıklarını azaltma adına da önemli bir vizyon ortaya koyuyor. Yatırım teşvikleri, mikro krediler, kamu öncülüğünde yeni girişimler CHP’nin vaatleri arasında…

Umut adına daha o kadar çok şey var ki…

Bu umudu büyütmede görev halka; hepimize düşüyor.

(Haber Ekspres, 22 Mayıs 2007)

19 Mayıs 2007

ZAFER YAPICI CHP'DEN ADAY ADAYI - 19 MAYIS 2007 TARİHLİ HABER EKSPRES GAZETESİ HABERİ





Gazetemiz yazarlarından Zafer Yapıcı, CHP'den aday adayı olduğunu açıkladı. Uzun yıllardır CHP'de parti eğitmenliği yapan Yapıcı, "Türkiye'nin rejiminin ve bölünmez bütünlüğünün tehdit ve tehlike altında olduğu şu süreçte, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini sağlamlaştırmak yolunda siyasetçi, parti eğitmeni, AR-GE üyesi ve gazeteci-yazar olarak sunduğum katkıları, milletvekili olarak daha da etkin kılmak için adayım" dedi.

CHP Genel Merkezi'ne aday adaylığı başvurusunu yapan Yapıcı, CHP'nin idelojik özü olan Kemalizme, sosyal demokrasiye ve Türkiye'nin gerçekleri doğrultusunda üretilmiş projelerin uygulanmasına destek vermek ve yeni projeler üretilmesine katkı sağlamak istediğini belirterek şöyle dedi: "Türkiyemizin ve yöremizin suyu, havası, toprağı ve siyaseti kirlenmiştir. Geleceğimiz olan çocuklarımızın temiz bir dünyada yaşayabilmesi ve sağlıklı gelişebilmesi için, onların içtikleri suyun, soludukları havanın, beslendikleri toprağın ve geleceği belirleyen siyasetin temizlenmesine katkı vermek için, sosyal demokrasinin gereği olan sosyal devletin bir an önce uygulamaya geçmesine katkı koymak için CHP'den adayım."

http://www.haberekspres.com.tr/2007/05/19/devam.php?id=1873

15 Mayıs 2007

BUNLAR TEFLON MU? - ZAFER YAPICI




Teflon olabilme ilk başta bay Ronald Reagan'ın hedefiydi. Türkiye'yi "Küçük Amerika" olarak görmek isteyenler, Reagan'ın bu hayalini paylaştılar. Zaten ancak bu hayali gerçekleştirerek Türkiye'yi "Küçük Amerika" yapabilirlerdi...

Niye teflon olmak istediler? Üzerlerine bir şey yapışmaması için. Teflon olamazlarsa, bir şeylerin üzerlerine yapışacaklarından emin oldukları için...

Peki üzerlerine bir şey yapışmaması için ne yaptılar? Önce bay Reagan'ın ekonomi politikalarından örnek aldılar. Sağ ve sığ ekonomi politikalarıyla zengini daha da zengin, fakiri daha da fakir hale getirdiler...


Sonra ne yaptılar? Yolsuzluklar, skandallar... Reagan İran-Irak savaşı sırasında İran'a silah sattı. Bu satışlardan elde ettiği geliri de el altından Nikaragua'daki solcu Sandinistalar'la savaşan Kontralara yolladı. Üstelik ne Humeyni İranı'nı destekler, ne Nikaragua'daki Sandinistalar'la savaşır görünürken...


Oh ne ala...


Ya bizim Küçük Amerika hayalindeki teflonlarımız neler yaptılar? Onlar daha beter yolsuzluklar yaptılar. Skandal rekorları kırdılar. Soydular bu halkı; soydular! Önce sosyal devleti yıkıp, sonra "sadaka kültürüyle" vergilerimizle yandaş ağlarını büyütmeye kalktılar. Partilerinin il ve ilçe başkanlıklarını ihale komisyonlarına çevirdiler; devletin eğitim kurumlarını tekkelere. Büyük Ortadoğu Projesi'nin küçük ortağı olmak istediler sonra. AB'nin gönüllü esiri. Kıbrıs'ı unuttular, toplumu uyuttular!

Dışarıda verici içeride gerici oldular...


"Lekeler" vardı artık. Saklanamayacak büyüklükte lekeler. Unutturulması gerekiyordu bunların. Nasıl olacaktı?


Bay Reagan'ın yöntemleri yine imdada yetişti. Reagan basınla kurduğu ilginç ve özel ilişkiler vasıtasıyla skandalları halka yansıtmamakta uzmandı. Aynı uzmanlık dalında takiyeci Küçük Amerikacılarımız da kendilerini geliştirdiler.


Medyaya görünmez bir zincir vuruldu. Herkesin bildiği bir zincir! İktidarı yücelten, muhalefeti karalayan inanılmaz bir kampanya başlatıldı.


Nerede bir "dönek" varsa bilge oldu. Nerede bir takiyeci varsa demokrat! Nerede bir "hırsız" varsa hoşgörülü ve saygın...

Nerede bir "gerçek solcu", varsa kötü oldu. Nerede bir Atatürkçü varsa halktan kopuk! Nerede bir "dürüst" varsa uzlaşmaza çıktı adı.


Oh ne ala...

Muhalefet bile biçimlendirilmeye çalışıldı sonra. Sırf teflon olabilmek adına. Geleceğin takiyeci iktidarlarına koalisyon ortakları yaratılmaya çalışıldı. Pusulasını şaşırmış sözde "Demokrat"lar, beyaz atlarının üzerinde aklanamadan paklanmış iktidara "birleşerek", hep birlikte koşuyorlar...


Halk için yaptık diyorlar sonra pişkin pişkin...


Hepsini görüyorsunuz...


Bir de "sözde bağımsız özde ırkçılar" dahil olunsun istendi bu koalisyona sonra. Daha fazla AB, daha fazla ABD, önce Barzani, önce Talabani diye diye...

Önce Fethullah diyen "tarikat demokratları" yetmemiş olacak, bir de ırkçılar demokrat rolünü oynasın istediler iktidarda...

Oh ne ala...

Ama oyunlar bozuldu. Her hamleye bir karşılık geldi. Halk Cumhuriyet bilincini sahiplendi. Bizleri sindirmeye çalışan iktidara ve hoşgörü edebiyatıyla bizi yeniden edilgenleştirmeye çalışan iktidarın görünmeyen koalisyon ortaklarına inat!

Her Cumhuriyet Buluşması bir oyunu bozdu.

İktidarın ve onun tüm ortaklarının teflon sanılan yüzleri türlü lekelerle doldu!

Önemli olan doğru ilkelerde ve doğru partide birleşmek dedim ya geçen yazımda. İzmir Cumhuriyet Buluşması ilkeleri de ortaya koydu partiyi de, liderini de!

Bunun sonucunda geleceğin iktidarını da...


İlkeler Atatürkçülük, parti Cumhuriyet Halk Partisi, lider Deniz Baykal!


İktidar halk!


İki iki daha dört...

(Haber Ekspres, 15 Mayıs 2007)

08 Mayıs 2007

AKP DEMOKRASİSİ Mİ, ÇAĞDAŞ (LAİK) DEMOKRASİ Mİ? - ZAFER YAPICI




Değerli okurlarım, 4.5 yıldan beri iktidardaki zihniyet, kendince oluşturduğu arızalı demokrasi anlayışını çağın yeni demokrasi anlayışı gibi sunup halka dikte ettirmeye çalışmaktadır. Cumhuriyeti, laikliği ve çağdaş demokrasiyi bir taraftan tahrip edip, diğer taraftan da birbiriyle kavgalı gibi göstererek gerici bir sözde demokrasi anlayışında ısrar etmektedir.

Siyasal iktidar, demokrasinin gereklerini görmezlikten gelip demokrasiyi araçlaştırmaktadır. Onun işine yarayan kısmını savunuyor görünüp geri kalan kısımlarını göz ardı ederek, sadece kendi zihniyetinin sözde demokrasisini güçlendirmektedir!

Bu süreçte, cumhuriyet, laiklik, Anayasa ve çağdaş demokrasi karşıtlığı büyümektedir. Ve bu karşıtlık vasıtasıyla demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olan Atatürk Türkiyesinin temel yapısı değiştirilmek istenmektedir. Bu amaca yönelik örneklere beş yıla yakın süredir hepimiz şahidiz.

Siyasal iktidar ve yandaşları tüm bunları yaparken pişkince millet iradesine gönderme yapmaktadırlar. “Özde” tarikat liderlerinin çıkarlarına eşitledikleri millet iradesine. “Sadaka kültürü” yaratarak, sahip olmaya çalıştıkları millet iradesine…

Artık milli iradeyi bile satın alınacak eşya gibi gören bu zihniyetten kurtulmanın zamanı gelmemiş midir?

Değerli okurlarım, Temmuz 2005’den itibaren CHP Genel Başkanı, sonra da Cumhurbaşkanı, Kuvvet Komutanları, Genel Kurmay Başkanı, rektörler ve sivil toplum örgütleri cumhuriyetin ve Türk milletinin karşı karşıya olduğu tehditleri netlikle ortaya koymuşlardır. Bu bilinç yaratmıştır 14 Nisanları, 29 Nisanları, 5 Mayısları…

Milyonlar artık meydanlardadır. Uyanış, Türk milletinin Atatürk ilke ve devrimlerini ve demokratik, laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye cumhuriyetini sonsuza değin koruma ve yüceltme kararlılığında olacağının açık ilanıdır! Türk gençliği, Türk kadını, Türk milleti, gücünün; görev ve sorumluluklarının artık daha çok farkındadır…

Çağdaş demokrasiyi sahiplenen bu çoğunluk, demokrasi ile laikliğin birbirlerini gerektirdiğinin bilincindedir. Bu bilince göre demokrasi, ancak ve ancak laikliğin bulunduğu yerde vardır. Demokrasi her şeyden evvel siyasal erdemdir. Siyasal erdem ise en başta yurt sevgisi. Yurt çıkarlarını, kişisel çıkarların üzerinde tutmaktır. Bencillikten, tutkulardan, hırs ve isteklerden, aç gözlülükten fedakarlıktır.

Bu yüzden AKP zihniyetinin çıkarcı ve takiyeci demokrasi anlayışı ile, halkın demokrasi anlayışı arasında benzerlik değil karşıtlık vardır…

Onların demokrasi anlayışı cumhuriyeti, laikliği, çağdaş demokrasiyi dışlayan bir demokrasi anlayışıdır. Tarikatlar demokrasisidir, kapkaç demokrasisidir. Halkın değerleriyle didişip, halkın haklarını sömürerek, dış desteklerle mağdur edebiyatı yapma demokrasisidir…

Oysa bizim, milletçe paylaştığımız ve her geçen gün daha da büyüttüğümüz demokrasi anlayışımız; yani çağdaş demokrasi bunun tam tersi bir bilince işaret eder.
Ancak çağdaş demokrasiyi takiyeci sözde demokratlar karşısında savunmak zordur. Üstelik yandaş tekelini, iktidar gücünü, dış desteği, borsa baskısını arkasına almış sözde demokratlar karşısında daha zordur. Kararlılık gerektirir. Birlik gerektirir. Doğru yerde, doğru ilkelerde bütünleşme gerektirir.

Yani çağdaş demokrasiyi, cumhuriyeti savunabilme konusunda tek yol birliktir, bütünleşmedir. Ama asıl önemlisi bu birleşmenin içeriğidir. Önemli olan doğru yerde, doğru ilkelerde bütünleşmektir. Halk olarak doğru ilkeleri kendine bayrak yapan doğru siyasi partide bütünleşmektir…

Açıkça ifade ediyorum. Bu ilkeler Atatürkçülük, siyasi parti de Atatürk’ün diğeri Cumhuriyet olan iki büyük eserinden biri olarak saydığı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Gerek AKP iktidarının uygulamaları karşısında halktan yana onurlu ve kararlı duruşu, gerekse yoksulluk, yolsuzluk ve yandaşlık karşısında önerdiği kaynağı Atatürk ilke ve devrimleri olan çözüm reçeteleri CHP’yi bu konuma taşımaktadır…

Böyle bir gidişat içinde, günümüz siyasal iktidarının seçimler sonrasında “küçük koalisyon ortağı” bulma gereksinimiyle de ilişkilendirilen sığ birleşmeleri, cumhuriyet bilinciyle ilişkilendirerek sunmak büyük bir yanılgıdır. İlkeleri oynak, siyasal duruşu kaypak, cumhuriyet bilincini büyütenlerle önce alay eden sonra oy kaygısıyla söz konusu uyanışı sahipleniyor görünen, çağdaş demokrasiye kıyasla AKP’nin demokrasisine daha yakın, ulusalcı tasavvuru netleşmemiş unsurların biraraya gelmesi meydanların arzuladığı birleşme değildir. Her birleşme umut değildir!

Anahtar hangi ilkeler etrafında, hangi kararlılıkla birleşildiğindedir! AKP demokrasisi karşısında çağdaş (laik) demokrasiyi yeniden hakim kılma noktasında önemli olan budur!

İşte bu bilinçle 14 Nisanları, 29 Nisanları, 5 Mayısları daha da geliştirmeliyiz. Gelin bu özgürlük, umut ve demokrasi dalgasını tüm Türkiyemize yayalım. Türkiyemizin 81 ilinde aynı gün aynı saatte il merkezlerindeki Atatürk anıtları önünde haykırışımızı devam ettirip sandıkta umudumuza ulaşalım.

Var mısınız?

(Haber Ekspres, 8 Mayıs 2007)

01 Mayıs 2007

AKP MAĞDUR MU MAĞLUP MU? - ZAFER YAPICI





14 Nisan’la başlayan büyük halk buluşmalarımızda sıklıkla tekrarladığımız sloganlardan biri de şuydu: “Gün gelecek devran dönecek, AKP halka hesap verecek!”

Gün geliyor, devran dönüyor. AKP ise halka hesap verme sürecini mağdur edebiyatına girişerek başlatıyor!

Mağdur ne demek? Haksızlığa uğramış. Ya mağlup? Yenilen, yenik düşen…

Peki AKP mağdur mu mağlup mu?...

AKP millet-devlet karşıtlığı politikasıyla toplumsal gerilimlerin yaratıcısı olmaya girişirken, çarpık bir biçimde tanımladığı “devlet” karşısında mağdur rolünü oynuyor. Ancak bu strateji, bu kez onun gelecekteki mağlubiyetinin bir göstergesi haline geliyor.

Yani AKP mağdur değil, olamaz. AKP siyasal iktidarın ta kendisidir. Hem de iliğine kadar işlediği, son noktasına kadar kullandığı siyasal iktidarın ta kendisi. Henüz mağlup da değildir. Ama mağlup olma yolundadır.

Neden? Çünkü AKP stratejisinin olmazsa olmazını oluşturan bir varsayım işlemiyor! AKP’nin millet-devlet karşıtlığı tezine artık bizzat millet itibar etmiyor! Üstelik bu itibarı sağlama yolunda tarikat lobilerinin, hükümet ortaklı medya imparatorluklarının, paranın gözde patronlarının, sol olmanın ulusalcı olmayı gerektirdiğini algılayamayan bir kısım “sözde” solcuların, ırkçı etnik bölücülerin gayretlerine, ABD ve AB’nin demokratik katkılarına(!) rağmen. “Borsa-kumar sermayesinin kâr garantisi” anlamında tanımladıkları “istikrar” kavramının dış destekli siyasal iktidar tarafından bir baskı unsuru olarak kullanılıyor/kullanılacak olmasına rağmen...

Tüm karşı propagandaya rağmen toplumsal dokuya yeni bir bilinç hakim olmaya başlıyor! Kaynağı Mustafa Kemal Atatürk olan yeni bir bilinç!

İşte bu bilinç ülkenin şimdiki mağdur ve gelecekteki mağluplarını net bir biçimde ortaya koyuyor. Kimin karşısında kim mağdur? Kimin karşısında kim mağlup olacak? sorularına verilen cevaplar halkın yeni uzlaşma noktaları haline geliyor.

Değerli okurlarım, bu yükselen bilince göre kimin karşısında kim mağdur sorusundan başlayalım. Cevap net. Siyasal iktidarın uygulamaları karşısında halk mağdur…

İktidardaki zihniyetin “şu anda Türkiye’de yirmi yedi etnik grup yaşamakta. Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri şeyler yapılabilir” anlayışı karşısında kim mağdur? Bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunan halk, Türk milleti mağdur.

“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Yahu bu millet istedikten sonra, tabi elden gidecek yahu” dediklerinde kim mağdur? Laikliği cumhuriyetin sigortası olarak gören halk, Türk milleti mağdur.

Amerikalılara “Delikten aşağı koymak yerine onu kullanın. Burada ve Avrupa’da bundan yararlanmalısınız…” dediklerinde kim mağdur? Onurlu bir gelecek isteyen halk, Türk milleti mağdur.

Tarikat ağlarının istekleri gereğince yürütülen kadrolaşmalar, artık sayıları unutulan ve sıradanlaşan yolsuzluklar, özelleştirmeye ve partili zengin yaratımına dayanan akla aykırı ekonomi yönetimi ve üretilen sadaka kültürü karşısında kim mağdur? Tarikat ağlarının dışında kalanlar, yolsuzluğa bulaşmayanlar, horlananlar, ezilenler, hakları ellerinden alınanlar; halk, Türk milleti mağdur…

Bu liste uzadıkça uzar…

Peki bu bilince göre kimin karşısında kim mağlup olacak? Cevap yine net! Halkın karşısında şimdiki siyasal iktidar mağlup olacak!

Kararlı bir biçimde “sadaka kültürüne” dönüştürülmek istenen “sosyal devlet” anlayışının hak sahipleri karşısında, onların haklarını korumayanlar mağlup olacak. Mevkileri kaptı-kaçtılarla “götürmek” isteyenler, zihnini sadece cinliğe çalıştıran ve komik duruma düşen oportünist hileciler, rüşvetle oy pazarlığına girişenler, demokrasi diye diye dayatmacılığı büyütenler mağlup olacak. Tüm bunları yaptıktan sonra bir de cumhuriyet kurumları karşısında korku edebiyatıyla demokrasi havariliğine soyunup gözlerimizi yaşartan, binbir surat takiyeciler mağlup olacak!

Bu bilinci algılayamayıp iktidar yandaşlığıyla muhalefet arasında bocalayıp zaman zaman kısır çıkarların peşine takılan hepinizin bildiği bazı siyasi partiler, iktidar yandaşı medya…mağlup olacak!

Halkın çıkarlarını savunmayanlar, doğaları gereği savunamayanlar mağlup olacak!

“Seçenek yok oyununu” oynayıp halkı sandık dışında tutma gayretine girenler, tehlikeyi kendi elleriyle büyütenler mağlup olacak…

Değerli okurlarım, bu noktada hepimize düşen tarihi görev halkça birlikte büyüttüğümüz cumhuriyet bilincini daha da yaymak. Harami olup mağdur rolünü oynayanlara, meydanlarda da seçim sandıklarında da gereken cevabı vermek…

Cumhurbaşkanı seçim sürecinde CHP’nin Türk demokrasi tarihine altın harflerle yazılacak onurlu bir kararlılıkla halktan yana tutarlı tutumunu sürdürmesi “umut” zemininin merkezine halk gözünde CHP’yi oturttu. “Halkı ezdirmeyeceğiz, Türkiye’yi soydurmayacağız, devleti böldürmeyeceğiz” anlayışı halkın birleşme noktası oluyor…

“Cumhuriyet ve halk” kenetlenmeye başladı. Yol uzun…

Pişkin pişkin mağdur rolünü oynayanlar neden mağlup olma yolunda sanıyorsunuz?

(Haber Ekspres, 1 Mayıs 2007)