30 Mayıs 2009

ENGELLER KRİZ YARATIR...-ZAFER YAPICI

Türkiye'nin gelişmesinin önünde birçok engel var...

Bu engellerin ne oldukları aslında açıkça ortada.

Buna paralel olarak, Türkiye'yi yeniden gelişme rotasına taşıyabilecek dinamiklerin neler oldukları da...

Engelleri aşmaya yönelik bir siyasi irade ortada olmadıkça, engeller krizleri üretiyor. Krizler de gelişme sürecini baltalıyor.

Bir kısır döngü bu...

Tersten okursak, gelişme için öncelikle ekonomik krizle mücadele şart. Krizle mücadele için ekonomik büyümenin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya ve eşzamanlı olarak da gelişmenin üstyapısal dinamiklerini sahiplenmeye odaklanacak bir siyasal iktidara ihtiyacımız var...

* * *

Biraz daha açalım.

Bir hükümet ne yaparsa ekonomik büyümenin önündeki engelleri kaldırmış olur?

İşsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu ortadan kaldırırsa; tarımı, sanayiyi, hayvancılığı üretir duruma getirirse, bilimsel gelişmeyi teşvik ederse...

Bunlar tek başına yetmez.

Eşzamanlı olarak, eğitimi, sağlığı çağdaşlığa taşırsa; cumhuriyeti, laikliği ve demokrasiyi yüceltirse; anayasayı, hukuku ve sosyal devleti egemen kılarsa; devletin ulus, laik, üniter yapısını sağlamlaştırırsa; yasama, yürütme ve yargının kuvvetler ayrılığı ilkelerine saygı gösterirse...

Bir başka ifadeyle, gelişmenin üstyapısal dinamiklerini de sahiplenirse...

* * *

Örneğin eğitimsiz işgücü ile üretim konusunda büyük hedefler tutturulabilir mi?
Hukukun adalet dağıtmadığı bir ortam, yatırımcı için ne ölçüde güvenilir olur? Ya da bölünme kaygısı, istikrarsızlığı yaratıcı etkisiyle sanayiciyi tedirgin etmez mi?
Laik düşünce, bilimsel gelişmenin temel katalizörü değil midir?

Emeğinin karşılığını alamayan ve sağlık güvencelerini bir bir yitiren üretim güçlerinden verimlilik beklenebilir mi?...

* * *

En anahtar sorumuz aslında şu:

Gelişmenin önündeki engelleri başbakanın, önce "teğet geçecek", sonra "hamdolsun" ve "tepe noktasından inişe geçti", şimdi de "sürtünerek geçecek" sözleriyle mi aşabiliriz?

Yoksa cumhuriyet bilinci doğrultusunda çözümler üreterek mi?... Ekonomik gelişmenin önündeki engelleri doğru tanımlayıp, gelişme için doğru yolları takip ederek mi?

* * *

Başbakan Erdoğan, kriz "teğet geçti" dedi.

CHP lideri Baykal, "teğet değil, böğrü delip de geçti" dedi.

Başbakan "Eğer işsizliğe bir çaren varsa açıkla, o çareyi eğer yerine getirmeyen bir Tayyip Erdoğan varsa, ben siyaseti bırakmaya hazırım. Bu kadar açık söylüyorum. Ama çözüm üret. Eğer çözümün yoksa lüzumsuz yere konuşma" dedi.

CHP lideri Baykal yedi maddelik öneri getirdi.

Sonuçta başbakan siyaseti bırakmadı ama Deniz Baykal'ın önerdiği maddelerden bazıları alıp hayata geçirdi.

Ancak böylelikle engellerin bir kısmı aşıldı...

Eğer CHP lideri Deniz Baykal'ın ürettiği tüm öneriler ve yapmış olduğu uyarılar uygulamaya aktarılmış olsaydı bugün engellerin tümü aşılmış ve kriz ortadan kalkmış olacaktı.

İşte o zaman başbakan, "kriz teğet geçti" sözünü rahatlıkla kullanabilirdi. Tabii Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek şartı ile...

* * *

Çözüm üretenler cumhuriyet bilinci ile alternatifler yaratmaya devam ediyor.
Ya üretemeyenler? Onlar da sadece yeni sloganlar üreterek, "sürtünerek geçecek" söylemleriyle "moral vermeye" çalışıyor...

* * *

Değerli okurlarım, 2002 yılından beri AKP'nin ekonomi, özelleştirme, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, tarım, sanayi ve demokrasi, laiklik, cumhuriyet, anayasa, hukuk, sosyal devlet, cumhurbaşkanlığı seçimi ve dış politika konularındaki tüm yanlışlıklarını dile getiren CHP ve onun lideri Baykal hep doğruları ifade etti.
Türkiye'nin ve Türk milletinin önündeki engelleri aşmak için iktidarı uyardı. Öneriler ve projeler sundu.

İktidar anlamadı ama...

Türk milleti hem cumhuriyet bilincinin önemini fark etti, hem de bu bilinçle engelleri ortadan kaldırmak isteyenleri gördü; sahiplendi...

Onun için toplumun tüm kesimlerinin güvenini ve sevgisini kazandı CHP ve Baykal.

Onun için halk, büyük bir ivmeyle Atatürk'ün düşünsel mirasını sahiplenme noktasında birleşiyor...

(Haber Ekspres 26 Mayıs 2009)

19 Mayıs 2009

INFLUENZA A/ H1N1 VİRÜSÜ - ZAFER YAPICI

17 Mayıs 2009 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında doğrulanan influenza A/H1N1 (domuz gribi) vaka sayısının 39 ülkede 8 bin 480 olduğunu ve hastalıktan 72 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Domuz virüsünün tehlike seviyesini 4. dereceden 5. dereceye çekti.

Dünya Sağlık Örgütü'nün Salgın Alarm Seviyeleri şu derecelerden oluşuyor:

Birinci Derece: Hayvanlar arasında bulaşan ama insanlara bulaşmayan virüsler.

İkinci Derece: Hayvanlardan insanlara bulaşan grip virüsü. Potansiyel salgın tehdidi.

Üçüncü Derece: Belirgin bir biçimde insandan insana geçmeyen, bazı bölgelerde ve insanlarda rastlanan grip türü.

Dördüncü Derece: İnsandan insana geçtiği doğrulanmış ve toplumsal düzeyde yayılabilen vakalar. Salgın riskinde belirgin bir artış.

Beşinci Derece: En az iki ülkede görülen, insandan insana bulaşan vakalar. Güçlü ve yakın bir salgın tehlikesi uyarısı.

Altıncı Derece: Virüsün başka bir ülkede farklı bir bölgede ortaya çıkıp yayılması. Sürmekte olan küresel bir salgın.

Bu demek oluyor ki, domuz gribi, küresel bir salgına dönüşme yolunda ilerliyor...

Son olarak virüsün Amsterdam üzerinden İstanbul'a gelen Irak asıllı ABD'li bir ailede saptanmasıyla hastalığın ne yazık ki ülkemize de ulaştığı ortaya çıktı...

* * *

Peki, domuz gribi tam olarak nedir?

İnfluenza A virüsünün (A/H1N1) neden olduğu ve daha önce insanlarda görülmezken virüsün geçirdiği değişimle artık insanlarda da görülebilen grip türüdür.

İnsandan insana bulaşabilmektedir. Halen devam eden salgın, insandan insana bulaşma şeklinde yayılmaktadır.

Belirtileri nelerdir?

Domuz gribinin belirtileri sıklıkla karşılaştığımız normal grip belirtileriyle benzeşmektedir.

* Yüksek ateş (koltuk altından ölçülen 38 C derece ve üzeri),

* Öksürük,

* Boğaz ağrısı,

* Burun akıntısı,

* Vücut ağrıları,

* Baş ağrısı,

* Titreme, halsizlik,

* Nadiren kusma ve ishal.

İnsandan insana nasıl bulaşır?

Domuz gribi, mevsimsel grip gibi bulaşmaktadır. Kişiden kişiye genellikle öksürme, aksırma esnasında ortama yayılan ve virüs içeren damlacıklarla bulaşır. Bu damlacıklar, doğrudan solunum yolu ile alınabileceği gibi ortamdaki kapı kolu, masa, sandalye gibi cansız yüzeylerden eller vasıtasıyla da alınabilir. Tokalaşma ile de bulaşabilir. Virüs, sağlam kişiye ağız, burun ve göz yolu ile bulaşabilmektedir. Kişi, hastalık başlangıcından 1 gün öncesi ve 7 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdır.

Hastalıktan korunmak için ne yapmak gerekir?

* Su ve sabun ile sık sık ellerinizi yıkayınız.

* Bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırınız.

* Kapalı ve hasta kişilerin bulunduğu ortamlardan uzak durunuz.

* Eğer hasta iseniz ayrıca şunlara dikkat ediniz:

a)- Öksürük ve aksırık esnasında ağız ve burnunuzu tek kullanımlık mendil ile kapatınız ve kullanılan mendili çöpe atınız.

b)- Hastalığı diğer kişilere yaymamak için mümkünse evden dışarı çıkmayınız.

c)- Evdeki diğer kişileri korumak için yakın temastan kaçınınız. Basit cerrahi maske kullanınız.

d)- Kişisel eşyalarınızı (havlu, diş fırçası, çatal, kaşık, nevresim, çarşaf vb.) başka kişilerle paylaşmayınız.

e- Elle dokunduğunuz eşyaları deterjan veya 1/10 oranında sulandırılmış çamaşır suyu ile siliniz.

f)- Bol sıvı alıp beslenmenize dikkat ediniz ve istirahat ediniz.

g)- Acil durumlarda mutlaka doktora başvurunuz.

Hastalığın henüz aşısı yoktur. Aşı geliştirme çalışmaları devam etmektedir.

Yurt dışına seyahat edecekler nelere dikkat etmelidir?

* Zorunlu haller dışında hastalığın görüldüğü bölgelere seyahatlerinizi erteleyiniz.

* Gidilen bölgelerde kalabalık ve kapalı mekanlardan uzak durunuz.

* İnsanlarla yakın temastan kaçınınız.

* Su ve sabun ile sık sık ellerinizi yıkayınız. Bu amaçla alkol bazlı el dezenfektanı da kullanabilirsiniz.

* Hasta kişilerin bulunduğu ortamlarda bulunmaktan kaçınınız, bulunmak zorunda iseniz cerrahi maske kullanınız.

Korunma amaçlı ne tür maske kullanılmalıdır?

* Bu tür hastalıklarda ortamdaki damlacıkları tutabilen basit cerrahi maskeler yeterlidir.

* Grip hastaları da yakındaki kişileri korumak amacıyla basit cerrahi maske kullanmalıdır.

Hastalığın tedavisi var mıdır?

Gripte kullanılan antiviral ilaçlar bu grip türünde de kullanılmaktadır. Bu ilaçlar hastalık belirtileri başladıktan sonra ilk 48 saat içerisinde verildiğinde hastalığın şiddetini azaltıp, süresini kısaltabilir. Ayrıca destekleyici tedavide şikayetlerin azaltılmasına yönelik olarak doktor tavsiyesiyle çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Antibiyotik kullanılmamalıdır.

Gripte acil tıbbi yardım gerektiren durumlar nelerdir?

Solunum sıkıntısı, şiddetli bulantı ve kusma, şuur bulanıklığı, şiddetli öksürük ve balgam çıkarma.

Çocuklarda bunlara ek olarak:

Dudaklarda morarma, havale, yaygın döküntü belirtilerinden herhangi biri görüldüğünde acilen doktora başvurulmalıdır.

* * *

Değerli okurlarım, T.C. Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde bulunan bu bilgileri siz okurlarıma ulaştırmak ve sizi bilgilendirmek amacıyla bu yazıyı yazdım.

Umarım Sağlık Bakanlığı'nın toplumu bilgilendirme ve hastalıkla mücadele önlemleri, internet sitesine yukarıdaki verileri aktarmakla sınırlı kalmaz. Çünkü görülüyor ki, ancak etkin önlemlerin alınmasıyla domuz gribinin ülkemize yayılması engellenebilir. Ayrıca, umarım medya organları, ülkemizin her köşesinde bu küresel tehlike ile ilgili bilinci yükseltme konusunda daha etkin bir rol oynar.

(Haber Ekspres, 19 Mayıs 2009)

13 Mayıs 2009

10-16 MAYIS ENGELLİLER HAFTASI... - ZAFER YAPICI

31 Aralık 2008 tarihi itibariyle Türkiye nüfusu 71.517.100 kişidir. 2008 yılında Türkiye'nin yıllık nüfus artış hızı binde 13,1 olarak gerçekleşmiştir. Ülke nüfusunun % 75'i il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır...

...Bu bilgiler Türkiye İstatistik Kurumu'ndan alınmıştır.

* * *

Yine Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2002 yılında gerçekleştirdiği Birinci Türkiye Özürlüler Araştırması'na göre:

* Türkiye'nin toplam engelli nüfusu 8.789.451 kişidir. Bir başka ifadeyle, toplam ülke nüfusunun %12.29'u engellidir.

* Ortopedik, görme, işitme, dil ve zihinsel engellilerimiz, ülke nüfusunun %2,59'una karşılık gelen 1.852.292 kişidir.

* Süreğen hastalığa sahip olan 6.937.158 engellimiz bulunmaktadır.

* Yaş gruplarına göre engelli nüfusun toplam nüfusa oranları şöyledir: 0- 9 yaş: % 4.15; 10- 19 yaş: % 4.63; 20- 29 yaş: % 7.30; 30- 39 yaş: % 11.44; 40- 49 yaş: % 18.07; 50- 59 yaş: % 27.67; 60- 69 yaş: % 36.96; 70 ve üzeri: % 43.99.

* Yerleşim yerine göre engelli nüfus: Kırda % 11.67; kentte % 12.70.

* Bölgelere göre engelli nüfus: Marmara: % 13.13; Ege: % 11.86; Akdeniz: % 12.16; İç Anadolu: % 12.52; Karadeniz: % 12.98; Doğu Anadolu: % 11.80; Güneydoğu Anadolu: % 9.90.

* * *

Değerli okurlarım, 2009 yılında olmamıza rağmen yukarıdaki bilgilerin 2002 yılına ait olması ve güncellenmemesi ne acı değil mi? Sizlere engellilerimizle ilgili 2009'un bilgilerini net olarak veremediğim için üzgünüm.

Oysa Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı-Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) işbirliğiyle 2009 yılında İkinci Türkiye Özürlüler Araştırması yapılacaktı. Bu araştırmada Türkiye'deki engelli sayısının yanı sıra engellilerin coğrafi dağılımları, eğitim durumları, sağlık alanındaki ihtiyaçları, engel gruplarına göre dağılımları saptanacaktı...

Yapıldı mı? Hayır.

Ne zaman yapılacak? Onu da bilmiyoruz.

* * *

2002 verilerine göre 8.789.451 olan engelli nüfus ortalama 4 kişilik aileleriyle birlikte 35.157.804 kişiye ulaşıyor. Bir başka ifadeyle, ülke nüfusunun yarısı engelli veya engelli ailesi...

Ya 2009 verilerine göre aynı hesaplama yapıldığında?...

Bilemiyoruz...

Kısacası engellilerimiz ve aileleri, devlet kurumlarınca oluşturulan istatistiki verilerin güncellenmesini ve doğru veriler göz önüne alınarak sosyal politikaların saptanmasını istiyor.

* * *

10-16 Mayıs Engelliler Haftası...

Engelliler Haftası yalnız ülkemizde değil, Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede aynı tarihlerde kutlanıyor.

Tüm gelişmiş ülkelerde hafta boyunca engellilerin sorunları ve topluma kazandırılmaları konularında yayınlar, toplantılar ve seminerler düzenleniyor. Engellilere yardımcı olma bilinci aşılanmaya çalışılıyor. Engelli durumuna düşmemek için önlemler anlatılıyor. Tüm anlatımlar ve sorunlara çözüm önerileri yeni, güncel veri ve araştırmalar üzerinden yapılıyor.

Ya ülkemizde?...

Tam yedi yıl önceki veriler üzerinden...

...Her yıl tekrarlanan içi boş sözlerle; sorunu geçiştirip çözümü öteleyerek...

* * *
11 Mayıs Görmeyenler Günü'nü, 12 Mayıs İşitme ve Konuşma Kusurluları Günü'nü, 13 Mayıs Ortopedik Engelliler Günü'nü, 14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler Günü'nü ve 15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Günü'nü kutluyor, tüm engellilerimize ve ailelerine engelsiz bir yaşam diliyorum.

Değerli okurlarım, şunu hiçbirimiz unutmayalım: Gerçek özürlü; engelli olan değildir. Gerçek özürlü; engelli ve ailesinin önündeki engellerini görüp de görmezlikten, duyup da duymazlıktan gelendir...

(Haber Ekspres, 13 Mayıs 2009)

06 Mayıs 2009

ÇIKAR HUKUKUN ÖNÜNE GEÇERSE... - ZAFER YAPICI

Tarih 22 Nisan gecesi... Saat 0.24...

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmi açıklamada Ermenistan ile ilişkiler konusunda "Biz bir yol haritası üzerinde mutabakat sağladık, Ermenistan'la birlikte çalışıyoruz, gerekeni yapacağız" dendi.

Sonrasında yapılan çeşitli açıklamalarda, bu sürecin Azerbaycan aleyhine gelişmeyeceği taahhüt edildi. Azerbaycan'a, "Sizi dışlayarak bir şey yapmayacağız" mesajı verildi.

* * *

Çok geçmeden, Ermenistan tarafı da söz konusu yol haritasını doğruladı.

Ancak Türkiye'den Azerbaycan'a "Sizi dışlayarak bir şey yapmayacağız" mesajları verilirken, Ermenistan tarafı, "Benim bu yol haritası çerçevesinde Türkiye ile Karabağ Sorunu'nu ya da Azerbaycan ile ilgili herhangi bir sorunu konuşuyor olmam söz konusu bile değildir. Türkiye bu işin muhatabı değildir" açıklamalarını yaptı.

Türk Dışişleri, bu açıklamaları duymazlıktan geldi...

* * *

Bu gelişmelerin sonucunda Azerbaycan kamuoyunda Türk hükümetinin Ermenistan'la görüşürken Azerbaycan'ı dışladığı izlenimi oluştu.

AKP'nin Ermenistan yaklaşımının bir diğer olumsuz sonucu Obama'nın 24 Nisan tarihli açıklamasında görüldü.

22 Nisan gecesi saat 0.24'de Türk Dışişleri'nin yaptığı açıklamaya rağmen Obama, 24 Nisan tarihli açıklamasında Ermeni tezlerini seslendirdi!

* * *

ABD Başkanı Obama, 24 Nisan'da, "94 yıl önce, 20. yüzyılın en büyük katliamlarından biri başladı. Her yıl, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde 1.5 milyon Ermeni'nin katledilmesi veya ölüme yürümesini anıyoruz" dedi.

ABD Başkanı "soykırım" sözcüğünü kullanmadı ama konuşmasında Türkçe'ye "büyük felaket" olarak çevrilen Ermenice "Meds Yeghern" sözüne yer verdi.

Ermenilerin "soykırım" bağlamında kullandıkları söze konuşmasında yer vererek aslında "soykırım" demiş oldu...

Obama bir hukukçu... Ancak, bu açıklamasıyla en basit hukuk ilkelerinden biri olan masumiyet karinesini ihlal etti. Siyaseten hukuki bir yargıda bulundu. Çıkarı hukukun önüne taşıdı...

Yani, AKP'nin taviz politikası, ne Ermeni diasporasının, ne de bu diasporaya dayanan Obama yönetiminin hızını kesti...

* * *

Değerli okurlarım, açıkça görülüyor ki, ABD Başkanı Obama, Ermeni diasporasının 1915'le ilgili anlatısını sahiplenerek yapmış olduğu 24 Nisan tarihli açıklama ile Türkiye'yi soykırım ithamı altında bıraktı.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bu açıklama karşısında nasıl bir tavır takındı? Ne dedi?

"Sayın Başkan'ın (Obama'nın) hazırlanan metnini bir denge metni olarak görüyorum. Bu metin bir defa bizi tatmin eden bir metin değildir"

Başbakanın bu açıklaması üzerine akla tek bir soru geliyor. Şayet bu metin denge metni ise, dengesiz bir metin nasıl olacaktı?

İşte AKP'nin tavize dayanan dış politika anlayışının Türkiye'yi getirdiği nokta...

* * *

Değerli okurlarım, Türk dış politikasıyla ilgili önemli sonuçları olacak bu tartışmada ana muhalefet partisi CHP'nin görüşü oldukça net.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bu konuda bakınız neler söylüyor:

"Taviz vererek; karşı tarafı idare etmeye mecbur olduğunuz izlenimini verdiğiniz anda artık vereceğiniz tavizlerin sınırı yoktur. Ne yazık ki Türkiye bu sürecin içine sokulmuştur..."

Baykal'ın Obama'nın açıklamaları hakkındaki yorumu da oldukça ilginç. Şöyle diyor Baykal: "Obama, Türkiye Cumhurbaşkanı'yla, Türkiye Başbakanı'yla kapsamlı, uzun görüşmeler yaptıktan sonra bu açıklamayı yapmıştır. Doğrusu ben çok merak ediyorum, Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanı Sayın Obama ile görüşmelerinde bu konuyla ilgili gerçekleri anlatmadılar mı? Bu konunun Türkiye tarafından nasıl görüldüğünü dayanaklarıyla kapsamlı bir şekilde ortaya koymadılar mı?..."

Baykal Türkiye'nin çıkarlarının savunulması için bu konuda nelerin yapılabileceğini de şöyle sıralıyor:

* Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'ye çağırıp konferanslar verdirdiği, Ermeni tezlerine karşı çıkan çok önemli bir Amerikalı profesör var, onun kitapları Obama'ya verilebilirdi.

* Şükrü Elekdağ'ın Washington'da büyükelçi olduğu sırada 74 Amerikalı profesörün bir
araya gelip "1915 olayları bir soykırımı değildir" diye imzalayarak Amerikan gazetelerinde yayınladıkları bildirinin metni Obama'ya verebilirlerdi.

* Her yıl İngiliz bakanların Avam Kamarası'nda yaptıkları "1915 olayları bir soykırım değildir" açıklamalarını Sayın Obama'nın önüne koymak gerekirdi.

* 1948 tarihli "Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Soykırımla Mücadele Sözleşmesi"nin metni verilebilirdi.

* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/2'nci maddesi, "Bir suçla itham edilen herkes suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masumdur" ilkesini koymuştur. Bu hatırlatılabilinirdi.

* ABD Anayasası'nda yer alan "Bir kişinin adli bir mahkeme sürecinden geçmeden suçlanamayacağını ve cezalandırılamayacağını" maddesi hatırlatılabilinirdi. Hiçbir şey hatırlatılmadı. Hiçbir şey verilmedi...

Özetle Baykal'ın bu konuyla ilgili görüşleri şöyle: "AKP iktidarı ne zaman masaya otursa, masadan kalkarken cebi boşalmış oluyor. Yani kendimizi de çok rahat aldatıyoruz. 'Kazan kazan' diyoruz, ortaya çıkan tablo 'kaybet kazan' oluyor. Bir taraf kaybediyor, bir taraf kazanıyor... Ne yazık ki kaybeden de hep Türkiye oluyor. Şimdi, bakınız, Ermenistan ile ilişkide ne kazandık? Obama'nın konuşmasını kazandık, yani büyük felaketi kazandık, yani Türkiye'nin soykırım yaptığı konusundaki görüşün tekrar dünya kamuoyuna ilan edilmesini kazandık. Azerbaycan da bir şey kazanmadı. Azerbaycan ile dostluğu da kaybettik. Tam kaybettik demiyorum da bir kırıklık ortaya çıktı. Bu da bizim için üzüntü verici bir tablo."

* * *

Evet değerli okurlarım, çıkar hukukun önüne geçerse "kazan kazan", "kaybet kazan" oluyor. Olan da Türkiye'ye oluyor...

Ve ne yazık ki, AKP zihniyeti uluslararası alanda da, hukuku çıkarın önüne taşıtmakta başarısız kalıyor...

(6 Mayıs 2009, Haber Ekspres)