14 Temmuz 2011

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA KİM ATANDI? - ZAFER YAPICI

Ömer Dinçer...

Kimdir Ömer Dinçer?...

Göçük altında kalan ve hayatını kaybeden madenciler için "güzel öldüler" diyen kişi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ilkelerinin değiştirilmesi gerektiğini savunan kişi...

Bakın Ömer Dinçer 1995 yılında ne demiş:

"Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu sırada ortaya atılan Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tabir edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye'de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerine; daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum." (Not: Alıntıdaki anlatım bozuklukları bana ait değildir. Dinçer'in basına yansıyan sözlerini aynen aktardım.)

Ömer Dinçer, intihal suçu işlediği YÖK tarafından saptanmış kişi...

2005 yılında YÖK Genel Kurulu, Ömer Dinçer hakkında İşletme Yönetimine Giriş isimli kitabında aşırma (intihal) yaptığı gerekçesiyle, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası vermişti. 2008'de Ankara Birinci İdare Mahkemesi "intihal gerçekleşmiştir" hükmü ile YÖK'ün "intihal" yapıldığına ilişkin verdiği karara Ömer Dinçer'in yaptığı itirazı reddetmişti.

* * *

İşte Ömer Dinçer'in "yükselme" ve "aklanma" süreci...
22 Temmuz 2007 milletvekili genel seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak seçilen Dinçer, 1 Mayıs 2009 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na atandı.
23 Aralık 2010 tarihinde yapılan YÖK Genel Kurulu'nda beş yıl önce yapılan "intihal itirazı" gündeme getirildi ve oy çokluğuyla cezanın kaldırılmasına karar verildi.

Böylece YÖK, Ömer Dinçer'i hem intihal suçundan aklamış, hem de öğretim üyeliğinden çıkarma cezasını kaldırmış oldu...

Dinçer, 12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimlerinde İstanbul'dan tekrar milletvekili seçildi ve Milli Eğitim Bakanı olarak atandı...

* * *
Şimdi sormak istiyorum...
Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Eğitim Bakanlığı'na atanacak kişinin yukarıdaki özelliklere mi sahip olması gerekiyor?...
AKP, bir taraftan "ileri demokrasi" söylemini ön plana alırken diğer taraftan bir dört yıl daha Milli Eğitimi bu özellikteki kişilere teslim etmekte hiç sakınca görmemekte...
Demokrasiyi; hele hele ileri demokrasiyi, çağdaşlığı, insan haklarını dilinizden düşürmüyorsunuz. Ama demokratik, laik sosyal hukuk devletinin ulus, üniter ve laik yapısını yaşatacak olan "Milli" Eğitim'de görev yapan öğretmenleri ve onların yetiştirecekleri öğrencileri, Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkesinin işlevsizleştirilmesi hedefinde sorumluluk taşıyanlara emanet ediyorsunuz.
Ustalık döneminin ileri demokrasisi bu olsa gerek!

* * *
Değerli okurlarım, sizce çağdaşlık, "Türkiye Cumhuriyeti'nin ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin değiştirilmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum" diyenlerin şekillendireceği eğitimle mi gerçekleşir?
Yoksa "Mustafa Kemal Atatürk'ün kurtuluş ve kuruluş felsefesiyle fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir gelecek yetiştirme sorumluluğuna sahibim" diyenlerin şekillendireceği eğitimle mi?..

(Haber Ekspres, 11 Temmuz 2011)

04 Temmuz 2011

DİSİPLİNE ÖNCE KİMLER GİTMELİ? - ZAFER YAPICI

Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, “parti içi muhaliflerin” açıklamalarıyla ilgili olarak, “Gerekirse disiplin işleyecek” uyarısı yapmıştı.

Ardından, bir diğer Genel Başkan Yardımcısı Volkan Canalioğlu, Gürsel Tekin’in açıklamalarını destekler bir şekilde “Tabii ki gerekirse gidilebilir. Çünkü bu partinin bir tüzüğü var. Disiplin yönetmeliği var. Bunlar doğrultusunda yanlışı kim yapıyorsa; partisini küçültüyorsa elbette ki disiplin kurulları çalışır. Burası CHP’dir. CHP 87 yıllık köklü bir partidir, kimse koltuk peşinde olmasın” dedi.

CHP İzmir İl Başkanı Tacettin Bayır ise “…Bizim kurultay delegelerimiz özgür iradeleriyle konuşur. Diğer partilerde olduğu gibi biat kültürü, konuşma yasağı yok. Ama bunun bir kuralı var. Partiyi kamuoyu önünde hırpalamadan belli bir disipline uyarak bunu yapmalıyız. Eğer siz belli bir disiplinin dışına çıkarak, bu kurultayın toplanmasını farklı noktalara götürüp, geçmişin hesabını sormaya yönelik hesaplar içinde olursanız, bunu da kalkar kamuoyunda ballandırarak anlatırsanız, CHP’yi başarısızlıkla itham ederseniz, bu partinin üst düzey disiplin kurulu senin ne milletvekilliğine, ne eski milletvekilliğine, ne de eski il başkanlığına bakmaz ve gerekeni yapar. Bunu yaptırmamak için arkadaşların konuşmalarına dikkat etmesi gerekiyor” şeklinde bir açıklama yaptı.

* * *
Değerli okurlarım, yukarıdaki açıklamaları yapanlar gibi partinin üst düzey yöneticisi olan kimi kişiler seçime beş kala bakın neler söylemişlerdi:
• CHP Genel Başkan Yardımcısı Sena Kaleli, “cemaatleri yok saymak sivil toplum anlayışına uygun değildir” demişti.
• CHP Parti Meclisi Üyesi Bülent Kuşoğlu, “tekke ve zaviyeler yeniden açılmalı. ‘Bunlar irtica yuvaları!'. Yok öyle bir şey. Tam tersine kültür yuvaları. Tekke ve zaviyeler birer üretim yeridir. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. Oralarda insan yetiştirilirdi, oralar eğitim ve kültür kurumlarıydı. Onun için de bu tür kurumlara ihtiyaç var. Bu kurumların yeniden kurulması için gerekli hazırlıkların yapılması gerekir” demişti.
• Parti Meclisi Üyesi ilahiyatçı Dr. Muhammet Çakmak, “Fethullah Hoca Türkiye’de bir fenomendir, kimsenin görmezden gelemeyeceği bilge bir adamdır. Fethullah Hoca’yı saygıyla selamlıyorum” demişti. CHP’nin tarikatları sahipleneceğini şu sözlerle “müjdelemişti”: “Tarikatlara ve cemaatlere yönelik bir ayrım yapmayacağız. Topluma bütün olarak bakacağız…”
• CHP parti meclisi üyesi olan Binnaz Toprak, “Heybeliada Ruhban okulu açılmalı, Ekümenlik tanınmalı, iki dile sıcak bakıyorum, AKP ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı” demişti.
• CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Meclis’e başörtülü bir adayın girmesi durumunda Merve Kavakçı’ya yapılanı yapmayacaklarını söyleyerek, “AKP bu şansını deneyebilir, biz de zorluk çıkarmayız” demişti.
• CHP Konya milletvekili adayı Durmuş Ali Karamut, hangi partide siyaset yaptığını unutmuş olacak ki Konyalı seçmenlere yönelik olarak “Sizden rica ediyorum. Lütfen her biriniz bir mum olarak, Sayın Davutoğlu’nun (Dışişleri Bakanı) ateşini sürekli yanar halde tutun ki dış politikada Türkiye zaafa uğramasın” demişti.
• ANAP kökenli CHP İstanbul Milletvekili adayı Aydın Ayaydın ise MHP’nin kaset skandalıyla ilgili açıklamalarını eleştirmişti. Ayaydın, “Bu tür olayların içine Fethullah Gülen Hoca’nın karıştırılması yanlıştır. Gülen Hareketi’nin varlığı sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da bilinen bir gerçektir” demişti.
• İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu, “Senin adın Mehmet Ali Susam ise benim de adım Aziz Kocaoğlu... Terbiyesiz adam... 7 senedir nerdeydin? Biz de iyilik yapıp sizle toplantı yapıyoruz. Bizde kabahat. Sen benden hesap soramazsın, senin ne mal olduğunu hepimiz biliyoruz. Sen kimsin ki benden hesap sormaya kalkıyorsun. Partiyi ve İzmir’i ne hale getirdiğiniz ortada. Hakkındaki dosyalarını biliyoruz. İkimizin hakkında da dosyalar varsa bunların ne olduğunu ortaya koyalım” demişti.

* * *

İşte söylenen sözlerin bazıları bunlar.

Bu koşullar altında yukarıda izah etmeye çalıştığım yönetim kademesindeki kişilerin işledikleri disiplin suçlarını kim dile getirecek, bu kişileri kim disipline sevk edecek, kim gereğini yapacak?

Daha ileriye gidelim. CHP’yle kavgası olanları ve CHP’yi dönüştürmek isteyenleri paraşütle partinin yönetim kademesine taşıyanlara karşı kim önlem alacak?

Bugün, CHP’nin değerlerini savunanların üzerine disiplin korkusu salınıyor. Bu korkuyu salarak asıl disiplin suçu işleyenlere karşı kim önlem alacak?

Açıkça söylüyorum. Eğer kurultay delegeleri üzerinde uyguladığınız disiplin baskısı ile olağanüstü kurultayı yaptırmamayı düşünüyorsanız sizin demokrat olduğunuza kimse inanmaz. Yeni tüzük söylemlerinin, parti içi demokrasiyi getireceğiz vaatlerinin hiçbir geçerliliği kalmaz.

Sıkıştığınız zaman, Atatürk’ün arkasına sığınarak 87 yıllık köklü bir partiyiz diyorsunuz.

Ardından Atatürk’ün kurduğu CHP’yi ve CHP’nin yaptığı devrimleri işlevsizleştirecek yeni söylemlerle YCHP’yi dilinizden düşürmüyorsunuz.

Sahi şu sizin YCHP’nin ideolojisi nedir? Önce bir onu açıklayın da öğrenelim…

Yıllarca CHP’nin parti eğitmeni olarak binlerce kişiye Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluş ve kuruluş felsefesini, ilkeleri, devrimleri anlattım. Bursa Nutku’nu anlattım. CHP’nin ideolojisini anlattım. Onun emperyalizme, sömürüye, gericiliğe, ayrıcalıklara ve eşitsizliklere nasıl başkaldırdığını anlattım. “Bağımsızlık benim karakterimdir”, “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü, “Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmadır” diyen İsmet İnönü’yü anlattım…

Yıllarca parti üyelerini partinin ideolojisi konusunda eğitimden geçirmiş bir CHP’li olarak anlamadığım bir şey var. O da YCHP ve onun ideolojisi…

Acaba YCHP’nin ideolojisi ve ilkeleri yukarıda anlatılan Genel Başkan Yardımcılarının ve PM üyelerinin sözleri ile mi şekillenecek?...
Parti içi eğitimde, altı oklu CHP bayrağının altında Atatürk’ün bağımsızlık anlayışı, millet düşüncesi, laiklik uygulaması çağ dışı mı ilan edilecek?

Böyle bir durumda CHP’nin AKP’den ve DTP’den ne farkı kalacak?

Şunu herkes bilsin. Bu koşullar altında Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Milletine bıraktığı iki mirası olan Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) sahip çıkmak benim de asli görevim.

Gerekirse CHP’yi bugünlük yönetiyor gözükenlere karşı da CHP’nin değerlerini savunurum.

CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu bir televizyon konuşmasında “elbette ki yanlışlıklar eleştirilecek ona saygı duyarız. Ama partiyi yıpratmaya çalışanlara da gereğini yapmaktan çekinmeyiz” demişti.

Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu’na sormak istiyorum…

Gerçekte CHP’yi yıpratanlar üstelik seçim öncesi süreçte; üstelik CHP iktidara aday iken kamuoyuna yukarıdaki demeçleri veren Genel Başkan Yardımcıları ve PM üyeleri değil mi?...

Bu kişiler CHP’yi eleştirdiler mi yoksa yıpratmak mı istediler?...

CHP’nin bir parti eğitmeni olarak net ve kesin bir dille diyorum ki bu kişiler CHP’yi yıpratmak istediler…

Peki o zaman bu kişiler için disiplin kurulunu işletecek misiniz?....

Yoksa onların söylemlerini bir doğru olarak mı bir eleştiri olarak mı algılayacaksınız?...

Eğer onların söylemlerini bir doğru yahut bir eleştiri olarak algılarsanız, benim yazdığım bu yazıyı nasıl algılayacaksınız, bunu çok merak ediyorum…

(Haber Ekspres Gazetesi, 04.07.2011)