01 Haziran 2015
YA VİCDANIN SESİ GÜVENLE SANDIĞA YANSIRSA…ZAFER YAPICI
Güven; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat anlamındadır.
Güvenilir olma ise, güven duygusu vermektir.
Bir insanın, bir kurumun v.s. güvenilir olması; korku, çekinme, kuşku durumu yaratmadan inanma, bağlanma ve itimat duygusu verebilmesidir.
Güvenilirlik sağlanırsa sevgi, saygı, hoşgörü ve barış teminat altına alınır. Çünkü güven, “aynı gemide olma hissi”ni büyütür.
Peki ya güven duygusu bir kez olsun zedelenmişse ne olur? Daha kötüsü onlarca, yüzlerce, binlerce kez zedelenmişse?
Yanıt basit. Felaket olur…
Sosyal yaşamın her alanında, güven duygusunun zedelenmesi parçalanmaları ve dağılmaları üretir. Evlilikte güvenin bitmesi evliliği, iş yaşamında güvenin bitmesi ortaklığı, dostlukta güvenin bitmesi dostluğu tüketir…
Ve ne yazık ki siyasal alan da bir istisna değildir…
***
On üç yıldır iktidarda olan AKP hükümeti Türk halkının siyasete güvenini yitirmesine yol açmıştır.
Tarafsızlık taraf haline getirilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı prensibi ortadan kaldırılıp yasama, yürütme ve yargı adeta birleştirilmiştir.
Hukuk siyasallaştırılmıştır.
Eğitim dinselleştirilmiştir.
Tüm kurum ve kuruluşlar hükümetin birer temsilcisi haline getirilmiştir.
Cumhuriyetin tüm yapıtları ortadan kaldırılmıştır.
Cumhuriyet, laiklik ve çağdaş demokrasiden uzaklaşılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerinden hızla uzaklaşılmıştır.
Yolsuzluk, yoksulluk ve yandaşlık artmıştır.
Dinsel öğretiler bilimin önüne geçmiştir.
Milyonlarca aç, işsiz, yoksul ve geçinemeyen asgari ücretliler ordusu yaratılmıştır.
Çiftçi, köylü ve küçük sanayici ürettiğini satamaz ve geçinemez hale gelmiştir.
Ya emeklisi, işçisi, memuru, öğrencisi, öğretmeni, engellisi, kimsesizi…
Kendileri ve yandaşları bir taraftan çerez edebiyatı ile halkın alım gücüyle alay ederken, diğer taraftan zırhlı makam arabaları, uçakları, helikopterleri, yatları, örtülü ödenekleri ve yüzlerce kişilik koruma ordularıyla bir elleri yağda bir elleri balda yaşamaktalar.
Vicdan cüzdana yenik düşüştür.
Halk sadakaya muhtaç edilmiştir.
Güven sarsılmıştır.
Şimdi yeni bir umut doğuyor yedi haziranda…
Muhalefet partileri AKP karşısında umut olmak için vaatlerini ifade ediyor.
AKP rahatsız oluyor. Devlet çöker diyor.
Ya kendi savurganlıkları için ne söylüyor?...
* * *
Kısacası vicdanla cüzdan…
Cumhuriyet ile cumhuriyet karşıtları çekişecek.
Değerli okurlarım, bu seçimde ya vicdandan yana oy kullanıp geleceğiniz olan çocuklarınızın önünü açıp cumhuriyetimize, laikliğe ve çağdaş demokrasiye sahip çıkacaksın ya da cüzdandan yana oy kullanıp yoksulluğa devam edip verilenlerle yetineceksin.
Ya vicdan kazanacak ya da cüzdan.
Ya vicdanlı milletvekillerini seçeceksin ya da cüzdanını seven milletvekilleri…
Geleceğini ve umutlarını sandığa net bir şekilde yansıtmak istiyorsan tek seçeneğin vicdanın sesini dinleyip o doğrultuda oyunu kullanmak!
Seçim senin. (HABER EKSPRES GAZETESİ-01.06.2015)
ZAFER YAPICI
SEÇİME GİDERKEN CHP- ZAFER YAPICI
Seçime çok kısa bir zaman kaldı.
CHP'yi gözlemliyorum...
Ermenilere soykırım yapıldığını savunan İstanbul 2. Bölge 1. sıra adayına destek toplantısında CHP'li Sezgin Tanrıkulu "geçmişle yüzleşme" çağrısı yapmış.
Kemal Kılıçdaroğlu, iktidar olmaları durumunda "açılım sürecini" sürdürme vaadinde bulunmuş.
Aynı Kemal Kılıçdaroğlu, Zaman gazetesine verdiği mülakatta, hükümetin uygulamalarını CHP'nin 1930'lardaki uygulamalarına benzetmiş. "Şu anki uygulamalar tek parti döneminden daha kötü" demiş.
Vekil adayları arasında cemaatçiler boy göstermiş. Örneğin CHP'nin Kocaeli adaylarından Cuma Karavar, "100 tane çocuğum olsa hizmet hareketinin okullarına gönderirim" demiş.
CHP Şanlıurfa'da aşiret adayına ilk sırayı vermiş. Elazığ ve Ağrı'da da benzer durumlar söz konusu...
* * *
CHP yenileniyor; doğru. Ancak etnik milliyetçilikle, cemaatçilikle, aşiretçilikle yenileniyor. Eşitlikle, özgürlükle, dayanışmayla değil. Atatürk ile hiç değil!
CHP kendi seçmen tabanının "kerhen" vereceği oylara güvenerek eksensiz bir partiye dönüşüyor.
* * *
Kendini kaybeden herhangi bir siyasal oluşum kazansa da aslında kaybediyor...
Kaybetse de...
Bu bağlamda seçim sonuçları CHP'nin başarısını/başarısızlığını değerlendirebilmek için anlamlı bir ölçüm aracı olarak gözükmüyor.(HABER EKSPRES GAZETESİ-25.05.2015)
Zafer YAPICI
ASGARİ ÜCRET- ZAFER YAPICI
2015 yılının ilk altı ayında asgari ücret net 949 TL. İkinci altı ayında; yani Temmuz ayından itibaren net 1.000 TL olacak.
On üç yıldır iktidarda olan AKP hükümetinin asgari ücretle çalışan beş milyon kişiye reva gördüğü ücret bu…
Türk-İş’in 2015 Mart ayında yapmış olduğu araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.301 TL, yoksulluk sınırı ise 4.238 TL olarak açıkladı oysa.
Değerli okurlarım, asgari ücret açlık sınırının bile 300 TL gerisinde…
Yoksulluk sınırından ise tam 3.238 TL aşağıda...
Haziran’ın yedisinde seçimler var. Partiler meydanlarda seçim bildirgelerini heyecanlı bir şekilde seçmenlerine anlatmaya başladılar.
Asgari ücretle ilgili vaatleri önce CHP açıkladı. Net 1.500 TL. Ardından MHP 1.400 TL, HDP de 1.800 TL olarak ilan etti asgari ücret vaatlerini…
AKP iktidarının ise on üç yılda verdiği ortada…
Hal böyleyken AKP iktidarı, diğer partilerin kaynaklarını da açıklayarak ürettiği ve kamuoyuna sunduğu yeni asgari ücret vaatlerinin üzerinde bir asgari ücreti kaynaklarıyla beraber açıklama cesaretini gösteremediği için başka yollar denedi. İktidarı kaybetme korkusuna kapılarak diğer partileri hayalcilikle itham etti.
“Asgari ücret açık artırmaya çıkarıldı, var mı alan. Ya böyle bir şey olur mu?”
“Biz geldiğimizde 184 liraydı. Şimdi 1000 liraya çıktı. Asgari ücrette 5 kattan fazla artış var”.
“Bunlar asgari ücretin ne anlama geldiğini bilmiyorlar”.
“Asgari ücreti 1.500 TL yapmak vatana ihanettir”.
“…Asgari ücreti arttırıp işverenleri zor durumunda bırakırsanız işyerleri kapanır, kayıt dışı istihdam artar. İrrasyonel yapılan her vaat bumerang gibi gelir onları bulur”.
Bu sözler AKP iktidarının yöneticileri tarafından 2015 yılında milletvekili genel seçimine gidilirken söyleniyor…
Gelin 2002 yılında milletvekili genel seçimlerine gidilirken AKP lideri Recep Tayip Erdoğan’ın asgari ücretle ilgili miting alanlarında söylediği sözleri dile getirip bugünkü durumla karşılaştıralım.
"...Bir bardak çay 20 kuruş, bir simit 20 kuruş. Beş kişilik bir aile, üç öğün çayla ve simit yiyerek karınlarını doyurmaları halinde ayda 180 lira ödemek zorunda. Asgari ücret ise 184 lira. Bu insanlar kalan 4 lira ile diğer ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar? Sizin Allah'tan korkunuz yok mu? İnsafınız, vicdanınız yok mu?" .
Şimdi o gün söylenen o sözlerle iktidara gelen AKP’ye bugünün şartlarıyla cevap verip hesabı soralım.
Bugün bir bardak çay 1 TL, bir simit 1 TL. Beş kişilik bir aile, üç öğün çayla ve simitle karınlarını doyurmaları halinde ayda 900 TL ödemek zorunda. Asgari ücret 1.000 TL. Bu insanlar kalan 100 TL ile diğer ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar?
Sizin Allah'tan korkunuz yok mu?
İnsafınız, vicdanınız yok mu?
Siz on üç yıldır iktidarda değil misiniz?...
Bu ne yaman çelişki...
2002 yılından beri irrasyonel yaptığınız her vaat bumerang gibi sizi işte böyle bulur ve vurur.
Büyük lokma yiyecek büyük söz söylemeyeceksiniz.
Türk ulusu artık bu gerçeği gördü.
Şimdi sıra 7 Haziran’da seçmenlerin sandığa fırlatacağı umut bumerangının 8 Haziran’da kendilerine aydınlık bir gelecek olarak geri dönmesinde...(HABER EKSPRES GAZETESİ- 10.05.2015)
ZAFER YAPICI
“BİR TEK OY” BİLE…ZAFER YAPICI
Değerli okurlarım, uzun sözlere gerek yok. “Bir tek oyun” bile Türkiye’nin “aydınlık” veya “karanlık” geleceğinin belirleyicisi olabileceği bir süreçteyiz.
Hepimiz, bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi korumanın ve savunmanın, “demokrasi içinde” o bir tek oyun bile doğru kullanılması ile sağlanabileceğinin bilincinde olmalıyız. Özellikle de on sekiz yaşını dolduran ve ilk defa yedi Haziran’da oy kullanacak genç seçmen kitlesine Türkiye’nin içinden geçtiği bu “zor zamanlarda” çok büyük görevler düşüyor. Kendisi genç, beyni genç, yüreği genç insanlara, “zor zamanlarda” düşen büyük görevleri bugünleri anlatırcasına Atatürk açıklıyor “Gençliğe Hitabesinde”. Bugünleri görmüş gibi; cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin ve vatanın bölünmez bütünlüğünün tehdit ve tehlike altında olduğunu görmüş gibi, bize yol gösteriyor. Bağımsızlığı ve cumhuriyetin önemini, tehditlerin büyüklüğünü ve bu tehditlere karşı Türk Gençliği’nin gücünü açıklıyor. Yönetim başında bulunanların “aymazlık ve sapkınlık ve hatta hainlik içinde” bulunabileceklerini, hatta “böylelerinin kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebileceklerini” vurguluyor. Bu “zor zamanlarda” Türk Gençliği’ne güvenini sunuyor Atatürk gençliğe hitabesinde…
Türk Gençliği’ne, “karanlığı öteleyip, “aydınlık” geleceği kurmada önemli görev düşüyor bugün. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” sözünü hatırlayıp, ümmet değil millet olduğumuzu, Türk Milleti olduğumuzu haykırmalıyız… En başta, sandığımıza sahip çıkarak… Yurttaşlık bilincimizle aydınlık geleceği kurmada “bir tek oyun” bile gücünü bilerek…(HABER EKSPRES GAZETESİ-04.05.2015)
ZAFER YAPICI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)