TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Ergenekon Davası'nın en önemli faydasının "Türkiye'de hiç kimsenin bana dokunulamaz diyemeyeceği" olduğunu söylüyor.
Bir milletvekili olarak kendi dokunulmazlığını bir anda unutuveriyor...
* * *
Dokunulmazlık zırhına bürünmüş siyasi iktidar, bir yandan dokunulmazlığı olmayanlara istediği gibi dokunurken, diğer yandan dokunulmazları ve dokunulmazlığı olmamasına rağmen dokunulmaz muamelesi görenleri kollamaya devam ediyor.
Dokunulmazlığın arkasına sığınarak yanlış yapan iktidara ve dokunulmaz muamelesi görenlere kim, nasıl, ne zaman dokunacak?
Türkiye'nin demokratikleşme konusunda atacağı en önemli adım, bu soruya demokratik bir yanıt bulabilmektir.
Başka bir ifadeyle, Türkiye'yi çıkmaza iten en önemli sorun bu soruya yanıt bulamamaktır...
Ne yazık ki, ülkemizde bu soruyu soracak yürekli insan sayısı bile oldukça az.
* * *
Değerli okurlarım, Türkiye'de iktidarın en büyük güç kaynağı, milli iradeden ziyade dokunulmazlık zırhları olmaya başladı...
Dahası, milli iradeyi çeşitli yollarla etkisizleştirmeye yönelen ve bu süreçte temel dayanak olarak dokunulmazlıkları alan bir yönetim var ortada...
Eğer güç kaynağı milli irade olsaydı, milli irade sadakaya muhtaç hale gelmezdi.
İşsizler ordusu tüm yurda yayılmazdı. Yoksullar gün geçtikçe umutsuzluğa düşmezdi. Tarım çökmezdi. Sanayi tükenmezdi. İşçi, memur, emekli, dul ve yetimler feryat etmezdi. Yatırımlar durmazdı. Akla mantığa aykırı özelleştirmeler yapılmazdı.
Eğitimden, sağlıktan ve sosyal güvenlikten her yurttaş ayırımsız yararlanırdı.
Kısacası demokratik, laik sosyal hukuk devleti güçlenirdi. Ülkenin bütünlüğü perçinlenirdi. Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkılır, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşılırdı. "Milli irade", geleceğe ümitle bakar mutlu olurdu...
Ama öyle olmadı. Milli irade, tıpkı demokrasi konusunda olduğu gibi bir araç olarak görüldü...
Dokunulmazlık zırhını sanki milli irade vermiş gibi düşündü iktidar...
Öyle gösterdi.
Güç şımarıklığına kapıldı. "Kontrolsüz gücün, güç olmadığını" anlayamadı...
Aşırı kadrolaşmalar, anayasayı kendi istemleri doğrultusunda değiştirme girişimleri, halkı sadakaya muhtaç hale getirme politikaları, dinleme ile gelen baskılar...
Hukuk devletine müdahale, askeri yargıyı işlevsizleştirme, sivil yargıyı da siyasallaştırma girişimleri...
Bilim insanlarını, gazetecileri, yazarları... kısaca yapılan yanlışlıkları dile getiren; cumhuriyeti ve çağdaş demokrasiyi savunanları iktidarın dokunulmaz zırhına güvenerek susturma çabaları...
Dış politikada cumhuriyet tarihinde örneğine rastlanmayan basiretsizlikler...
Gizli-açık soygunlar, adresi belli ihaleler, naylon faturalar...
Üstü kapatılan kayıp trilyonlar, yoksullaştırılan kitlelere paralel bir biçimde bir anda zenginleşiverenler...
Deniz Fenerleri...
Anayasa Mahkemesi kararıyla laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu tescillenmiş bir yönetim var ortada, daha ne diyelim!
* * *
Yanlışlar.
Yanlış üstüne yanlışlar...
* * *
Peki iktidarın yaptığı tüm yanlışlıklarının hesabını sormak ve onu denetlemek için dokunulmazlıkları kaldıracak hiçbir irade; hiçbir güç kalmadı mı?...
* * *
Evet, tek bir güç var. Milli irade... Siz, biz, hepimiz...
İsterse milli irade, değil dokunulmazlıkları kaldırmak, dokunulmazlığa sığınarak yapılan tüm yanlışlıkların hesabını soracak güçtedir...
Yeter ki o gücün kendisinde olduğunu unutturanlara kanmasın, inanmasın...
Unutturmak isteyenlere inat, bilmeliyiz ki...
..."Egemenlik, kayıtsız, şartsız milletindir."
Atamızın; Atatürkümüzün gösterdiği gibi...
(Haber Ekspres, 7 Temmuz 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder