16 Ocak 2012

MİLLİ EĞİTİMİ DİNİ EĞİTİME ÇEVİRME TAKTİKLERİ…- ZAFER YAPICI


Değerli okurlarım, bir tarafta ilköğretim ve lise öğrencilerinin bilgi, görgü ve deneyimlerini arttırmaları ve İslam tarihini daha iyi anlamaları için yarıyıl tatilini umrede geçirmelerini planlayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın girişimleri…
Diğer tarafta, ilköğretim öğrencilerinin camide namaz kılmaları için “Namazını camide kıl, puanını topla, ödülü kap” sloganıyla, “Haydi çocuklar camiye” adlı yarışma programı düzenleyen Seydişehir Çevre, Kültür, Gençlik ve Sosyal Dayanışma Derneği’nin girişimleri…
Bu girişimlerin karşısında Milli Eğitim Bakanı’ndan çıt yok…
Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan, Bakanlardan, Milletvekillerinden…
Onlardan da çıt yok…
Bu suskunluk dinin siyasallaşmasına, siyasetin de dinselleşmesine göz yummak, onay vermek anlamına geliyor.
Görülüyor ki, Diyanet, dernekler ve kişiler aracılığıyla Milli Eğitim, laik eğitim sistemini dinsel eğitime çevirme konusunda bir taktiği uyguluyor.
Anayasa Mahkemesi, “AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiştir” diye karar vermemiş miydi?…
İşte bunun için AKP zihniyeti laiklik karşıtı hedeflerini taktik değiştirerek kişiler, dernekler ve kurumlar üzerinden sürdürüyor gibi.
Bunun da adı ileri demokrasi olsa gerek!
* * *
Değerli okurlarım, Anayasa’nın başlangıç bölümünde; laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı yazmaktadır.
Ayrıca Anayasa’nın 2. maddesinde de; “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir” der.
Hal böyle iken mevcut anayasa hükümleri hiçe sayılarak laiklik karşıtı eylemlere Diyanet, dernek ve kişiler aracılığı ile devam edilmesi açık seçik anayasal bir suç işlediğini göstermiyor mu?...
* * *
Değerli okurlarım, laiklik anlayışı, devletin bütün inançlara, dinlere ve mezheplere saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir.
Laiklik anlayışı, aynı zamanda, hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin hukukunu, eğitimini ve yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de öngörür.
Peki devletin bir dini kurumu olan Diyanet’in, bir derneğin ve kişilerin devletin eğitim sistemine müdahale etmelerine izin verilebilir mi?...
Laiklikte din ve siyaset ayrımı, demokrasinin temelidir. Dinin ve siyasetin kuralları birbirinden farklıdır.
• Dinde iman ve teslimiyet vardır. Gerçek tektir ve değişmez. Muhalefete yer yoktur.
• Demokratik siyasette, ikna ve sorgulama esastır. Gerçek çoktur ve değişir. Muhalefetsiz olmaz.
• Bilimde ise, olgusallık, mantıksallık, objektiflik, eleştirellik, çürütebilirlik, değiştirebilirlik, genelleyicilik, nedenselcilik, seçicilik… vardır. Bilim gözlem ve deneye dayanır.
Laiklikte iktidarlar, dinin siyasete ve bilime hakim olmasını önlemek; dinin siyasallaşmasına, biliselleşmesine; siyasetin ve bilimin de dinselleşmesine izin vermemek durumundadır.

Siyasetin ve bilimin olmazsa olmaz kuralları hiçe sayılırsa ve ayrım yapmaksızın hepsini din kurallarına göre yeniden örgütlemeye izin verilirse ve bu da geleceğimiz olan çocuklarımıza dikte ettirilirse işte o zaman laiklik anlayışının dışına çıkılmış olur.
Önce “dincilik”, onun arkasından “kökten dincilik” gelir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin ulus yapısından bahsedilemez…
“Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ne” dönüşmüş oluruz…
* * *
Değerli okurlarım, 21. yüzyılda geleceğimiz olan çocuklarımızın nasıl bir milli eğitim anlayışıyla yetiştirilmesi gerektiğini uzun uzun anlatmak yerine Mustafa Kemal Atatürk’ün altın değerindeki sözleriyle bu anlatımı özetlemek istiyorum.
İşte Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitimle ilgili gereksinim duyduğumuz altın sözleri…
“Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir”.
“Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılapçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir”.
“Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askeri, siyasi, idari inkılaplar sizin, sayın öğretmenler, sizin sosyal ve fikri inkılaptaki başarılarınızla pekiştirilecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ nesiller ister.”
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir”.
“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır”.
(Haber Ekspres Gazetesi-16.01.2012)

Hiç yorum yok: