Değerli okurlarım, sıcak bir yaz günü, yeşil doğa ile mavi denizin birleştiği yüksekçe bir yerde, ağacın altında oturmuş bir yazar hem doğanın güzelliklerini seyrediyor, hem de anılarını yazıyormuş. Aradan biraz zaman geçince karşıdan bir kişinin kucağında büyük bir taş ile uçurumun kenarına gitmekte olduğunu görmüş. Yazar o kişinin ne yapmak istediğini anlamak için onu daha yakından izlemeye koyulmuş. Bir ucu adamın boynuna takılmış, diğer ucu da kucağında taşıdığı taşa bağlanmış bir ipin varlığını farketmiş. Yazar durumun vahametini anlamış ve seslenmiş: "Dur beni dinle, ne yapmak istiyorsun? Sakın kendini uçurumdan aşağıya atma! Biraz beni dinle!". Adam: "Bıktım artık, yaşamak istemiyorum" demiş. Yazar telaşa kapılmış, adamı nasıl ikna edeceğini düşünmüş ve ona: "Değer mi? Her şeye rağmen hayat o kadar güzel ki, kafanı kaldır etrafına gerçek gözlerinle şöyle bir bak ne göreceksin" demiş. Adam kafasını kaldırıp etrafına bakmış. Masmavi denizi, yemyeşil doğayı, kuşları, martıları, böcekleri, çiçekleri, kelebekleri... ve sonunda gökyüzünün o güzelliğine güzellik katan gurubu görmüş. Adam şaşkın bakışlar içinde kucağındaki taşı yere bırakıp yazara doğru ilerleyip şunları söylemiş: "Ben şimdiye kadar yeşilin bu kadar yeşil, mavinin bu kadar mavi, grubun, çiçeklerin, böceklerin, martıların bu kadar güzel olduğunu fark edememişim. Meğerse yaşamak ne güzelmiş. Bundan sonra hayat benim için yeni başlıyor". Bu sözler üzerine yazar da: "Gerçek mutluluk insanın elinde, avucunun içinde. Önemli olan onu gerçek gözlerle görmek, ne yapacağını bilmek ve engelleri aşma iradesini kararlılıkla devam ettirmektir" demiş.
İnsanlar çaresizlik içinde
Değerli okurlarım, yukarıda anlatılanlardan bir ders çıkarabilir miyiz?
Bugün yoksulluğun arttığı, yolsuzluğun çığ gibi büyüdüğü bu ortamda insanlarımızın çoğu mutsuzluğa itilmemiş midir? AKP iktidarının yanlış politikaları karşısında insanlarımız çaresizlik içinde değiller mi? Bu zihniyetin amacı halkımızın sorunlarını arttırıp bizleri ülke yönetimine duyarsız kılmak değil midir? "En iyisini biz biliriz, egemenlik benim elimde ben istediğimi yaparım" mantığını hakim kılmak değil midir?
Çanakkale'de, Dumlupınar'da, İnönülerde savaşa katılan kadınlarımız, erkeklerimiz o zaman da aç, yoksul değiller miydi? Mehmetçikler, Seyit Onbaşılar... Elif Analar... Onlar aç kaldılar, yoksulluk çektiler ama bağımsızlık için her şeye göğüs gererek bugünkü Türkiye'yi Gazi Mustafa Kemal'le birlikte kurdular. Bizler simdi aç bırakıldık, yoksul bırakıldık diye bu gidişe dur demeyecek miyiz? Sesimizi yükseltmeyecek miyiz? Bir Seyit Onbaşı, bir Elif Ana olamayacak mıyız? Bu duygularımızı bastıran AKP iktidarının eline mi bakacağız? Bizi aç bırakanlara, bizi kendilerine bağlamak isteyenlere; benim olanı bana sadaka gibi vermeye ne hakkın var diyemeyecek miyiz? Artık bu oyunları anlamanın ve sandıkta hesap sormanın zamanı gelmedi mi?...
Bağımlı toplum
Üretmeden tüketen, iktidarın eline bakan, sadece seçimlerde ona oy veren, dünya ile iletişimi kopartılmış, balık tutmasına değil kuru ekmek verilmesine alıştırılmış bir toplum yaratmaya çalışıp arkasından da "bak halk o kadar memnun ki sesi bile çıkmıyor" deme aymazlığında değiller mi? Yoksula iş, gelecek verilmesi gerekirken AKP iktidarı yoksulu daha da yoksullaştırarak adeta kendine muhtaç (devletin olanaklarını kullanarak yardım yapan) ve bağlı bir toplum yaratma gayreti içinde değil mi?...
Bu duruma seyirci mi kalacağız? "Yeter artık beni sömürdüğün, yeter artık beni sadaka bekler duruma getirdiğin, ben bu ülkenin yurttaşıyım ben sana kulluk edemem, ben senin oy depon değilim" diye milletçe ne zaman haykıracağız? Neden korkuyor, neden ürküyoruz?
Zengin ülkenin fakir insanları değil miyiz? Tüm kaynaklarımızı bir avuç insanın kullandığı, adaletin, paylaşımın, dayanışmanın, üretimin ve eşitliğin egemen olmadığı ülkemizde yanlış yönetimin iç ve dış politikalarının yandaşçı, ayrıcalıklı ve teslimiyetçi uygulamaları ülkemizi, milletimizi bu hale getirmemiş midir?
Yaşam o kadar güzel ki. Hele Türkiye'de yaşamak! Yeter ki, neden zengin ülkenin fakir insanları olduğumuzu gerçek gözlerle görüp, bu soruları kendimize soralım. Türk Milleti olarak bu zenginlikleri bizimle paylaşacak olan siyasetin yanında olalım, ona destek verelim.
Sandık başında düşünmeliyiz
Gerçek güzellikleri yaratacak sizlersiniz, bizleriz; hepimiziz, Türk Milletiyiz. Egemenlik kayıtsız şartsız hepimizin elinde olduğuna göre; bu egemenliğimizi emanet edeceğimiz iktidarı belirlerken sandık başında vekaletimizi hangi zihniyetlere vereceğimizi çok iyi düşünmeliyiz...
Bu acılar yeter! Mustafa Kemal Atatürk'ün iki vasiyetini yerine getirip, Cumhuriyetimize ve CHP'ye sahip çıkmalıyız.
İşte o zaman yeşilin yemyeşil, mavinin masmavi, doğanın, insanların, gökyüzünün, çiçeklerin, böceklerin, martıların, kuşların.... ne kadar güzel olduklarını fark ederiz.
Yaşamı gerçek gözlerle görme umuduyla...
(Haber Ekspres, 5 Haziran 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder