16 Şubat 2010

KİMSE HUKUKUN ÜSTÜNDE DEĞİLDİR... - ZAFER YAPICI

" ...Kim bu ülkede hukuk yok zannediyorsa, kim istediği gibi davranabileceğini, kanunsuz girişimlerini çeşitli kılıflara büründürerek meşrulaştırabileceğini zannediyorsa bilsin ki artık o devirler geçti. Bu ülkede hukuk karşısında herkes eşittir. Kimse hukukun üzerinde değildir. Kimse kanunlarca çizilmiş sınırlardan muaf olamaz..."

* * *

Bu sözler "demokratik, laik sosyal bir hukuk devletinde" söylenmesi gereken sözlerdir.

Nitekim Başbakan Recep Tayip Erdoğan da bu gerçeği içine sindirmiş olacak ki bu
sözleri söyleme gereği duymuştur!

Adalet ve hukukun üstünlüğü düşüncesini vurgulayan bu sözlere kimsenin itirazı olmaz, olamaz da...

Ama işin tuhaf ve acı tarafı, Başbakan'ın söylemleriyle eylemlerinin bir türlü uyuşmaması!...

Eğer Meclis'te "görevi ihmal, zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" suçlarıyla ilgili olarak savcıların, Başbakan dahil olmak üzere milletvekilleri hakkında düzenleyip Meclis'e gönderdikleri fezleke sayısı 608'e ulaşmış ve bu dosyalar dokunulmazlıkların kaldırılmaması nedeniyle yargıya intikal ettirilmemiş ise,

...Ve bu iradeyi Başbakan bilinçli bir şekilde engelliyor ise,

O zaman bir vatandaş olarak; söylemleri ile uygulamaları çok farklı olan bir başbakana nasıl güveneceğiz?....

* * *

· Kim bu ülkede hukuk yok zannediyorsa,

· Kim istediği gibi davranabileceğini zannediyorsa,

· Kim kanunsuz girişimlerini çeşitli kılıflara büründürerek meşrulaştırabileceğini zannediyorsa bilsin ki artık o devirler geçti.

Bunu söyleyen ister Cumhurbaşkanı, İster Meclis Başkanı, ister Başbakan, ister Bakan, ister Milletvekili olsun iğneyi önce kendilerine batırsın!

* * *

Eğer Başbakan, söylemiyle uygulamalarının farklı olmadığı konusunda milli iradeyi ikna etmek istiyorsa öncelikle dokunulmazlıkları kaldırsın.

· Dosyaları olan tüm milletvekilleriyle birlikte yargı önüne çıkıp aklansın.

· Kuvvetler ayrılığı prensibine saygı göstersin.

· Tekelcisinden itfaiyecisine, doktorundan eczacısına, emeklisinden işçisine, köylüsünden çiftçisine, memurundan işsizine, engellisinden kimsesizine, esnafından sanayicisine, bakkalından kasabına bu ülkenin insanlarına kulak versin.

· Yasamayı ve yargıyı yürütmenin baskısından kurtarsın.

· Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini anayasadan çıkartma düşüncesinden vazgeçsin.

· Hukukun ve laik devletin önüne konulan engelleri kaldırsın.

· Devletin saygın kurumlarıyla uğraşmaktan vazgeçsin.

· Demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus, laik ve üniter yapısına saygı göstersin.

· Açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamaya çalışan milli iradeyi oluşturan milyonlarca yurttaşa ekonomiden sağlığa, eğitiminden sosyal alana kadar temel hakları gerçekleştirme yönünde irade sergilesin. Refahı ve huzuru ayırımsız bir biçimde toplumun önüne sunsun ve sosyal devleti ayağa kaldırsın ...

İşte o zaman söylenen sözler ciddiye alınır.

İşte o zaman hukuk devleti adaletin terazisinde yücelir.

İşte o zaman Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlere güven duyulur.

İşte o zaman çağdaş demokrasiye ulaşılır.

İşte o zaman Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti sonsuza değin yaşatılır...

(Haber Ekspres, 16 Şubat 2010)

Hiç yorum yok: