Yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden bağımsız bir şekilde yetki ve sorumluluklarını anayasaya bağlı kalarak yerine getirmeleri, gerçek demokrasinin yaşamasını sağlar...
Demokrasinin korunmasının; kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve temel insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan yargı bağımsızlığına bağlı olduğu gerçeğini de başta iktidar olmak üzere herkesin özümsemesi gerekir.
Oysa bugün yürütmenin yasama ve yargı üzerinde gücünü hissettirme girişimleri ile yaşanan tüm olumsuzluklar gösteriyor ki iktidar kuvvetler ayrılığını, hukuk devleti ilkesini ve temel insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan yargı bağımsızlığını özümseyememiştir. Değerli okurlarım, bu durumun nedeni, iktidara sahip olanların sahip oldukları iktidarı "bireysel güç kaynağı" olarak görmeleridir. "Güç bende, ben istediğimi yaparım" anlayışını sahiplenmeleridir.
Bu anlayışın yarattığı tüm olumsuzluklar ve tehlikeler, tarih boyunca birçok filozof, düşünür ve siyaset adamı tarafından veciz sözlerle aktarılmıştır.
İşte düşünürlerin güç kavramını ve kontrolsüz gücün yaratabileceği tehlikeleri merkeze alan düşünceleri...
"Güç ne kadar fazla ise o kadar tehlikedir." Edmund Burke.
"Güç, gücü kontrol etmelidir." Montesquieu. "Güç söz konusu olduğunda, insanlara hiçbir zaman güvenme ve onları kötülük yapmamaları için anayasaya zincirle bağla." Thomas Jefferson.
"Anayasal Devlet ilkesi, siyasal gücü elinde bulunduran kimselerin bu güçlerini kötüye kullanabileceklerinin varsayılmasını şart koşar." John Stuart Mill.
"Bir gücü sınırlayamasak, o gücün kötüye kullanılmasını da önleyemeyiz." F.A. von Hayek.
"Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin aynı elde toplanması kesinlikle despotik bir devleti ifade eder." Thomas Jefferson.
"Hakların güvence altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda anayasa yoktur." Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi.
"İster babadan oğula, ister atama ve ister seçim yoluyla olsun yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek bir elde, bir kişinin ve birçok kişinin elinde toplanması tiranlıktır." James Madison.
Ayrıca, Eflatun'un, "Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla bağışlayabilirsiniz. Gerçek trajedi, aydınların aydınlıktan korkmasıdır." sözlerini gerçekleri bilip de bilmezlikten, görüp görmezlikten gelen aydınlara hatırlatmak istiyorum.
* * *
Ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurtuluş ve kuruluş felsefesiyle kuran Mustafa Kemal Atatürk'ün altın değerindeki sözleri...
"Millete dost görünüp de ilk fırsatta iktidara geçtikten sonra onun gerçek ihtiyaçlarını düşünecek yerde memleketi kendi istediği yolda götüren, laf anlamayan, yetkililerin uyarılarına kulak asmayan, millette mevcut kuvvetleri şahsına bağlamaya çalışan kahraman yüzlü insanlardan hayli zarar görüldü." (1919)
"Özellikle bir milletin yönetiminden sorumlu bulunan yöneticilerin kişisel ihtirasları, kişisel münakaşaları milli ve vatani vazifelerin gerektirdiği yüce duyguların üzerine çıkacak dereceye varmış olan memleketlerde, dağılmaktan ve batmaktan kurtulmak mümkün değildir." (1921)
Değerli okurlarım, AKP'nin sekiz yıla yakın iktidar döneminde demokratik devlet olgusunu hiçe sayarak "güç bende" deyip başta ana muhalefet olmak üzere muhalefetin ve tüm demokratik kitle örgütlerinin görüş ve uyarılarını dikkate almamasına şahit olduk.
Laiklik ilkesini çarpıtmaya çalıştığını ve onun üzerinden yandaşlarına pirim verdiğini, sosyal devleti sadaka devleti haline getirerek hak arayan emekçilerin haklarını görmezlikten geldiğini gördük.
Böyle bir süreçte hukuk devleti ilkesini kendi hukuk anlayışı ile çatışır hala getiren; daha açık bir dille demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini işlevsizleştiren bir zihniyetin Türkiye'yi nereye götürdüğü sorusunu akla getiriyor!...
İktidarın son dönemlerde kurumlara, yasamaya ve yargıya yandaş baskısı uygulayarak gücün kimde olduğunu hatırlatması kuşkumuzu daha da arttırmaktadır. Bu durum ne yazık ki ülkenin rejimini ve geleceğini de tehlike altına sokmaya başlamıştır.
Tehlikelerin neler olduğunu yukarıdaki sözlerle açıklamaya çalıştım.
Umarım AKP iktidarı ve onun başı Başbakan tarihten gerekli dersleri alır ve büyük zorluklarla kurulan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine zarar verecek yeni bir girişimde bulunmaz...
Ve asıl gücün yani milli iradenin kendine teslim edilmiş olduğunu ve her istediğini istediği şekilde yapma hakkını kendinde gördüğünü söyleyen Başbakan'a Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözünü hatırlatmak isterim; "Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur. Bu devletin dayandığı esaslar ÔTam Bağımsızlık' ve ÔKayıtsız şartsız Milli Egemenlik'ten ibarettir. Millet bu egemenlikten en küçük bir parçasını bile feda edemeyecektir; gözünü açmıştır. Kayıtsız şartsız tabiriyle açıkça ifade edilen egemenliği, milletin sorumluluğunda tutmak demek, bu egemenliğin en küçük bir parçasını; sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir." (1923)
(Haber Ekspres, 22 Şubat 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder