Dün...
"Bence demokrasi bir amaç değil, bir araçtır", "Demokrasi hedefe ulaşmak için kullanılan bir tramvaydır. Durağa geldiğiniz vakit inersiniz!" dedi...
Bugün...
Demokrasinin nimetlerinden yararlanarak edindiği gücü dinleme, korku, yıldırma, ürkütme gibi çeşitli baskıları topluma hissettirerek; demokrasiyi amacı doğrultusunda yönlendirerek ve Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik devlet yapısını işlevsizleştirme girişiminde bulunarak tartışılır hale getirdi...
Dün...
"Türkiye, kendisine din olarak Kemalizm'i almış ve kitlelere zorla dikte ettirmiştir", "Biz inanıyoruz ki, Türkiye'de insanların dini inançlarını ortaya koymaları engellenmiş, cebri yollarla bastırılmıştır", "Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor. Yahu bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek yahu. Sen bunu önüne geçemezsin ki" dedi...
Bugün...
Kemalizm'i ayakta tutan; demokrasinin de çağdaşlığın da temeli olan laiklik ilkesini zedelemenin "odağına" yerleşerek demokrasiyi korumasız hale getirdi...
Dün...
"Fakir fukara, garip guraba" dedi...
Bugün...
Sekiz yıla yakın iktidarları sonrasında, cumhuriyetin bütün kazanımları tek tek satıldı. Devletin tüm kurumlarında kadrolaşıldı. İç ve dış borçlar beş yüz milyarın üzerine çıktı. İhracat azaldı ithalat hızla arttı. Yatırımlar azaldı. Fabrikalar teker teker kapandı. Sanayi ve tarım çökme noktasına geldi. Kobiler, bakkallar, kasaplar can çekişir; çiftçi üretemez; köylü geçinemez hale geldi. Hayvancılık yok edildi. İktidar, "teğet geçti" söylemleriyle, eklemlendiği neoliberal düzenle ve halkı alıştırdığı sadaka kültürüyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal devlet yapısının altını oydu...Yoksular, işsizler, çalışanlar, emekliler, tekelciler anayasal haklarını aramak için sokaklara çıktı. Teröriste yapılmayan muamele onlara yapıldı.
Dün...
"Danıştay'a, Yargıtay'a "diyanete sor", "Türkiye'deki hukuk, yani medeni, ceza, ticaret hukuku halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte edilmiştir" dedi...
Bugün...
Yürütmenin gücünü kullanarak hem yasamayı hem de yargıyı baskı altına aldı. Kuvvetler ayrılığı ilkesini, kuvvetlerin birliği ilkesi haline getirmeye noktasında büyük yol katetti. Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti yapısını tartışılır hale getirdi.
Dün...
"Türklük bir alt kimliktir.", "Yahu, milletin bütünlüğü 'ne mutlu Türküm diyene' ifadesiyle sağlanır mı?", "Türkiye Cumhuriyeti'nde 27 etnik grup yaşamaktadır. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir' gibi tezler yanlıştır.", "Osmanlı eyaletler sistemi gibi bir sistem Türkiye'de uygulanabilir.", "Ancak bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir, aksi taktirde milli bütünlüğümüzü sağlamak mümkün değildir" dedi....
Bugün...
"Açılımlar" adı altında Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasını ve ulus, laik ve üniter devlet yapısını tartışılır hale getirdi...
* * *
Değerli okurlarım, anlaşılıyor ki Başbakan'ın asıl amacı Türk milletinin refahını, işini, aşını, güvenliğini ve geleceğini güvence altına alıp onu mutlu kılmak değil...
Peki asıl amacı ne?...
İktidar gücünü kullanarak yukarıda açıkladığım "açılımlarını" gerçekleştirmek. Bu amaca ulaşmak yolunda önüne çıkacak tüm engelleri ortadan kaldırmak...
Hani dün...
"Amaca ulaşmak için gerekirse papaz cüppesi giyerim" demişti ya...
İşte zamanında çıkardım dediği ama bir türlü çıkarmadığı "...gömleği"nin üzerine bir de "...cüppesi" giyip iktidar gücünü kullanarak,
· Yasamaya, yargıya,
· Anayasaya,
· Üniversite yönetimlerine,
· Demokratik kitle örgütlerine,
· Ana muhalefete ve diğer muhalif oluşumlara,
· Demokratlara, cumhuriyetçilere, vatanseverlere, Kemalistlere baskı uyguladı.
· Medya ve basın üzerinde -özellikle köşe yazarları üzerinde- bir sindirme kampanyası başlattı.
· TSK'nın emekli/muvazzaf general-amiral ve çeşitli rütbedeki onlarca subayını "Ergenekon" adı altında tutuklayıp bu kuruma güveni sarsmaya çalıştı.
II. Abdülhamit'in "istibdat dönemi"ni hatırlatan (hatta neredeyse aratan) günler yaşıyoruz. Jurnalcilik, sansür, yıldırı sıradanlaştı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik sosyal hukuk devlet özellikleri ve üniter yapısı tartışılır hale geldi. Ve akıl almaz bir kimlik politikasıyla ülke tehlike ortamına sürüklenmeye - pardon "normalleşmeye!..." - başladı.
* * *
İşte AKP zihniyetinin dünü ve bugünü...
Değerli okurlarım, dün söylenenlerle bugün olanlar arasındaki tutarlılık dikkat çekici.
Tüm emarelerden şu anlaşılıyor:
Gerçek amaç, dayatılan "açılımları" dini siyasallaştırıp, siyaseti dinselleştirerek rejimi değiştirme yoluyla hayata geçirmek.
Bunun için de demokrasi kavramını kullanarak siyasal iktidar aracılığıyla devlet aygıtını totaliter bir sistemin baskı unsuru haline dönüştürmek.
Ne yazık ki...
* * *
Bilmem farkında mısınız?...
(Haber Ekspres, 2 Mart 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder