28 Nisan 2010

İKTİDAR ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PEŞİNDE VATANDAŞ İSE; İŞ, AŞ, EKMEK PEŞİNDE... - ZAFER YAPICI

TBMM'de milletvekilleri iktidarın öne sürdüğü anayasanın 3'ü geçici toplam 29 maddesinin değiştirilmesi için günlerdir sabahlara kadar aralıksız çalışmakta...

Bir an gözlerim yaşardı bu çalışma temposuna ayak uyduran hatta orada uyuklayan milletvekillerini izleyince...

Sahi anayasa değişikliği:

Her gün yatağa aç giren bir milyon insanın kaderini değiştirecek mi?

İşsizlikten çaresiz kalan milyonlara iş alanları yaratacak mı?

Emeklinin, işçinin, memurun, dulun, yetimin geçim derdine çare bulacak mı?

Köylüyü, çiftçiyi üretemez durumdan üretir duruma getirecek mi?

Esnafın kepenk kapatmasını, sanayicinin fabrikasına kilit vurmasını önleyecek mi?
Engellinin engelsiz bir dünyada yaşamasını sağlayacak mı?

Anne ve babaların çocuklarının beslenmesini, eğitimini, sağlığını, işini- aşını kısacası geleceğini düşünmemelerini sağlayacak mı?

Daha doğrusu sekiz yılda unutturulan sosyal devleti ayağa kaldıracak mı?...

* * *

Değerli okurlarım, yapılacak olan bu anayasa değişikliği Türk milletine bir refah bir gelecek, bir güven getirmiyorsa neden bu değişiklik yapılıyor?...

Amaçlarının sadece ve sadece, gelecekte kendilerini yargılayacak yargı sistemini değiştirerek, hem kendilerini temize çıkararak hem de partilerinin kapanmasını önleyerek Türk siyasi hayatına devam etmelerinin önünü açmak olduğu gözlerden kaçmamalıdır.

Türk Milletinin değil, yalnız ve yalnız kendilerinin ve partilerinin geleceğini düşünerek şu üç maddeyi özellikle değiştirmek istiyorlar;

1. Anayasa Mahkemesi'ni değiştirmek,

2. HSYK'yı değiştirmek,

3. Partileri kapatma konusunda yargının yetkilerini siyasi denetim altına almak.

AKP iktidarı bu üç madde için anayasa değişikliği yapmakta.

İşin özü de bu...

* * *

İşte değerli okurlarım, iktidar anayasa değişikliği ile kendilerini ve partilerini kurtarma girişiminde; Vatandaş ise iş, aş, ekmek, gelecek güven peşinde...

Önce geleceğimize, işimize, aşımıza, ekmeğimize mi sahip çıkacağız?...

Yoksa halkımızı yoksul duruma getiren AKP iktidarına, sen ne yaparsan doğrusunu yaparsın mı diyeceğiz!...

Sizce AKP iktidarı bu anayasa değişikliği ile sizi, bizi hepimizi kısacası Türk milletinin geleceğini mi düşünüyor? Yoksa kendi geleceğini mi?

Karar sizin...

(Haber Ekspres - 17 Nisan 2010)

22 Nisan 2010

PABUÇÇU MUŞTASI OLARAK BATI - ZAFER YAPICI

Tanzimat döneminden itibaren Batılılaşma düşüncesi Türk siyasi hayatında ön plana çıkmaya başladı.

Bu durum, Osmanlı sarayı, sivil-asker bürokrasisi ve aydınları tarafından Osmanlı'nın Batı karşısındaki geri kalmışlığının algılanmasından kaynaklanıyordu.

1839'da Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla birlikte bu algıya dayanan yeni bir anlayış Osmanlı aydınının düşün dünyasına yerleşmeye başladı.

Tanzimat Dönemi'nin ünlü devlet adamlarından Keçecizade Fuat Paşa, yeni dönem aydınının tipik bir örneğidir.

Doğan Avcıoğlu ve Sina Akşin'in yayınlarında şu sözlerin Keçecizade Fuat Paşa'ya ait olduğu rivayet edilir:

"Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Bizim ülkemizde yukarıdan gelen kuvvet (padişah) cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hasıl etmeye imkan yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet almaya muhtacız. O kuvvet de sefaretlerdir."

* * *

Pabuççu muştası ne demek?

Ayakkabıcının işini daha iyi yapabilmek için ayakkabısını dayadığı metal düzenek...

Yani Keçecizade Fuat Paşa, ülkedeki yaşananlardan memnun değil. Padişahın baskısından söz ediyor. Ancak toplum düzleminde de bu durumu değiştirecek bir dinamik bulamıyor. Doğal olarak dışarıya bakıyor. Bir ayakkabıcının ayakkabısını daha iyi yapabilmek için yandan bir metal düzenek yardımı alması gibi, Fuat Paşa da iç değişim sürecini gerçekleştirebilmek için Batı'nın desteğinin aranmasını öneriyor.

Fuat Paşa'nın muştası Batı!...

...Fuat Paşa'nın bir başka lakabı da Nekre. Nekre, nükteci, güldürücü demek...

Ancak Fuat Paşa'nın sözleri bir nükteden ibaret değil. Yaşadığı dönem Osmanlı aydınının temel çelişkisini gösteren acı verici sözler.

* * *

Peki Keçecizade Fuat Paşa'nın sözleri tarihin tozlu yapraklarında mı kaldı?
Bugünden bakıldığında ayıplanıyor mu, eleştiriliyor mu?

Ne kadar acı verici ki, bugün kendine aydın sıfatını layık gören kişilerinin büyük bir kısmının prototipi Keçecizade Fuat Paşa.

Gazetelerimiz, televizyon programlarımız, Fuat Paşa'nın önerisini tekrarlayıp duranlarla dolu...

Sağa dönsen de sola dönsen de Fuat Paşalarla çarpışıyorsun...

* * *

İyi de neden?

Sahi, bu ülkenin insanları çağdaşlaşmanın gerçek yolunu Mustafa Kemal'den öğrenmemiş miydi zamanında?..

Sahi, bizler Tanzimat Batılılaşması'nın ardından bir Atatürk Çağdaşlaşması yaşamamış mıydık?

(Haber Ekspres,20 Nisan 2010)

06 Nisan 2010

TÜRK DEMOKRASİSİ NEREYE? - ZAFER YAPICI

Değerli okurlarım, ülkemizde son süreçte iktidar-muhalefet ilişkisi düzleminde yaşanan gelişmeler 1950'li yılların ikinci yarısını hatırlatıyor.

1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti süreç içinde iktidarını sürekli kılabilmek için demokrasinin rafa kaldırılması anlamına gelen birtakım girişimlerde bulunmuştu.

DP'nin muhalefete ve özgür basına yönelik tepkileri 1950'lerin ikinci yarısından itibaren saldırı boyutuna ulaşmıştı.

1959'da zamanın ana muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı İsmet İnönü'nün başına gelenler bu baskı ortamının somut bir göstergesi olmuştu.

* * *

30 Nisan 1959 günü İsmet İnönü'nün gerçekleştirdiği yurt gezisinin Uşak ayağında olaylar çıktı. İnönü'nün Kurtuluş Savaşı sırasında karargah olarak kullandığı evi ziyaret etmek istemesi zamanın Uşak valisi tarafından engellenmek istendi. Bu arada Uşak ili çevresinden Demokrat Partili partizanlar getirildi. 1 Mayıs 1959'da Uşak'tan ayrılmak üzere tren istasyonuna giden İnönü'nün arabasının önü bu partizanlar tarafından kesildi. İsmet İnönü'nün başına taş atıldı. İnönü başından kan akarak trene bindi. İzmir'e geçti.

İzmir'de CHP'nin yapmak istediği toplantı engellendi. DP'liler Demokrat İzmir gazetesini bastılar. Matbaa makinelerini parçaladılar.

Bir gün sonra İnönü'yü karşılamaya gelen İzmirlileri jandarma dağıttı. 10 kişi yaralandı. Olaya siyasal iktidar tarafından yayım yasağı kondu. Bu nedenle ertesi günkü gazeteler neredeyse bembeyaz çıktı.

4 Mayıs 1959'da İnönü bu kez İstanbul'da, örgütlü olduğu sonradan öğrenilen bir grubun saldırısından son anda kurtuldu.

* * *

Bugün de CHP ana muhalefet partisi.

Bugünün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Van'da bugünün iktidar partisi AKP tarafından organize edildiği anlaşılan bir grup tarafından taşlı saldırıya uğradı.

Böylece uzun yıllar sonra, Türkiye'de bir muhalif parti genel başkanına iktidara sahip parti tarafından örgütlendiği iddia edilen bir saldırı gerçekleştirilmiş oluyor.

Değerli okurlarım, iddia bizzat CHP Genel Başkanı tarafından seslendiriliyor ve sağlam gerekçelere ve delillere dayanıyor.

Olay anı kameralarla görüntüleniyor.

Ve görüntülerde taş atan kişiler, AKP'li olmalarıyla bilinen kişiler.

* * *

Olay, iktidar-muhalefet ilişkileri ve Türk demokrasisi açısından çok önemli bir gösterge. 1959'da İnönü'nün şahsında muhalefete iktidar erki tarafından yapılan saldırı DP'nin demokrasi yoksunluğunun nereye kadar varabileceğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Bugün de Baykal'ın şahsında muhalefete yapılan saldırı Türkiye'de demokrasi konusunda durumun ne kadar vahim bir noktaya geldiğini gösteriyor.

Sahi, Türk demokrasisi nereye gidiyor?...

Farkında mıyız?...

(Haber Ekspres, 6 Mart 2010)

YA ANAYASA MAHKEMESİ DE AKPLİLEŞİRSE!… - ZAFER YAPICI

Değerli okurlarım, bugün AKP’nin 26 madde halinde yapmayı düşündüğü anayasa değişikliğinden sadece Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu ile ilgili olanını sizlere aktarmaya çalışacağım.

1982 Anayasası’nın 146. maddesine göre Anayasa Mahkemesi on bir asil ve dört yedek üyeden oluşur.

Şimdi AKP tarafından 146’ıncı madde “Anayasa Mahkemesi on dokuz üyeden kurulur” şeklinde değiştirilmek isteniyor.

Yani Anayasa Mahkemesi üye sayısı on birden on dokuza çıkarılıyor!...

Peki sayısı on dokuza çıkan Anayasa Mahkemesi üyelerini kim seçecek?...

TBMM 3 üyeyi, Cumhurbaşkanı 16 üyeyi seçecek!...

Bu seçim nasıl yapılacak?...

TBMM:

Sayıştay Genel Kurulu’nun kendi üyeleri arasından seçeceği altı üyeden ikisini; Baro başkanlarının avukatlar arasından seçeceği üç üyeden birini TBMM seçecek. Bu demek oluyor ki 337 milletvekili çoğunluğunu elinde bulunduran AKP, Anayasa Mahkemesi’ne toplam 3 üyeyi gönderecek…

Cumhurbaşkanı:

Yargıtay’ın seçeceği dokuz üyeden üçünü; Danıştay’ın seçeceği altı üyeden ikisini; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulu’nun kendi başkan ve üyeleri arasından seçeceği üç üyeden birini; Yükseköğretim Kurulu’nun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri arasından seçeceği dokuz üyeden üçünü; üst kademe yöneticiler, serbest avukatlar veya Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçilen on beş kişi içinden beşini; ve yükseköğrenim görmüş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasından seçilen altı kişiden ikisini Cumhurbaşkanı seçecek. Yani AKP’li Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’ne toplam 16 üye gönderecek…

Değerli okurlarım, yukarıdaki tabloyu dikkatle inceleyiniz. TBMM ve Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek 19 üyenin 6 tanesi öneriler doğrultusunda 13 tanesini de AKP zihniyetinin doğrudan seçeceği üyeler arasından atanacağı açık bir şekilde görülmektedir.

Kısaca AKP Anayasa mahkemesinin toplam on dokuz üyesinden on üçünü kendisi atamaktadır.

* * *

Değerli okurlarım, AKP zihniyeti parlamentoda 550 milletvekilinin 337’sine sahip. Hükümete, Meclis Başkanlığı’na ve Cumhurbaşkanlığı’na bu anlayış hakim. AKP zihniyeti, Türkiye’nin bir dönüşüm geçirmesinin önündeki en büyük engellerden birinin Anayasa Mahkemesi olduğunu gördü. Onu da devreden çıkararak (AKP’leştirerek) rüyalarını gerçekleştirmek istiyor.

Bu yüzden AKP’nin ileri gelenleri Anayasa’nın 146. maddesini yukarıda anlatmaya çalıştığım şekilde kendi leyhlerine değiştirmek istiyorlar.

CHP lideri Baykal bu konuda şunu söylüyor: “Esas yapmak istedikleri şu: Bir: Anayasa Mahkemesi’ni değiştirmek. İki: HSYK’yı değiştirmek. Üç: Partileri kapatma konusunda yargının yetkilerini siyasi denetim altına almak, siyasi izne, siyasi ruhsata bağlamak, yargının siyasi partilerle ilgili anayasal denetimini engellemek...”

Baykal’ın sözleri gerçekleri ortaya koymuyor mu?...

* * *

Bugün parlamentoda AKP 337, CHP 97, MHP 69, BDP 20, DSP 6, DP 1, TP 1 milletvekiline sahip. 11 de bağımsız milletvekili var.

Yani parlamento büyük ölçüde AKP’li…

Cumhurbaşkanı AKP’li…

TBMM Başkanı AKP’li…

Yürütme ve yürütmenin başı başbakan AKP’li…

* * *

Değerli okurlarım, anayasal denetim sayesinde Türkiye yakın geçmişte birçok yanlıştan döndü.

Bir örnek verelim. Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesi ile ilgili yasa tasarısını meclise getiren AKP, 337 milletvekili ile bu tasarıyı kabul etti. Hemen ardından da alışık olunduğu üzere Cumhurbaşkanı yasayı onayladı.

Başta ana muhalefet CHP olmak üzere diğer muhalefet partilerinin 199 milletvekili imzası ile bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruldu ve yasa Anayasa Mahkemesi’nden geri döndü…

* * *

Muhalefetin ve siyasallaşmamış yargının toplum yararına ne kadar önemli işleve sahip olduğunu görmemek imkansız…

Değerli okurlarım, şimdi bu düzen AKP tarafından bir anayasa değişikliği aracılığıyla değiştirilmek istenmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin işlevsizleştirilmesi ile muhalefet de en büyük hukuksal güvencesini yitirecek.

Yani, yapılmak istenen son tahlilde muhalefetin de parlamentonun da etkisizleştirilmesi..

AKP, kendi dikensiz gül bahçesini adım adım yaratmak istiyor..

Düşünün, üyeleri böylesi bir yasayla seçilen Anayasa Mahkemesi’nde açılan davalar bundan sonra AKP aleyhine sonuçlanabilir mi?

AKP zihniyetinin yayılmasının önünde bir engel kalır mı?...

Ana muhalefet partisi CHP ve muhalefet partisi MHP seslerini ve güçlerini eskisi kadar gösterebilir mi?...

Böyle bir rejime demokrasi denebilir mi?

Anayasa Mahkemesi de Akplileşirse, siyasal rejimin tek parti faşizmine doğru hızlı adımlarla yol almadığı artık iddia edilebilir mi?

(Haber Ekspres, 30 Mart 2010)