17 Ağustos 2010

Menderes'in Demokrat Partisi gerçekten demokrat mıydı? (1)- ZAFER YAPICI


Değerli okurlarım, kimi sözcükler vardır bu sözcükleri kullanan kişilere meşruiyet yüklerler. "Milli çıkar" ve "istikrar" sözcükleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Ülkenin dış politikasını yönetiyorsan eğer, yönettiğin dış politikayı milli çıkarın gereği olarak sunarsın. Toplumu bu illiyet bağına yeterince inandırabilirsen, eleştirilerden sıyrılırsın.
Ya da ben şu, şu, şu siyasi adımları istikrar için atıyorum dersin. Kimin, neyin istikrarı şeklindeki açıklayıcı sorulardan toplumu uzak tutarsan, bu sözcüğün meşruiyetini kullanarak rahat hareket edersin.
Demokrat Parti de böyle bir meşruiyet yaratıcı sözcüğe vurgu yaparak kurulmuştu: Demokrasi...
Demokrasinin çok partili siyasal sistem ayağının oluşturulmasına borçlu olarak iktidara geldi Demokrat Parti.
Ancak kısa sürede siyasal iktidar olarak "demokrasi karşıtı eylemlerin odağı" haline geldi.

* * *
Değerli okurlarım, bu tarihsel olgu yani Demokrat Parti'nin demokrasi karşıtı tutumu Türkiye'nin resmi tarihine eklenmedi. Demokrat Parti'nin demokrasi karşıtı uygulamaları, Demokrat Parti sonrasında iktidarı oluşturan ve bu partinin siyasi mirasçısı olarak nitelenen partilerin gayretleri neticesinde çok da fazla tartışılmadı. Hasıraltı edildi.
Adnan Menderes ve arkadaşlarının yanlış ve haksız bir biçimde idam edilmiş olmaları da bu kişilerin demokrasi karşıtı uygulamaların görmezden gelinmesine sosyolojik bir zemin hazırladı. Menderes ve arkadaşları "demokrasi kahramanları" olarak ilan edildiler.

* * *
Değerli okurlarım, Demokrat Parti'nin gerçekte demokrat olmadığının en önemli kanıtı 1960 yılında Meclis'te kurduğu bir komisyon aracılığıyla demokratik rejime hukuken son vermesidir.
Bu durum, Emre Kongar'ın ifade ettiği gibi aslında "sivil bir hükümet darbesi" olarak yorumlanabilir.
Demokrat Parti'nin Meclis'te kurduğu Tahkikat Komisyonu yargı yetkileriyle donatılmıştı. On beş milletvekilinden oluşuyordu.
Yargı yetkileriyle donatılmış bir Meclis komisyonu ne demek? Yasamanın yargı yetkisini üzerine alması demek. Böylece Anayasa'nın belki de en önemli hükmü olan yasama ve yargı organları arasındaki ayrılık ilkesi ihlal ediliyordu.
Komisyon hem savcı hem de yargıç görevi yapacaktı. Üstelik komisyonun almış olduğu kararlara temyiz yolu kapalıydı.
Komisyonun temel görevi "muhalefetin rejim aleyhtarı faaliyetlerini araştırmak olarak" sunulmuştu.
Tüm bunlar demek oluyor ki, Anayasal denetimden uzak olarak faaliyet gösterecek ve nihai kararlar verebilecek bir Meclis Komisyonu gerekli gördüğü hallerde dönemin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi dahil tüm partileri yargılayabilecek, kapatabilecek ve "meşru siyasi zeminden" silebilecekti.
Bu komisyon aslında Demokrat Parti'nin güçsüzlüğünü göstermekteydi. Partinin 1950 ve 1954 seçimlerinde aldığı büyük oy oranları yavaş yavaş eriyordu. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti'nin oy oranı %50'nin altına inmişti.
DP, bu komisyon aracılığıyla, oy kaybetmesinin sürmesi durumunda, muhalif partileri kapatarak seçime rakipsiz girmeyi hesaplamaktaydı.

* * *
Değerli okurlarım, Türk siyasi hayatında yargıyı siyasallaştırmaya ve siyasal otorite karşısında etkisizleştirmeye yönelik gayretlerin en belirgin ve ilk örneklerinden biridir Tahkikat Komisyonu.
Peki bugün durum nedir?
Türk demokrasisi, "demokratız" diyerek meşruiyet kazanmaya çalışan siyasal erk sahibi demokrasi karşıtlarının verdiği zararlardan kendini koruyabilmiş midir?

* * *
Değerli okurlarım, bu konuyu işlemeye haftaya salı günü de devam edeceğiz.

(Haber Ekspres- 17 Ağustos 2010)

Hiç yorum yok: