26 Ağustos 2010

Menderes'in Demokrat Partisi gerçekten demokrat mıydı(2)- ZAFER YAPICI


Değerli okurlarım, geçen haftaki yazımızda Menderes'in Demokrat Partisi'nin Tahkikat Komisyonu uygulamasından yola çıkarak partinin demokrat olup olmadığını sorgulamıştık.
Bu yazımızda Demokrat Parti'nin iktidar olduğu 1950-1960 arası dönemdeki birtakım uygulamalarını daha demokrasi kriteriyle sorgulamaya devam edeceğiz.
* * *
Değerli okurlarım, demokrasi aracılığıyla iktidara gelen Demokrat Parti kısa bir süre içinde siyasal liberalleşmeden vazgeçti.
Ceza Yasası'nın hükümlerini ağırlaştırdı.
Eleştiriye yönelen basın organlarını resmi ilanlardan yoksun bırakan önlemler aldı.
Muhalefete açık saldırılar gerçekleştirdi. Henüz 1951 yılının Temmuz ayında DP Meclis Grubu, CHP'nin malvarlığının tasfiyesine karar verdi. 1953'te çıkardığı bir zoralım yasasıyla CHP'nin tüm malvarlığını hazineye devretti.
1951 yılında o zamana kadar görülmüş en geniş komünist tutuklama kampanyasını gerçekleştirdi.
Sola karşı tavizsiz bir politikaya yönelirken, radikal İslamcılığı anlayışla karşıladı.
Dış siyasette aşırı batıcılığa yöneldi. Kore Savaşı'na 4 bin 500 kişilik Türk birliğini sürdü.
1953 yılında Sovyetlere karşı olarak ABD'nin çıkarları doğrultusunda Yugoslavya ve Yunanistan ile dostluk ve işbirliği anlaşması gerçekleştirdi.
İçeride muhalefete oy veren seçim bölgeleri cezalandırıldı. Örneğin 1950 seçimlerinde CHP'ye oy veren Abana ilçesi, Bozkurt-Pazaryeri kasabasına nakledildi.
1955'te İngiltere, Pakistan ve Irak'ın katılımıyla, ABD'nin Ortadoğu politikasında temel aracı şekline dönüşen Bağdat Paktı'nı kurdu. Emperyalizmin bölgesel ortaklığına girişti.
1955 tarihli Bandung Bağlantısızlar Konferansı'nda Türkiye Batı sözcüsü bir tavır takındı.
Fransa'nın Cezayir'e karşı uyguladığı emperyalist politikada Fransa'nın yanında yer aldı.
1951 tarihli Teşvik Yasası ve 1954 tarihli Petrol Yasası ile Türkiye yabancı sermaye için bir cennet haline getirildi.
Kısacası ülke siyasal liberalizmden uzaklaştıkça iktisadi liberalizme yakınlaştı.
DP, millet kavramına vurgu yaptı. Toplumun genelini temsil ettiğini iddia etti. Ancak bu popülizm altında ticaret burjuvazisi ve toprak ağalarının iktidarını kurumsallaştırdı.
1954 seçimleri ile kazandığı büyük zaferin ardından otoriter eğilimler daha da artış gösterdi DP'de.
Malatya ili, sırf DP'ye oy vermedi diye ikiye bölündü. Kırşehir ilçe yapıldı.
Muhalefet partilerinin dönemin en önemli iletişim aracı olan radyoda propaganda yapmaları yasaklandı.
Muhalefetin seçim işbirliğine girmesi engellendi.
Hükümete istediği tüm memurları işten atma yetkisi tanındı. Üstelik bu idari kararlara yargı yolu kapatıldı.
Cezaevleri gazetecilerle dolduruldu. 1955'te Ulus Gazetesi kapatıldı.
CHP'nin toplantıları yasaklanmaya başlandı.
Haziran 1956'da yüksek dereceli birçok yargıç Adalet Bakanlığı'nın bir kararıyla emekliye sevk edildi. Böylelikle yargı üzerinde hakimiyetin kurulması kolaylaştırıldı.
Seçim dönemi dışında toplantı hakkı hemen hemen tümüyle ortadan kaldırıldı.
Dönemin CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Karadeniz gezisinde hapse atıldı.
1957 yılında İşçi Sendikaları Konfederasyonu kapatıldı.
Aynı yıl Meclis İçtüzüğü değiştirildi. Sözlü soru hakkı haftada bir saate indirildi. Bakanların isterlerse sorulara yanıt vermemeleri olanağı sağlandı. Böylelikle muhalefetin denetim yolları daha da azaltıldı.
1960 yılında CHP ve diğer muhalif hareketler hakkında meclis soruşturması açılması kararlaştırıldı.
Böylelikle DP diktası kuruldu. Bir başka ifadeyle DP, yaptığı sivil darbeyle demokrasiyi yok etmiş oldu...
Ya bugün?...
(Haber Ekspres Gazetesi- 24 Ağustos 2010)

Hiç yorum yok: