13 Şubat 2012

LAİK CUMHURİYET BİLİNCİYLE “BEN MİLLETİM” DİYEBİLMEK…- ZAFER YAPICI


Cumhuriyetin ilk yıllarında aynı kompartımanda millet ile vekili (köylü ile milletvekili) tren yolculuğu yaparlar. Bir müddet sonra kapı açılır. İçeriye biletleri kontrol eden kondüktör girer.
Kondüktör milletvekili olduğunu henüz bilmediği kişiye döner. “Biletiniz” der…
Her iki eliyle ceketinin yakalarını tutup biraz da gerilen bu zat, “ben milletvekiliyim” diye karşılık verir.
Kondüktör tekrar sorar ve aynı cevabı alır. “Ben milletvekiliyim!”
Kondüktör mahcup bir vaziyette, “affedersiniz” der.
Ve aynı yerde oturmakta olan köylüye döner, “sizin biletiniz” diye sorar.
Köylü, milletvekili olduğunu yeni öğrendiği kişiye ve kondüktöre baktıktan sonra tıpkı milletvekili gibi her iki eliyle yeleğinin yakalarını tutarak ve biraz da gerilerek, “ben de milletim” der…
Kondüktör, “ne milleti amca bilet, bilet” der…
Köylü yine aynı cevabı verir. “Ben de milletim”…
* * *
Değerli okurlarım, aradan geçen onlarca yıldan sonra bugün tıpkı milletvekili karşısında “ben milletim” diyebilen laik cumhuriyet bilincini edinmiş o köylü gibi…
Konuşabilen, hesap sorabilen, milletvekiline kendisinin vekili olduğunu hatırlatabilen kaç kişi vardır?
Cumhuriyet bilincinin aynı zamanda gerçek demokrasi, demokrasinin hak ve özgürlükler olduğunu, hak ve özgürlüklerin de vekilin asile karşı sorumluluğunu gerektirdiğini bilerek hareket eden kaç vekil vardır?
Bugün neden cumhuriyet ve onun çocuğu olan laiklikle demokrasi, ileri demokrasi adı altında karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor? Neden laik cumhuriyet ve onun bilincini taşıyan her şey silinmeye çalışılıyor?...
Laik cumhuriyet bilinciyle yetiştirilen Atatürk gençliğini içeriğini kendilerinin belirlediği “dindar” bir gençliğe dönüştürme girişimleri karşı devrim sürecinin bir göstergesi değil midir?...
* * *
Değerli okurlarım, cumhuriyet, laiklik ve demokrasi altın üçgendir. Bu üçgen Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş ve kuruluş felsefesiyle şekillendirdiği Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti yapısını ve ulus bilincini daha da güçlendirmiş dünyanın örnek alacağı çağdaş bir yönetim şeklini ortaya koymuştur.
12 Eylül rejiminin bir türevi olarak 2002’den beri AKP iktidarı cumhuriyet bilincini ortaya koyan değerleri ve onun temel taşlarını teker teker sökerek yerlerine dinselliği örmeye başladı…
Görülüyor ki amaçları bir araç olarak gördükleri demokrasi - pardon ileri demokrasi - trenine binip laik cumhuriyet bilincini yok edecek son istasyonda inmek…
* * *
Durum buysa, cumhuriyetin tüm temel taşları tek tek yok edilirken neden Türk gençliğinin ve Türk Milletinin sesi çıkmıyor?...
Alman Papaz, Martin Niemöller, ne demişti?
“Naziler önce komünistleri aldılar…
Ben komünist değildim ve ses çıkarmadım…
Sonra sendikacıları götürdüler…
Ben sendikacı da değildim, sesimi çıkarmadım…
Daha sonra Yahudilere sıra geldi…

Ben Yahudi de değildim, sustum…
Bir gün beni almaya geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı...”
* * *
Değerli okurlarım, neden Mustafa Kemal Atatürk Onuncu Yıl Nutku’nda “…on yılda on beş milyon genç yarattık her yaşta…” demişti?...
Çünkü Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyet bilincini paylaşan, şiar edinen ve o bilinçle geleceğe emin adımlarla yürüyen her yaştaki 15 milyon Türk Milletini “genç” olarak tanımlamıştı...
Neden Bursa Nutku ile; neden Türk Gençliğine Hitabı ile gençleri uyarmayı bir görev bildi Mustafa Kemal Atatürk?
Korkmamak için, yalvarmamak için, yapılan yanlışlıkları cesurca dile getirip o yanlışlıkları düzeltmek için, cumhuriyetin ilke ve devrimlerini çağa taşımak için, duyarsız kalmamak için, susmamak için…
Bir gün seni de almaya geldiklerinde arkanda sesini çıkaracak laik cumhuriyet bilincine sahip 75 milyon genç insan olması için…
* * *
Şimdi sormak istiyorum. Laik cumhuriyet bilincinin yok edileceği son istasyona gelme yolunda ne zaman 75 milyon gencimiz olacak her yaşta?
75 milyon genç ne zaman “ben de milletim” diyecek?
(Haber Ekspres Gazetesi- 13.02.2012)

Hiç yorum yok: