03 Temmuz 2012

SURİYE KONUSUNDA SON GELİŞMELER- ZAFER YAPICI

Türk dış politikasının en önemli ve yerinde geleneklerinden biri Türkiye’nin milli davası olarak görülen kimi kritik durumlarda toplumsal desteği yüksek siyasi partilerin iktidarı ile muhalefeti ile tam bir görüş birliği içinde hareket edebilmesidir. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı, Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan deniz alanları ile ilgili krizler, Türkiye’nin PKK’ya karşı gerçekleştirdiği sınır ötesi harekatlar vb. bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Aynı oydaşıma son günlerde Suriye konusunda rastlıyoruz. Ancak oydaşımın bu şekilde sürmesi geçmişteki oydaşımların aksine pek hayra alamet değil! * * * Değerli okurlarım, son yıllarda dış politikada Kopenhag Okulu tarafından üretilen ve bu alanla ilgili literatürde sıklıkla karşılaşılan bir kavramı; güvenlikleştirme (securitization) kavramını rehber edinerek AKP’nin Suriye stratejisini aktarmaya çalışacağım size… Güvenlikleştirme kısaca şu anlama geliyor: Devlet yönetimi başta olmak üzere güvenlik alanının aktörleri herhangi bir konuyu güvenlik kapsamına alarak sunarlarsa o konuya karşı aldıkları önlemleri eleştirilmez kılarlar. Böylelikle bir konunun güvenlik sorunu olarak sunulması devlet yönetimine hakim grupların elini rahatlatır. İşte güvenlik aktörlerinin bu amaçla geliştirdikleri stratejiler “güvenlikleştirme” kavramıyla ifade ediliyor. Türkiye’de AKP yönetimi tarafından sistematik bir biçimde Suriye, güvenlik sorunu olarak sunuluyor. Bunun nedenlerini ve küresel güç oyunları ile bağlantılarını daha önceki yazılarımızda detaylandırmıştık. Bu durum AKP açısından gayet normal. AKP, ABD’nin bölge politikalarıyla eşgüdümlü halde yeni roller üstleniyor. Bu yeni rolleri icra edebilmesi için halkın desteğine ihtiyaç duyuyor. Halkın ikna edilebilmesi için de Suriye güvenlik kavramıyla bağlantılandırılarak bir tehdit biçiminde sunuluyor. Yoksa aklı yerinde hiç kimse bu “yakın komşu ve ticari ortak” ile düşmanlık istemez… Konu böylelikle bir güvenlik sorunu, eşzamanlı olarak da bir “milli mesele” haline getirilmek isteniyor. Bir sorun güvenlik sorunu olarak kabul edilirse, daha da ötesi milli mesele olarak algılanırsa o sorun karşısında icra makamlarının alacağı önlemler işin doğası gereği eleştirilmez hale geliyor. AKP’nin istediği tam da böyle bir psikolojik iklimin oluşması Türkiye’de. İşin garip kısmı burada başlıyor. Biraz uluslararası ilişkiler bilen herkesin kabul edeceği gibi bu yapay sorun bir “milli mesele” değil. Bir Büyük Ortadoğu Projesi meselesi. Türkiye’nin terör gibi bir milli meselesi varken Suriye’de yaşandığı iddia edilen insan hakları ihlalleri gibi konuların bu büyük milli meseleyi manşetlerden indirici bir biçimde medyaya salınması ilginç ve bir o kadar da öğretici… …Suriye tartışılırken Kandil gözden kaçırılıyor… Gariplik burada bitmiyor. Yeni CHP’siyle, MHP’siyle ve hatta BDP’siyle mecliste grubu bulunan muhalif siyasi partiler, sorunu etiketleme konusunda AKP ile benzeşiyorlar. Kılıçdaroğlu, “AKP’den daha fazla Amerikancı olduğunu kanıtlamak istercesine” AKP’yi Suriye’ye karşı yeterince sert olmamakla eleştiriyor. Bahçeli, bu konuda AKP ne yaparsa yapsın, onları destekleyeceğiz diyebiliyor. Böylelikle Suriye ile gerginliği tırmandırmaya yönelik ABD güdümlü AKP stratejisi muhalefetin (!?) desteğiyle eleştirilmez kılınıyor. Oysa durum 1974’teki gibi büyük bir milli dava değil… Sadece AKP’nin yanlış bir dış politika stratejisinin sonucu olarak ortaya çıkan, belki de ortaya çıkması istenen bir kriz… Suriye konusunda AKP’nin yarattığı, Türkiye’yi güvensizliğe iten güvenlikleştirme süreci muhalefet desteğiyle güç kazanıyor! Biz sadece Recep Tayyip Erdoğan’ı bilirdik. Görüyoruz ki BOP’un eşbaşkanları olmak isteyenlerin sayısı Türkiye’de günden güne artıyor. (Haber Ekspres Gazetesi 02.07.2012- www.haberekspres.com.tr- www.turkcelil.com)

Hiç yorum yok: