17 Eylül 2012

ORTADOĞU’NUN DÖNÜŞÜMÜ - ZAFER YAPICI

Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da son iki yılda büyük değişimler yaşandı. Tunus’ta Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrilmesiyle başlayan dönüşüm süreci Ortadoğu coğrafyasında tüm hızıyla ve sancılarıyla devam ediyor. Batı dünyası söz konusu dönüşümün demokrasi yönünde gelişeceği söylemiyle sürecin temel itici gücü olmuştu. Batı dünyasında, otoriter yönetimlerin devrilmesiyle serbest seçimler ve piyasa ekonomisi aracılığıyla Batı çıkarlarına karşı ılımlı bir siyasal İslamcılığın iktidar olacağı varsayılmıştı. Bu varsayımın oluşmasında Türkiye örneği de etkili olmuştu. Milli Görüş gibi Batı’ya kuşkulu ve bu nedenle Batı tarafından “radikal İslamcı” olarak tanımlanan bir örgütlenmeden koparılan bir grubun iktidara taşınması ve Batı çıkarlarına karşı ılımlılaştırılması Batı’yı Ortadoğu için umutlandırıyordu. Batı’ya karşı radikal İslam tasfiye edilebilir ve sistemle barıştırılabilirdi. Sistemle barışık bir siyasal İslamcılık ve muhafazakarlık ise az gelişmiş ülkelerde kimlik siyasetinin etkisiyle iktidarını uzun yıllar koruyabilirdi. Ancak Ortadoğu’da yaşanan dönüşüm özelde ABD’nin genelde Batı dünyasının istediği sonuçları vermedi. Geçmişte Afganistan’da Batı tarafından Sovyetler Birliği’ne karşı mücadelede kullanılmak üzere palazlandırılan El Kaide’nin 11 Eylül’de ABD’nin başına bela olması gibi “iş kazaları” ABD yönetimini zor durumda bırakıyor şu günlerde. Mısır bu duruma örnek olarak verilebilir. Mısır’da İhvan hareketinin Mübarek sonrasındaki süreçte iktidara taşınarak ılımlılaştırması, AKP örneğinin tekrarı anlamına gelebilirdi. Evet, Mısır’da İhvan hareketinin temsilcisi olarak devlet başkanlığına getirilen Muhammed Mursi, büyük tepki çeken “Müslümanların Masumiyeti” isimli filmle ilgili olarak halkı Batı’ya ve Batılılara karşı sakin kalmaya çağırdı. Ancak Mısır’da El Kaide benzeri radikal hareketlerin özellikle işsiz ve genç nüfus arasında yükselişe geçmesi Mısır’da devlet yönetiminin “düzen” sağlamadaki yetersizliğini gündeme getiriyor. Benzer bir durum Libya’da da söz konusu. Nitekim Libya’da ABD büyükelçisi ve üç yardımcısı 11 Eylül’ün yıldönümünde öldürüldü. Irak tam bir kargaşa içinde. Suriye’de olası bir Esad sonrası dönemin istikrarsızlık ve mezhepsel kavga dönemi olacağı konusunda uluslararası ilişkiler uzmanları neredeyse hemfikir. Görülüyor ki Ortadoğu’da Batı desteğiyle düzen yıkılabiliyor. Ancak yeni düzenler öyle kolay kolay kurulamıyor. Bir zamanların ABD müttefiki radikal İslamcı hareketlerin uzantıları, bu istikrarsızlık ortamında ABD’ye ve Batı’ya karşı da zarar verici bir biçimde yeniden örgütleniyorlar. Durum kritik. Türkiye de bu kritik süreçten en çok etkilenme riski olan devletlerden biri ne yazık ki. (hABER eKSPRES gAZETESİ- 17-09-2012)

Hiç yorum yok: