22 Ekim 2012

MİLLİ EĞİTİM SORUNU BİLİM VE UZMANLIK SORUNUDUR…- ZAFER YAPICI

Değerli okurlarım, daha Kurtuluş Savaşı sürerken yasama ve yürütme yetkisini elinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920 tarihinde üç numaralı kanunla Eğitim Bakanlığı’nı kurmuştur. İkişer üçer kişilik kadrolarla kurulan Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilatı; Program Heyeti, İlk Tedrisat Dairesi, Orta Tedrisat Müdürlüğü, Türk Asar-ı Atika Müdürlüğü, Sicil ve İstatistik Müdürlüğü olmak üzere beş birimden oluşmuştu. 6 Mayıs 1920’de kurulan ilk TBMM Hükümeti’nin programında ülkemizin eğitim hizmetleri milli esaslar, toplumsal hayatın ihtiyaçları ve çağın gereklerini karşılayacak şekilde düzenlenmiş ve eğitim politikasının ilkeleri de “Hayata, işe dönük, üretkenliği amaçlayan; milli yapıya, coğrafyaya, kültüre, geleneklere uygun bir eğitim; bu eğitime göre programlar ve ders kitapları; çağdaş ve bilimsel imkanlara sahip okullar, eğitimin gerektirdiği araç gereçler; eğitim-öğretim işlerinin en iyi şekilde yürütülmesini sağlayacak yönetim ve öğretim kadroları” olarak belirlenmişti. Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi olan 1923 yılından itibaren Atatürk’ün önderliğinde başlatılan modernleşme ve yenileşme hareketleriyle; • 3 Mart 1924 tarihinde 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Eğitimde Birlik) Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla, üniversiteler dışındaki bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış, böylece eğitim kurumları arasında yönetim, uygulama ve denetim birliği sağlanmıştır. • Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun getirdiği yeni anlayışla ve 3. Heyet-i İlmiye kararlarına uygun olarak; Büyük önderimiz Atatürk’ün 1926 yılında TBMM’de yaptıkları konuşmada “Memlekette eğitim ve öğretimle ilgili esasları ilmi ve bağımsız bir merkezden yönetmek amacıyla düşünülen Talim ve Terbiye Dairesi tesis edilmiştir” direktiflerine uygun olarak bugün hizmetlerini şükranla andığımız döneminin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmalar sonucunda 1926 yılında çıkarılan Maarif Teşkilatına Dair 789 Sayılı Kanun’la Milli Talim ve Terbiye Dairesi adıyla kurulmuştur. • 1926 yılında Türk Medeni Kanunu kabul edilerek, kadınla erkek arasında toplumsal ve ekonomik alanda tam bir eşitlik sağlanarak devlet ve toplum kurumları laikleştirilmiştir. • 1 Kasım 1928 tarihinde Türk Harfleri Hakkında Kanun kabul edilerek yeni Türk alfabesine geçilmiştir. • 22 Haziran 1933 tarih ve 2287 sayılı Maarif Vekaleti Merkez Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun ile Türk Milli Eğitimi’nin geliştirilerek niteliğinin yükseltilmesi amacıyla bilimsel bir danışma ve karar organı olan Milli Eğitim Şurası Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı bünyesinde yer almıştır. Mustafa Necati, 22 Nisan 1928 tarihinde TBMM’de bakanlığının bütçesi görüşülürken yaptığı konuşmada şöyle diyordu, “Hepiniz kabul edersiniz ki, milli eğitim sorunu baştan sona dek bir bilim ve uzmanlık sorunudur. Milli eğitimde atılacak her adım, incelemeyi, denemeyi ve ayırt etmeyi gereksinir. Onun içindir ki, herhangi bir milli eğitim bakanı böyle bir takıma dayanmadıkça başarılı olamaz. Genel eğitim sorunlarında danışmasız hiçbir karar vermemek ve her zaman en genç öğretmenden, en büyük üstatlara dek bütün meslektaşlarımızın görüşlerini toplamak temel ilkelerimizdendir…” İşte laik eğitim sisteminin felsefesi kısaca bu… Bu bilgilerin çoğunu şu andaki Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı sitesinden aldım (www.ttkb.meb.gov.tr/tarihce.dspx). * * * Bugünün felsefesi ise Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği ile Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmeliği’nin laiklik karşıtlığı doğrultusunda değiştirilerek Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yürürlüğe girdi. Yürürlüğe giren değişiklikler şöyle; Yönetmelikte ders kitaplarının hangi usullere göre hazırlanacağına ilişkin hükümden, “Ders kitapları, ‘Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek’ hükmüne ve Türk milli eğitiminin temel ilkelerine uygun olarak hazırlanır” ifadesi çıkarıldı. “Ders kitaplarının nitelikleri” bölümünden, “Öğretim programlarında belirtilen Atatürk ilke ve inkılapları ile ilgili kazanımları içerir” ifadesi de çıkarıldı. Türkçe, Dil ve Anlatım ile Türk Edebiyatı kitaplarındaki “Türkiye haritaları” ile “Türk dünyası haritaları” kaldırıldı. Bakanlığa gönderilen taslak kitap metinlerinin incelenmesi görevi “panel” adı altında oluşturulacak komisyonlara verildi. TTK, başkan ve 10 kurul üyesinden oluşacak. Kurul başkanı ve üyeleri; eğitim sisteminin tüm kademelerini temsil edecek nitelikte, en az 4 yıllık eğitim veren yükseköğretim kurumlarından mezun olmuş, eğitim alanında yaptığı çalışma ve yayınlarla öne çıkmış, eğitim ile ilgili alanlardaki öğretim üyeleri, en az 10 yıl süreyle öğretmenlik veya okul yöneticiliği yapmış olanlar ile kamu görevlileri arasından seçilecek. Mevcut TTK yönetimi 8 üye ve 1 başkandan oluşuyor. İşte değerli okurlarım, Milli Eğitim’in başında olan ve 4+4+4’lere karşı gelenleri ideolojik olarak nitelendiren Ömer Dinçer’in ve mensubu olduğu AKP hükümetinin on yıldır laik eğitime karşı gösterdiği tutum… Biri, “Milli Eğitim’in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılapçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir” diyen Atatürk’ün izinden giden Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel… …Diğeri, “Tevhidi Tedrisat Kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi? Harf inkılabı vasıtasıyla bir ülkenin tamamının bir anda sıfır okuryazar seviyesine indirgenmesi kimlere yaramıştır?” diyen R.T. Erdoğan’ın izinden giden Ömer Dinçer… Zafer Yapıcı

Hiç yorum yok: