01 Ekim 2012

YEŞİLİ GÖRMEYEN GÖZLER RENK ZEVKİNDEN MAHRUMDUR- ZAFER YAPICI

“Burada bir çiftlik kuracağım. Bu çiftlikte hayvanlar yetiştireceğim. Bir küçük ormanın kenarında tarım endüstrimize ait bacalar tütecek…” diyordu Mustafa Kemal, Orman Çiftliği’nin kuruluşunda… “Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin” diyordu… Böylelikle toprak ve tabiat şartlarının uygun olmadığı bir yere bir Orman Çiftliği’nin kurulmasına öncülük ediyordu… 1925 yılında tarımsal bir uygulama ve deneme merkezi olması amacıyla Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu “Orman Çiftliği”. 1937 yılında vasiyet mektubuyla Atatürk bu çiftliği Türkiye Cumhuriyeti’ne emanet etti. Emanet uzun yıllardır tahribat altında. Önce çiftliğin arazisinin önemli bir kısmı ya satıldı ya da kamu ve özel kuruluşlarına kiralandı. Son aylarda çiftlik arazisi ile ilgili alınmış bir karar tahribatın boyutlarını daha da arttırdı. Atatürk Orman Çiftliği üzerinde ABD’nin Beyaz Saray’ı benzeri görkemli bir Başbakanlık Sarayı yapılması planlanıyor. Bu sarayın çiftliğin kalan arazisinin % 42’sini kaplayacağı ve 300 milyon liraya malolacağı söyleniyor. Böyle bir binanın Atatürk Orman Çiftliği üzerine yapılması aslında hukuken mümkün değildi. İktidar bu konuya hemen bir çözüm buldu. Birinci derece tarihi ve doğal sit alanı olan arazinin sit derecesi Başbakanlık binasının yapılması amacıyla düşürüldü. Bu durumun sonuçları “kamu yararı” adına oldukça olumsuz olacak. Ankara’yı bilenler bilir. Atatürk Orman Çiftliği Ankara’nın en büyük temiz hava kaynağı idi. Başbakanlığın araziye yapılması öncelikle çiftliğin orman varlığını tehlikeye atacak. Daha şimdiden 3000 adet 50-60 yaşındaki ağaç bina yapımı çerçevesinde kesildi. Bunun kadar önemlisi Ankaralı ile çiftlik arasındaki bağ koparılacak. Atatürk Orman Çiftliği halkın ziyaretine açık bir bölgeydi. Başbakanlık binasının bu araziye yapılması güvenlik kaygısıyla halkın çiftlik ziyaretinin engellenmesi yahut kısıtlanması anlamına gelecek. Dahası çiftlik içinde bir Atatürk evi vardı… O da yıkılacak. Yazık… * * * Değerli okurlarım, Atatürk Yalova sahillerinden geçerken kıyıda muhteşem bir çınar ağacı görür. Karaya çıkarak çınar ağacının yanına gider, ağacı okşar, sever ve gölgesinde dinlenir. Çınar ağaçlarına eskiden beri hayran olan Atatürk ağacın yakınında bir ev yapılmasını ister. Orada kısa sürede bir ev yapılır. Atatürk, yapılan o evde dinlendiği bir gün, bahçıvanın köşkün yanındaki çınarın bir dalını kesmeye çalıştığını görür. Bahçıvanın çalışmasını durdurur ve neden o dalı kesmek istediğini sorar. Bahçıvan, dalın binanın duvarına dayandığını, daha da uzarsa içeri gireceğini söyler. Atatürk bu cevabı beğenmez. Biraz düşünür ve der ki: “Ağacın bu dalı kesilmeyecek, bina kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılacak!”. Oradakiler, gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünen bu karar karşısında şaşkına dönerler. Bu iş için görevlendirilen Başmühendis Ali Galip Alnar ekibiyle Yalova’ya gelerek çalışmaya başlar. Önce binanın çevresi temel seviyesine kadar kazılır. Sonra çelik raylar binanın altına sabırla yerleştirilir. Bina üç gün içinde yaklaşık olarak 4,80 metre kaydırılır. Çalışmaları başında sonuna kadar takip eden Atatürk çok mutlu ve gururludur. Ağaçları böylesine seven Atatürk orada bulunanlarla birlikte keyifle kahvesini yudumlar. Görülüyor ki 50-60 yaşlarında 3 bin tane ağacı kesen zihniyet ve vicdan, aslında bir ağacın dalını bile kesmemek için çözümler arayan bir vicdanı, bir görüşü, bir felsefeyi kesip yok etme arzusu içinde… Neden Atatürk’ün felsefesini ve düşünce sistemini yaşayarak yaşatmaya çalışıyoruz dersiniz?… (Haber Ekspres Gazetesi 01.10.2012)

Hiç yorum yok: