20 Mart 2007

23 NİSAN’DA 20 YAŞINDA ÇOCUK! - ZAFER YAPICI


Hepiniz şu planlı ve trajikomik oyunu hatırlarsınız. TBMM Başkanı Bülent Arınç, 2006 yılı 23 Nisan kutlamalarında koltuğunu “çocuk” diye 21 yaşındaki bir İmam-Hatipliye vermişti. 21 yaşındaki bu miniğimiz (!) TBMM kürsüsünden İmam-Hatip kavgasını gündeme getirerek şunları söylemişti: “Bizim önümüze ne koyarsanız koyun, dağlar, taşlar…Bilin ki, biz en zirveye çıkacağız. Dağları taşları da, dünyayı da koysanız en iyi üniversiteleri kazanacağız, en iyi yerlere geleceğiz.” Bülent Arınç da bu mağduriyet edebiyatının ardından “ülkede bir rejim sorunu değil, rejimin sahibi olma tartışması vardır” diyerek Cumhuriyet kurumlarını hedef alan sözler söylemişti. Ardından laikliğin yeniden tanımlanması gerektiğini söyleyerek misyonu bir adım daha öteye taşımıştı!

Değerli okurlarım tüm bu yaşananlar hep bildiğimiz o “takiye mantığıyla” demokrasiye sığınılarak gerçekleştirilmişti. Oysa yapılan demokrasi perdesi arkasında otoriterliğin yüceltilmesinden başka bir şey değildi!

21 yaşındaki miniğimiz, TBMM ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki bir protokole dayanarak oluşturulan “Türkiye Öğrenci Meclisi”nin bir üyesiydi. Anlatılanlara göre ilk ve orta öğretim öğrencileri arasında yapılan seçimle; yani “demokratik yollarla” bu konuma taşınmış, bu konuşmayı yapma hakkı kazanmıştı. TBMM Başkanı Bülent Arınç, bu oluşumla “çocuklara demokratlığı, demokrasiyi, hür iradeyi, seçme ve seçilme hakkını öğrettiklerini” ifade ediyor, Öğrenci Meclisi’nden yararlanarak “demokrat” kişiliğini de ilan etme gayreti içine giriyordu. Oysa durum anlatılanlardan çok farklıydı. Türkiye Öğrenci Meclisi’nin il temsilcileri seçilirken son sözü söyleme yetkisi uygulamada ilçe milli eğitim müdürleri veya onların belirlediği şube müdürlerindeydi. Bu demek oluyor ki, öğrencilerin demokratik yollarla temsilcilerini meclise göndermesi söz konusu değildi. Ayrıca Türkiye Öğrenci Meclisi’nin yaşı en büyük üyesinin geçici olarak meclis başkanlığını üstlenmesi ve bu konumu nedeniyle 23 Nisan’da meclis kürsüsünden konuşma yapmaya hak kazanması, yaşça büyük olan İmam Hatiplileri bir anda “çocukların sözcüsü” konumuna taşıyordu. Böylece iktidarın takiyeci demokrasi anlayışının “minik” bir örneği Türkiye Öğrenci Meclisi’ne taşınıyordu. Öğrenciler temsilcilerini seçiyor gibi görünüyorlar, ancak kritik nokta olan il temsilcilerini uygulamada başkaları seçiyor; kürsülere ise hep, demokrasi gereği (!) İmam Hatipliler çıkıyordu…

Değerli okurlarım, tabii ki bu sene de istisna olmadı. 23 Nisan 2007’de kutlayacağımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda TBMM’de Türkiye Öğrenci Meclisi’nin 4. toplantısı gerçekleşecek. TBMM Başkanı koltuğuna yine İmam-Hatipli 20 yaşında bir “çocuk” oturacak. “Demokrasi gereği” (!) meclisi yönetip konuşma yapacak…

Şimdi sormamız gerekmez mi?
1. Türkiye Öğrenci Meclisi’ne seçilecek olan il temsilcileri konusunda, son söz söyleme hakkının ilçe milli eğitim veya şube müdürlerine tanınması sizce öğrenci meclisine müdahale değil de nedir? Sizler demokratlığı, demokrasiyi, hür iradeyi, seçme ve seçilme hakkını bu şekilde mi öğretiyorsunuz? Bunun adı da demokrasi oluyor; öyle mi?
2. Öğrenci Meclisi’nin içinden en yaşlısı TBMM geçici başkanı olacak. Medeni Kanun’a göre çocuk olamayacak yaşta; özenle seçilmiş 20 yaşında İmam-Hatip’li, yaşı gereği gerçekten çocuk olanları ne ölçüde temsil edecek? Bu nasıl bir demokrasi mantığı?
3. TBMM’de başkanlık koltuğuna geçici olarak oturacak olan 20 yaşındaki İmam-Hatip’li “çocuk” araç olarak kullanılmıyor mu? Onun üzerinden siyaset yapmak, kendi söyleyemediklerini ona söyletmek, o 20 yaşındaki genci kullanmak anlamına gelmez mi?
4. Tüm bu kurgulanmış süreci demokrasi uygulaması olarak sunmak, bizzat demokrasiyi araç olarak kullanma kurnazlığı değil midir?

Değerli okurlarım, bir zihniyet düşünün 20 yaşındaki erişkinleri siyasal hesaplarla çocuk sayıyor, aynı zihniyet bu çağda 9 yaşındaki kız çocuklarımızı erişkin sayıp, evlenebileceğini ilan ediyor. Tuzla Belediyesi’nin nikah yapan çiftlere dağıttığı kitaplarda yazıyordu bu çarpıklık. Çocuk hakları kürsülere çocuk diye erişkinleri çıkartarak savunulmuyor! 9 yaşındaki kız çocuklarımızın evlenebileceğini iddia ederek savunulmuyor! Çocukları sömürerek savunulmuyor!

Bu etik dışı zihniyete en güzel cevabı M. Kemal Atatürk’ün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile ilgili şu sözleriyle vermek istiyorum: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz.”

Evet, sizlerden çok şeyler bekliyoruz!

(Haber Ekspres, 20 Mart 2007)

Hiç yorum yok: