07 Mart 2007
ENGELLER VE ENGELLİLER - ZAFER YAPICI
Değerli okurlarım, bu hafta toplumsal duyarlılık konusuna iyi bir örnek olacağına inandığım başımdan geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. İki hafta önce Şirinyer pazarına uğramıştım. Alışveriş ertesinde, otobüs durağına yöneldim. Otobüsün durağa yanaşmasıyla birlikte durakta bir yığılma yaşanıyordu. O arada tekerlikli sandalyesi ile otobüsün arka kapısına yaklaşmaya çalışan ama otobüse bir türlü binemeyen bir bayan gördüm. Kalabalık içinde tek başınaydı! Beklediğim otobüsün gelmesine rağmen binmeyip onun yanına doğru ilerlemeye başladım. Ellerimde poşetlerim vardı. On dakika kadar bekledim. Sonra tekerlekli sandalyede oturan bayanın beklediği otobüsün geldiğini arka kapıya doğru yeniden hareketlenmesiyle anladım. Kapı açıldı ama yardım eden yoktu.
Kimseden yardım istemeden kendi gücüyle binmek istiyordu tekerlekli sandalyesi ile birlikte. Tabii ki binemiyordu. Herkes şaşkın gözlerle bayanın hareketlerini izliyordu. Ellerimdeki poşetleri yere bırakıp, sandalyenin bir yerinden tutarak, içerdeki beylerden yardım istedim. İki kişi, aşırı gayretimizle bayanı otobüsün içine taşıdık. Ardından bayan gülen yüzüyle bizlere teşekkür etti. Dönüp yere bıraktığım poşetlerimi alacaktım ki, ne göreyim? Poşetlerin içindekiler yere dağılmıştı. Poşetleri toplayıp etrafıma baktığımda, herkes bana bakıyordu, tıpkı tekerlekli sandalyedeki hanımı otobüse yerleştirirken baktıkları gibi...
Aman Allahım! Bu insanlara ne oldu?... Biz toplum olarak böyle miydik?....
Değerli okurlarım, yaşamımızın akışında bir engele takılmadığımız zaman nasıl mutlu oluyorsak, yarınlarımıza güvenle bakıyorsak; bir engelle karşılaştığımız zaman gülen yüzümüz gülmez olur, yarınlarımıza güvenle bakamaz oluruz, öyle değil mi? Demek ki, "engel" mutsuzluğun, umutsuzluğun simgesi haline gelmiş. O halde irademiz içinde ya da dışında, yaşamı bizlere, yanımızdakilere zindan eden engelleri ortadan kaldırmak için çaba göstermemiz gerekmiyor mu?
Bir kısır döngünün içindeyiz. Toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak hizmetler, çözümler üretilirken önce "normal" olarak tanımlanmış insanlar (!) için harekete geçiliyor, (gerçi son zamanlarda "normalin" sadece iktidar yandaşı olanları/olabilecekleri için) "ötekileştirilmişler" için yapılacaklar sürekli belirsiz tarihlere erteleniyor. Böylece, eksik, bir o kadar da çarpık uygulamalarla toplumun bir bölümü dışlanıyor. Dışlanan bu kesim toplumla bütünleşemeyince mutsuzluklar, umutsuzluklar büyüyor. Dedim ya, bu bir kısır döngü. Bunu kırmanın yolu insanları mutsuz edecek engelleri ortadan kaldıran uygulamaları yapacak, toplumun tüm bireylerini ayrımsızca "görecek" bir anlayışı önce toplumca sahiplenmekten, sonra da bu anlayışı yönetim kademelerine taşımaktan geçiyor. Bir başka ifadeyle, "özürlünün" karşılaştığı engelin temelinde, sahip olunan "özür" değil; özrün yarattığı farklılığı bahane eden toplumun geri kalanının ve sosyal devlet anlayışını rafa kaldırmaya yeminli iktidarların "özürlüye" karşı geliştirdiği engelleyici tutumlar yatıyor. Sorunun çözümü ise toplum olarak "davranışsal özürlerimizin" farkına varıp, bu tutumlardan süratle uzaklaşıp, bütünleşmekten geçiyor...
Nüfusumuzun %12'si engelli. Bu yaklaşık 8 milyon insan demek. Bu insanların 2 milyon 250 bini konuşma, 890 bini ortopedik, 380 bini işitme, 127 bini görme engelli. 650 bin kişinin sürekli hastalığı var. 1 milyon 270 bini eğitilebilir zeka özürlü. Eğitim olanaklarından yararlananların sayısı sadece 45 bin!...Ya çalışma olanağı bulamayanlar?...
Türkiye'ye gelen bir yabancıya "8 milyon engellimiz var" dediğimizde inanmayacaktır. Hatta kendi insanımız bile inanmayacaktır. Neden mi? Hemen söyleyeyim: Sokaklarda ve caddelerde ne çok engelli görebilirsiniz ne de onların rahatça gezip dolaşacağı, hayatını devam ettireceği çevresel olanakları. İşte bu yüzden bu kadar engelli evlerinden dışarıya çıkamamaktadır. İşte bu yüzden onlar toplumun gözünden kaçmaktadır. Bu olguyu özellikle gündeme taşımalıyız...
Değerli okurlarım, hem engellilerin, hem de engelsizlerin mutlu olmasını, umut dolu olmasını istiyorsak toplum olarak tüm engelleri ortadan kaldırarak, kendi gerçeklerimizle birlikte (yaşlımızla, engellimizle, kimsesizimizle...) yaşama iradesini gösterip, onlara sahip çıkmalıyız. Bakıp da görmemek, görüp de bakmamak olmamalıdır yaşantımız. Yurttaşlar olarak, yönetimler olarak, medya ve sivil toplum örgütleri olarak bakmalıyız, görmeliyiz ve gereğini dayanışma içinde yapmalıyız... Yapanlara da destek verip, teşekkür etmeliyiz.
Açıkça söyleyelim. Engeli kaldırmayı düşünmeyen, o davranışı sergilemeyen zihniyetler, yaşayan "canlı birer engeldir."
Engelsiz bir yaşamı, tüm engelliler ile el ele sürdürmek dileğiyle...
(Haber Ekspres, 6 Mart 2007)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Zafer Bey
Yazınızı beğenerek okudum. Duyarlılığınız ve duyarsızlıklar karş
ısında umutlu olmayı seçiyorum. Halkımız böyle değil. Belki büyükşehirlerde insan bir çeşit evrim geçirip insanlığını evinde bırakıyor her sabah..
Umutluyum çünkü bize ne böyle muamele ne böyle ithamlar yakışmıyor. Dilerim her neyse bize insanlığımızı unutturan, bir an evvel yok olur, geçer.
Saygılar
not : E-postanızı bulamadım, o yüzden buradan yazayım:
Yazınızı izin verirseniz sitemizdeki köşe yazıları bölümünde yayınlamak isteriz.
www.hayatadahiliz.biz
Yorum Gönder