Öncelikle tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü birkaç gün gecikmeli de olsa kutluyor, onların önlerinde saygı ile eğiliyorum. Dilerim Kadınlar Günü'nde yükselen bilinci, yılda sadece bir gün değil, 365 gün aynı duygu, coşku ve hassasiyetle gündemde tutarız...
Değerli okurlarım, benim de içtenlikle katıldığım görüş kadın sorununun sadece bir cinsiyet sorununa indirgenemeyeceği, bir toplum sorunu olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde. CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın de belirttiği gibi "kadın sorunu aslında bir cinsiyet sorunu değildir, kadın sorunu bir toplum sorundur, bir kültür sorunudur, bir temel anlayış, bir değerler sistemi sorunudur. Bunu çözen toplum, çok büyük bir atılım gücünü elde eder, bunu çözememiş olan toplumlar ise çok büyük sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya kalırlar." Aslında bu sorunun çözülmesi çağdaşlaşmanın hem gereği hem de temel aracıdır. Çağdaşlaşmanın temelinde kadın-erkek eşitliği yatarken, bu eşitliğin sağlanması aynı zamanda toplumsal değişimin diğer alanlarına da etki eder. Kadın-erkek eşitliğinin toplum tarafından benimsenmesi, uygulanması ile barışın, dayanışmanın ve paylaşmanın önü açılabilir.
Kadına destek olmak
Ne yazık ki, cumhuriyet değerleriyle hesaplaşma sürecinde ilerleyen siyasi iktidar, kadın sorununu da "takiye mantığıyla" sözde sahiplenir görünme gayreti içine girerken, aslında bu sorunu "türbana" eşitleyerek çözümsüzleştirmektedir. Cumhuriyetin kadın hakları konusundaki tüm kazanımlarının altını oymaktadır. AKP mantığı kadınlara "pozitif ayrımcılık" gibi bir olumlu ve gerekli yaklaşımı bile "takiye mantığıyla" kullanmaktadır. İktidarın yaklaşımı "pozitif ayrımcılık"ı çarpıtıp, bu kılıfla aslında kadını "ötekileştirmektedir". Oysa, kadınları toplumsal ortamlarda tecrit eden, onları ya erkeklerin arkalarına; "kadınlara özel yapılmış" tesislere, ya da evlerine kapatan anlayışı sahiplenerek kadın hakları savunulamaz. CHP'ye yönelik olarak, "Biz sizin icraatlarınızı biliyoruz. Siyasette ilk kurulan parti sizsiniz de, bugüne kadar acaba kadınımıza ne kazandırdınız?" diyerek cumhuriyetin kadın hakları konusundaki tüm kazanımlarını reddeden bir anlayışla kadın hakları savunulamaz.
Bu süreçte, gerici zihniyetlere karşı kadın hakları mücadelesini yürütecek olanlar yine kadınlarımızdır. Kadınlarımızın yanında yer alan; onlara değer veren, destek olan erkeklerimizdir. Tüm toplumumuzdur. Bu mücadeleyi başarıya ulaştıracak olan azimdir, kararlılıktır, güvendir, dayanışmadır, paylaşmadır ve barıştır.
Kısır döngü
Nasıl mı başaracağız? Hemen söyleyeyim: Gözlerimizi dünyaya açar açmaz bizi ilk kucaklayan, besleyen, hastalanınca başımızda sabahlayan annelerimiz değil mi? İlk sevgiyi, ilk saygıyı, davranış kalıplarını topluma karışmadan önce aile içerisinde anne ve babalarımızdan öğreniriz; öyle değil mi? Yani annemiz ve babamız ilk öğretmenlerimizdir. Çekirdek aile içinde anne ve baba, çocuklarını yetiştirirken cinsiyetleri dolayısıyla çocukları arasında ayrımcılık yaparsa (ben öyle yetiştirildim görüşüyle); erkek çocuklarını ön plana çıkarıp kız çocuklarını ikinci plana iterse;
· Erkek çocuk kendinin güçlü olduğunu,
· Kızların ve kadınların ikinci planda kaldığını,
· Onların kendinden farklı ve erkeklerini hizmetinde olduğunu,
· Her kararın kendisi tarafından verileceğini, kadının ve kızın itiraz hakkı ve görüşü olmadığını düşünmeye başlar.
Bu kültürle yetişen çocuklar sosyal hayata atıldığında aynı alışkanlıklarını okulda, iş yerinde ve devlet kademelerinde hatta ülke yönetiminde de sürdüreceklerdir. Kısır döngü devam ettikçe, kadın-erkek eşitsizliği devam edecektir. Ülkemizde bu çarpıklık ne yazık ki karşı devrim sürecinde toplumsal bağlamda yüceltilmiş, kadın, Mustafa Kemal Türkiyesi uygulamasının aksine ötekileştirilmiştir. Şimdi kadını ötekileştiren uygulamalarla mücadele edecek toplumsal ve siyasi iradeye ihtiyaç var!
Hoşgörü sahipleri
Değerli okurlarım, kadınıyla erkeğiyle ayırım yapmadan insan olarak; eşitler olarak bu dünyayı yeniden kurabiliriz. Şimdiden başlayarak her çekirdek ailede kız ve erkek çocuklarını eşit olarak görüp, davranış ve hareketlerimizi, paylaşmaya, dayanışmaya, barışa, sevgiye, saygıya, hoşgörüye, yani aile içi demokrasiye dayalı bir kültür anlayışına uygun şekle dönüştürmeliyiz. Bu anlayış içinde yetişen çocuklarımız sosyal hayatın ve ülke yönetimlerinin her kademesinde olumlu alışkanlıklarını sürdürecek ve kardın-erkek eşitsizliği kendiliğinden kaybolacak ve o zaman kadını ve erkeği ile eşit bir Türkiye hedefimiz gerçekleşmiş olacaktır.
Ne dersiniz? Şimdiden o hedefe doğru koşmaya başlayalım mı?
Sloganımız "önce insan" olmalıdır.
(Haber Ekspres, 13 Mart 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder