Beş yılda iç-dış siyasi, ekonomik, kültürel, askeri, idari, hukuksal, sosyal dengelerin bozuldu.
Ismarlanan yeni Anayasa ile demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Atatürk Cumhuriyeti'nin; senin cumhuriyetinin temelleri sarsılıyor.
Gidişat vahim.
Böylesi koşullarda televizyonlarda, basında sürekli tek taraflı yorumlar yapılıyor, demeçler veriliyor. Neredeyse herkes iktidar, herkes ABD, herkes AB ağzıyla konuşuyor. Her önüne gelen bir türlü sana ulaşmamış o sihirli sözcükten; "istikrardan" söz ediyor...
Senin ise yorumuna ve düşüncene damarına vurulan bir sakinleştirici ile adeta ket vurulmuş... Aslında geleceğin yok edilmiş...
Verilen görevleri yerine getirmenin mutluluğu içinde "sözde" köşe yazarları, aydınlar, bilim adamları, medya patronları, Sorosçular alkışlarının karşılığının kendilerine nasıl bir ödül olarak döneceğinin hesabı içindeler.
Çıkarcılık almış başını gidiyor.
Unutulan yine sen olmuşsun.
Dahası dinini, kutsalını sömürüyorlar. Tarikatlarla, devletin olanaklarıyla kurdukları sadaka ağlarıyla seni yoksullaştırdıktan sonra karın tokluğuna kendilerine bağlamaya çalışıyorlar.
Ülkeni zaman tüneline sokmuş, vitesleri çoktan geriye atmışlar. Seni tebaa, kendilerini de padişah olarak görüp "çok yaşa padişahım" seslerini, yeni fetvalarla daha da sık duyma arzusu içinde hayatlarını sürdürmek istiyorlar.
Onlar dokuz sülaleleriyle, yandaş ağlarıyla Lale Devri'nin sefahati ve şatafatı içinde yaşamaya devam ederken sana sefalet düşüyor.
Üstelik sefahat ile sefalet arasındaki nedenselliği sorgulamayacak; eleştirel düşünceye uzak nesiller yetiştirmeye çoktan başlamışlar...
Uyan Türkiyem uyan!...
Geçmişini hatırla. Sorgula bugünü...
Onurlu geçmişini, cumhuriyeti hangi şartlarla, kimlere karşı savaşarak kurduğunu hatırla örneğin. Yurdunu işgal etmiş güçlü emperyalistlerden bile korkmadığın günleri, bağımsızlığını ne zorluklarla kazandığını hatırla...
Sonra bağımsızlığın anlamını sor kendine. Bağımsızlık ertesinde kurduğun yeni cumhuriyetin ne demek olduğunu...
Tebaa olmadığını hatırla örneğin. Kadınıyla, erkeğiyle demokratik laik sosyal bir hukuk devletinin eşit yurttaşları olduğunu; Atatürk Cumhuriyeti'nin yurttaşları olduğunu, özgür olduğunu hatırla...
Onuncu Yıl Nutku'nu hatırla örneğin. Hani o ders kitaplarından çıkartılmaya çalışılan "sakıncalı okuma parçası"nı(!)...Yürümekte olduğun (ancak döndürülmeye çalıştığın) terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafanda tuttuğun meşalenin müspet ilim olduğunu hatırla. Güçlükleri yenmedeki kararlılığının kaynağını yeniden düşün.
Sonra namusun ve cesaretin ne demek olduğunu sor bir kez kendine. İsmet İnönü'yü düşün örneğin. "Namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır" sözünün anlamını çözdüğün an bulursun karanlıkla savaşmanın yöntemini ... Çözümün "nokta kadar menfaat için virgül kadar eğilmeyen", namuslu ve cesur insanların çoğalmasında olduğunu görürsün o an...
Duyarsız kalmış olmanın nedenlerini sorgula sonra. Korkularınla yüzleş. Kendi küçük dünyanda, bireysel çıkarına esaretinin korku imparatorluğunu yaratan neden olduğunu işte o zaman bulursun. O zaman görürsün ülkende siyasal zemine hakim olan ilkenin demokrasi değil, beklenti odaklı korku olduğunu...
Dedim ya, çözümü geçmişi hatırlayıp, bugünü sorgulayınca bulursun.
Çözüm, herkesin taşının altına elini koymasındadır. Gerçek demokrasiyi, gerçek demokratlığı anlatacak, anlayacak yüreklerin ortaya çıkmasındadır. Eğer çıkmazsa, korkarım demokrat (!) başbakanın "herkes işine baksın" sözü yeni demokrasi tanımı olacaktır...
Çözüm tarafsızlığın ne demek olduğunu sorgulayacak beyinlerin ortaya çıkmasındadır. Eğer çıkmazsa, tarafsız (!) cumhurbaşkanının tarikat kadrolaşmaları yeni tarafsızlık tanımı olacaktır...
Çözüm Türkiye'yi Mustafa Kemal'in yoluna taşıyacak siyasi iradede birleşmektir. Eğer birleşilmezse, Türkiye laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olmaktan çıkıp, her yönüyle "Batı çıkarlarına karşı ılımlı İslam cumhuriyeti"ne dönüşecektir...
"Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir." 1924, M.KEMAL ATATÜRK
Uyan Türkiyem uyan!...
Ancak uyanırsan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün cumhuriyeti; senin cumhuriyetin yaşayacak...
Ancak uyanırsan, tebaa değil, yurttaş kimliğine kavuşacaksın. Tarikatlar demokrasisine değil gerçek demokrasiye, sadaka kültürüne değil sosyal devlet anlayışına ulaşacaksın.
Uyan TÜRKİYEM uyan!...
(Haber Ekspres, 25 Eylül 2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder