04 Eylül 2007

ÖZELLEŞTİRME SIRASI SEÇİMLERDE Mİ? - ZAFER YAPICI

Hatırlarsınız ABD'de Kasım 2004'te yapılan başkanlık seçimlerinden bir süre sonra seçimlerde hile yapıldığına dair savlar ortaya atılmıştı. O seçimlerin sonuçlarını yazılım programı ile sanal ortama aktaran şirket Sun Microsystem idi...

Daha sonra bu şirket Yunanistan'da seçim sonuçlarını yazılım programı ile sanal ortama taşıma konusunda yapılan ihaleyi kazandı. Ancak Yunan hükümeti, hakkında ABD seçimlerine hile karıştırdığı yönünde iddialar bulunan bu şirketin ihalesini iptal etti.

Türkiye'de de seçimler yapılacaktı. Seçim sonuçları konusunda bir yazılıma ihtiyaç vardı. İhale yapıldı. Sun Microsystem ihaleyi kazandı...

Sun Microsystem'e Türkiye'de yapılan seçim sonuçlarını sanal ortama taşıması için küresel çapta faaliyet gösteren ve dünyanın en büyük yatırım bankalarından kabul edilen JP Morgan yüklü bir kredi verdi.

Küresel dev JP Morgan'ın Türkiye'de yapılan seçimlere ilgisi seçim sonuçlarını işleyecek yazılım şirketine kredi vermekten ibaret kalmadı.

Hikmet Çetinkaya'nın 29 Ağustos tarihli köşe yazısında daha önce pek üzerinde durulmamış ilginç bir nokta vurgulandı. JP Morgan, KONDA'nın patronu Tarhan Erdem'e de kamuoyu araştırmaları yaptırıyordu...

Ve...KONDA'nın JP Morgan için yaptığı son seçim anketi sonucunda AKP sürpriz bir şekilde (!) yüzde 48 oyla birinci parti çıkmıştı...

Bu ilişki ağı ister istemez şu soruları akla getirdi:

Tarhan Erdem'in yüzde 48 oyla AKP iktidarını işaret eden kamuoyu araştırması yazılım şirketi tarafından veri olarak alınıp sanal ortam AKP lehine dönüştürülmüş olamaz mı? Bir başka deyişle, önce kılıf oluşturulup sonra minare çalınmış olamaz mı?

ABD'de hakkında seçimlere hile karıştırdığı iddiaları bulunan, Yunanistan'ın son anda ihalesini iptal ettiği bu şirket, Türkiye'de elini kolunu sallaya sallaya seçim sonuçlarını biçimlendirmiş olamaz mı?

Yalçın Bayer'in 17 Ağustos tarihli köşe yazısında örnek sandıkları vererek oy çelişkilerini ortaya koyması yukarıdaki kuşkuları büyütüyor. Bayer'in yazısına göre İzmir'de sandık tutanakları ile bilgisayarda dökümü yapılmış tutanaklar arasında önemli farklılıklar mevcut. Bayer'in numaralarını da verdiği sandıkların tutanaklarında düşük oy alan iktidar partisinin ve yüksek oy alan muhalefet partilerinin oyları, bilgisayar ortamında tersyüz edilmiş...

Görünen İzmir'de böyle hileli durumların söz konusu olduğu. Ya ülkemin diğer köşelerinde?

Değerli okurlarım, özelleştirme adı altında bankalarımızın yüzde 42'si yabancıların eline geçti. Sırada Halk Bankası ve Ziraat Bankası var. Bu noktada bir soru daha akla geliyor. Acaba şu "seçim kreditörü" ünlü banka bizim bankalarımızdan birine mi talip?...Yakında bu kuruluş özeleştirme adı altında elde kalan son bankalarımızdan bir pay kaparsa şaşmamak gerek...

Belki de bu operasyon öncesi şunu da yaparlar; belli mi olur: İktidarın yardakçısı bir araştırma şirketine "Türk halkının bankacılık sisteminin tamamen yabancılaşmasını isteyip istemediği konusunda" bir anket düzenlemesi için "finansör" olurlar. Sonuçların %90 istendiği yönünde çıkması/çıkartılması üzerine, bunu "kreditörü" oldukları bir yazılım şirketi aracılığıyla %99'a tamamlarlar...

Böylece umumi arzu üzerine, "demokrat" iktidarın onayıyla, kalan bankalarımızı da ele geçirmiş olurlar...

Şakası bir yana, küreselleşmenin nasıl işlediği belli. Küresel efendiler gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını sömürmek için her şeyden evvel kendilerine bağlı, kendi söylemlerini kabullenecek ve sömürüye ses çıkarmayacak zihniyetleri ve siyasi partileri iktidara getirmek isterler. Ve bu hedeflerine ulaşmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlar.

Türkiye'de de neler yaşandığı belli. Türkiye'de Kemalist ideolojiden çekinen yeni-sömürgeci güçler, işbirlikçileriyle hareket edip Atatürkçülere ve CHP'ye saldırarak kendilerine teslim siyasi zihniyetlere güç vermişlerdir. Bu zihniyetleri istikrar masallarıyla, "finans" oyunlarıyla, görünmeyen ilişki ağlarıyla iktidara taşımak için her yolu denemişlerdir.

AKP'nin tekrar iktidar, Abdulah Gül'ün de Cumhurbaşkanı olması, Anayasanın içinden Atatürk ilke ve devrimlerin çıkarılmasıyla ilgili değişikliklerin gündemde tutulması; Türkiye'yi "ABD çıkarlarına karşı ılımlı İslam devleti" olarak görmek isteyenleri rahatlatmaktadır. Görülüyor ki, ABD, Avrupa Birliği, Talabani ve Barzani, giderek daha çok aynı şeylerden mutlu olmakta, aynı şeylerden üzülmektedirler.

Onlar mutlu oldukça Türkiye geri kalmaya mahkum olmaktadır.

Oysa her geri bırakılmış ülke için çözüm sömürüye direnmeden geçmektedir. Çözüm bilinçlenmekten, üretmekten, çalışmaktan geçmektedir...

Gelişmek için küresel efendilere değil, yurdumun yetiştirdiği, yetiştireceği yurtsever anlayışa sahip üretim güçlerine ihtiyaç vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimini ve bölünmez bütünlüğünü sahiplenen, yücelten, Atatürk ilke ve devrimlerinden ödün vermeyen, cumhuriyetin, laikliğin ve demokrasinin bir arada yaşamasını bilimselliğe ve akılcılığa dayandıranlara ihtiyaç vardır...

Yazılım programını spekülatörlere ısmarlayanlara değil, yazılım programı üretecek genç bilim adamlarının yetişmesine destek olacaklara ihtiyaç vardır...

Üniversiteleri tarikat yuvalarına değil, bilim yuvalarına çevireceklere ihtiyaç vardır.

Cumhuriyetin tüm kazanımlarını satanlara değil, cumhuriyet kazanımlarını büyüteceklere ihtiyaç vardır.

Kalbi kreditörde beyni finansörde olanlara değil, tüm benliği ile Türkiye'de olanlara ihtiyaç vardır.

Seçimleri bile özelleştirmeye çalışanlara değil, çağdaş demokrasiyi kuracaklara ihtiyaç vardır.

Bugün dünden daha fazla Kemalizm'e; Kemalistlere ihtiyaç vardır.

Bugün dünden daha fazla birbirimizi sahiplenmeye; dayanışmaya ihtiyacımız vardır.

(Haber Ekspres, 4 Eylül 2007)

Hiç yorum yok: