Başbakan ABD'ye gitti. Bay Bush'la görüştü.
Ardından başbakan ile Bush arasında "anlık istihbarat" konusunda anlaşmaya varıldığı duyuruldu.
"Anlık istihbarat" konusunda bir anlaşma iki soruyu akla getiriyor.
Birinci soru terör örgütünün Kuzey Irak'taki yerleşim planı hakkındaki istihbaratın yıllardır bu bölgeyi işgali altında tutan "dost ve müttefik" (!) ABD tarafından neden şimdiye kadar Türkiye ile paylaşılmadığı.
Biliyorsunuz, Türkiye ve ABD iki NATO üyesi ülke. 11 Eylül saldırıları ardından NATO; terörü tehdit listesinin baş sıralarına yerleştirmişti. ABD, "kendi teröristi"ni dünya çapında etkisizleştirmek için NATO'yu her platformda kullanmıştı. Hatta ülkeleri, ABD'yi tehdit eden terör örgütlerine karşı önlem almaya zorlamıştı. Bu zorlamaların da etkisiyle birçok ülke ABD ile istihbarat paylaştı. Ancak aynı ABD, müttefiki (!) Türkiye'ye, yıllardır işgal altında tuttuğu bölgeden yönelen terör tehdidini bertaraf etmedi. Türkiye ile şimdiye kadar "anlık istihbarat" paylaşımında bulunmadı. Kısacası birinci soru, arasında müttefiklik ilişkisi bulunan iki ülkenin neden terör gibi yaşamsal bir sorunda işbirliği yapmasının bir anlaşmayla düzenlenmek zorunda kalması...Neden yüzlerce şehit verilmeden önce bu istihbarat paylaşımının yapılmamış olması...
İkinci soru, "anlık istihbarat" kavramının koşulu üzerine. Anlaşılıyor ki ABD'nin anlık istihbarat paylaşımı, Türkiye'nin bölgede ancak sınırlı operasyonlarda bulunması şartına bağlanmış. Bir başka ifadeyle, Türkiye, ancak ABD'nin vur dediği yerleri vurabilecek. Tersten okursak, Türkiye, ABD'nin vur demediği yerleri vuramayacak. Kimin terörist olduğuna, kimin olmadığına; hangi teröristin vurulması, hangisinin vurulmaması gerektiğine yine ABD karar verecek.
Değerli okurlarım, birinci sorumuza verdiğimiz cevap ABD'nin terörle mücadele konusunda bile güvenilir bir müttefik olmadığını açıkça ortaya koyuyor. İkinci sorumuza verdiğimiz cevap ise ABD'nin güvenilir bir müttefik olmaması nedeniyle, onun terör konusundaki istihbaratının da güvenilir olamayacağını...
Açıkça söylüyoruz. Bu sözde müttefiklik ilişkisiyle, bu anlık istihbarat paylaşımı aldatmacasıyla terör sorunu çözülmez, çözülemez.
Terör uluslararası bir sorun olduğu için elbette terörle mücadele ulusal sınırları aşan stratejiler gerektirir. Ancak terörle mücadele eden bir ülkenin uluslararası düzlemde elinin kuvvetlenmesi, o ülkenin ulusal güçlerinin inandırıcılığına ve kararlılığına bağlıdır.
Ne yazık ki bu inandırıcılık ve kararlılık günümüzde Türkiye'yi yöneten siyasi kadrolarda bulunmamaktadır.
Türkiye'yi yöneten siyasi kadrolar, ulusal değil kavmi bağların etkisindedir. Ortak tarikat kimliği, iktidarı Barzani'ye bağlamaktadır. İktidarı Barzani'ye bağlayan unsurların varlığı, terör sorununu çözümsüzleştirmektedir.
Oysa terörle mücadele doğru müttefikler gerektirir. Doğru müttefikler ise ulusal bir duruş ve kararlılık sayesinde edinilebilir.
Dahası terörle mücadele çok boyutlu bir strateji gerektirir. Sadece askeri yöntemler kullanılması terörle mücadelede çoğu zaman yeterli değildir. Askeri önlemlere paralel bir biçimde işletilecek siyasi, ekonomik ve kültürel açılımlar birçok durumda terörle mücadeleyi daha etkin kılar.
Bu bağlamda, CHP'nin açıkladığı terörle mücadele stratejisi oldukça önemli görülmelidir. CHP'nin genelde Irak'a, özelde de Kuzey Irak'a yönelik olarak açıkladığı strateji; askeri önlemleri, siyasi, ekonomik ve kültürel açılımlarla bütünlemektedir. Habur sınır kapısına ek olarak yeni sınır kapıları açıp ticareti geliştirmek, Dicle'ye yapılacak bir barajla Irak'a verilen suyu kontrol altında tutmak, Irak'a Kürtçe, Arapça ve Türkçe yayın yapan tv ve radyolar kurmak ve Irak gençlerini Türkiye'de okutmak bölgenin kaderini Türkiye'ye bağlamasına yol açabilecek önlemlerdir. Bölgenin kaderini Türkiye'ye bağlaması, sorunun bir etnik sorun değil terör sorunu olduğu konusundaki bölgedeki algıyı büyütür ve böylelikle bölgede terörün tutunmasını engelleyebilir...
Değerli okurlarım, CHP'nin açıkladığı stratejiler kadar önemli olan, CHP'nin bu önerileri hangi ideolojik bağlama dayanarak geliştirdiğidir. Nitekim ulusal değil kavmi bağlarla bu stratejilerin yürütülmesi sonuç vermez. Örneğin binlerce Irak; Kuzey Irak gencini Türkiye'de tarikat okullarında okutmak bölgede terörü çözmeye yaramaz. Aksine terörü büyütür. Çünkü tarikat tedrisatından geçen Irak'lı gençler, memleketlerine döndüklerinde ancak ABD çıkarına hizmet edebilirler. Tıpkı Türkiye'dekiler gibi...ABD çıkarlarına hizmet de olsa olsa terörü büyütür!
CHP'nin bu stratejik açılımına anlam katan onun ideolojik bağlamı olan Atatürk ilke ve devrimleridir. Iraklı gençlere eğitimin verilmesi kadar önemli olan şey eğitim olarak neyin verileceğidir. Irak'a yayın yapılması kadar önemli olan şey yayın olarak neyin yapılacağıdır. Dicle'ye baraj yapılması kadar önemli olan şey bu barajın hangi gayeyle yapılacağıdır. Yeni sınır kapıları açmak kadar önemli olan şey, bu sınır kapılarından kimin çıkarının girip çıkacağıdır.
CHP, ideolojik özünün ve eylem planının Atatürk ilke ve devrimleri olması nedeniyle stratejisinin içeriğini doğru biçimde doldurabilmektedir. Yani CHP'nin teröre karşı stratejisi; dinselleştirilmemiş eğitim ve tarikatlaştırılmamış yayın, gerektiğinde ulusal çıkarlara hizmet edecek baraj, iktidar yandaşlarının ve büyük güçlerin değil halkın çıkarının geçtiği sınır kapıları anlamına gelmektedir. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in söz ettiği Türk-Kürt çatışması gibi bir durumun söz konusu olmadığının, söz konusu olanın Türkiye'nin terör örgütü PKK ile mücadelesi olduğunun herkes tarafından anlaşılması için etkin bir ikna stratejisi anlamına gelmektedir.
Asıl önemli olan da budur...
20 Kasım 2007, Haber Ekspres
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder