18 Haziran 2008

GÖZLER İSTERSE GERÇEKLERİ GÖRÜR!...-ZAFER YAPICI

Kalabalık bir caddede etrafıma bakarak ilerliyordum. Bir an karşımdan gelip yanımdan geçen insanların yüzlerinin gülmediğini fark ettim. Bu durum beni son derece rahatsız etti. Hemen o anda yol üzerinde bulunan bir kahveye oturdum. Oturduğum yerin yanındaki pencere camında kendimi gördüm bu kez. Yüz ifadem, yolda yürüyen insanların yüz ifadelerinden farklı değildi...

Not defterimi ve kalemimi çıkarıp önce kendimden başlayarak, karşıdan gelenlerin yüz ifadelerini onları bay, bayan, yaşlı, genç olarak tasnif ederek yazmaya koyuldum. Tam gözlemlerimi tamamlayacaktım ki yoldan geçen orta boylu elli yaşlarında bir bey benim oturduğum masaya yöneldi ve bana: "-Oturabilir miyim" diye sordu. Ben de: "-Buyurun" dedim. Kendine bir çay söyledi. O arada ne yazdığımı sordu. Ben de anlattım. Birden sandalyesini daha da yanıma yaklaştırarak konuşmaya başladı:

"-Ben 56 yaşındayım. Emekliyim. 550 YTL emekli maaşı alıyorum. Üç çocuğum var. Biri okuyor, diğer ikisi evde. İş yok, güç yok. Ekmek çıktı 75 yeni kuruşa. Diğerlerini saymıyorum. Gelin geçinin bakalım. Bak beyim yüzüme. Gözüme iyi bak. Bu görüntüm aslında sessiz bir protestodur. Bu hayat şartları içinde milletin yüzü nasıl gülsün. Ekonomi, yandaşların yaşadığı rahatlık değil, asıl ekonomi benim yaşadığım sıkıntıdır... Bizler isyanımızı istesek de istemesek de yüz ifademizle gösteriyoruz. Milletvekilleri, Bakanlar.... Başbakan'ın yüzüne baktığında Başbakan'ın ne demek istediğini anlıyorlar, ona göre hareket ediyorlar da niçin milletin yüzüne bakıp bizim ne demek istediğimizi anlamıyorlar veya anlamak istemiyorlar!... Çünkü onların milletin yüzüne bakacak halleri kalmadı!..."

İşte vatandaşın anlattıkları; işte gözlemlerim:

* Yaşları 75'in üzerinde olan on iki dedenin üçü bastonla yürüyordu. Bunların sadece biri hafif tebessüm ederek yoluna devam ediyordu. Diğer on bir kişi yürümekte zorluk çekip kimi zaman biraz dinlenerek yollarına devam ederken yüzlerinde hüzün, ümitsizlik, bezginlik ve bir o kadar da acı çeker bir ifade vardı.

* Yaşları 75'in üzerinde yirmi kişi olan nineler ise yürümekte dedelere göre daha az zorluk çekiyorlardı. Ninelerin sadece dördünün yüzü biraz gülüyordu. Diğer on altı kişinin yüzlerindeki ifade ise bıkkınlığı, yorgunluğu ve çaresizliği çağrıştırıyordu. Hem ninelerin hem de dedelerin gülümseyenlerinin yanlarında yakınlarının olması dikkat çekiciydi.

* Yaşları 50-75 arası kırk beş kişinin yirmi beşi bay, yirmisi bayandı. Yirmi beş bayın sadece üçünün; yirmi bayanın sadece yedisinin yüzlerinde tebessüm vardı.

* Yaşları 25-50 arasında altmış kişi gözlemledim. Bu grubun yirmi üçü bay, otuz yedisi bayandı. Yirmi üç bayın sadece yedisinin; otuz yedi bayanın da sadece dokuzunun yüzlerinde tebessüm vardı.

* Gözlem yaptığım süre zarfında yaşları 5- 25 arasında kırk kişi geçti caddeden. Bu grubun yirmi beşi bay, on beşi bayandı. Kırk kişinin içinde sadece yaşları 10-18 aralığındaki dördü kız olmak üzere dokuz kişinin şakalaşıp güldüklerini, üç bayan ve beş bayın da hafif tebessümle yolda yürüdüklerini gözledim.

Sonuçta 177 kişi içinde sadece 32 kişinin gülümsediği ve 9 gencimizin de çok neşeli bir şekilde yolda yürüdüğünü gözlemledim. İşte size küçük bir kamuoyu araştırması!

Sizce de bu görüntüyü yaratan sebeplerin ortaya konulması gerekmez mi?...

* * *

Değerli okurlarım, Türkiye'nin gerçeklerini görmek için halkın içinde yaşamak; halkın içinde olmak gerekir. Halkın çektiği sıkıntılar, mutsuzluklar, çaresizlikler ve umutsuzluklar ancak bu şekilde anlaşılır. Halkla beraber, halkla iç içe yaşayarak; onlarla iletişim kurarak; onların sorunlarını dinleyerek, yüz ifadelerine bakarak, ne söylemek istediklerini algılayarak onların sorunlarına doğru çözümler bulunabilir ancak...

Sıkıntılar karşısında milyonlarca insanımız seslerini yükseltmiyor susuyorsa; bu suskunluğun ne anlama geldiğini çok iyi değerlendirmemiz gerekir.

Çünkü yaşanılan sıkıntılar sadece sözcüklerle ifade edilmez. Gündelik yaşama aktarılan görsel kodlar, kimi zaman toplum psikolojisinin en belirgin işaretleridir. Ve bu kodlar, sessiz gözükseler de kimi zaman büyük çığlıklarla eşanlamlı olabilirler...

Konuşamayan milyonlarca yoksul kesim aslında şunu söylüyor: "Bizim gözümüze ve yüzümüze bakanlar bizim ne demek istediğimizi anlarlar. Yeter ki bize bakacak yüze sahip olsunlar. Gözler isterse gerçekleri görür..."

İnsanlar söylemek istedikleri şeyi sözcüklerle tam olarak ifade edemeyebilir; kimi zaman da etmek istemeyebilir. Ama beden dili onların ne söylemek istediğini tam olarak anlatır.

Yeter ki beden dilini doğru okumasını bilelim. Beden dili yalan söylemez...

(Haber Ekspres, 17 Haziran 2008)

Hiç yorum yok: