10 Haziran 2008

YARGIYI YOK SAYAN ANLAYIŞ!... - ZAFER YAPICI

CHP ve DSP milletvekillerinin türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin "iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması" istemiyle açtığı davayı Anayasa mahkemesi 2'ye karşı 9 oyla iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu.

Bu kararın ardından AKP'li siyasetçiler tarafından çeşitli yorumlar yapıldı. Bu yorumların en ilgici ise (pek şaşırtıcı olmasa gerek) TBMM eski Başkanı Bülent Arınç'tan geldi.

"Anayasa Mahkemesi nasıl böyle bir karar verebilir ki yasama yetkisini Türk milletinden alan Meclisimizi yok sayabilir" diyen Arınç şöyle devam etti: "Yargı bir karar veriyor, yasamayı hiçe sayıyor. Kala kala bir yürütme kalıyor. Yürütmenin tüm eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararlar, yürütmeyi de tasarruf altına alıyor. Danıştay'ın kurumsal muhalefeti de ortada. Yürütme de elden gitti...Böyle bir rejime, böyle bir sisteme cumhuriyet denilebilir mi?"

Değerli okurlarım, bu sözler yasama ve yürütme kararlarının yargısal denetime tabi tutulmasından duyulan rahatsızlığı ve endişeyi açığa çıkarmaktadır. Oysa Arınç'ın neredeyse savunur hale geldiği yasama ve yürütme kararlarının yargısal denetim dışı tutulması konusu çağdaş demokrasinin en net ihlallerindendir.

Gelin Arınç'ın sözlerini irdelemeye devam edelim. Bülent Arınç Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu kararının hukuka ve Anayasa kurallarına uygun olmadığı görüşünü de şu şekilde savundu: "Sonuçları itibariyle çok vahim bir karar. Vahameti de şurada; sadece başörtüsüyle ilgili bundan sonra ne olacağına dair bir işaret vermiyor. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı, kendisine Anayasa tarafından tanınmış olan hak ve yetkilerin tamamen kötüye kullanılmasıdır".

Bu sözler bir hırçınlığın ifadesi. İşte hırçınlığın altında yatan zihniyete birkaç örnek: Seçim kampanyası döneminde "türban sorunu çözmek namus borcumuzdur" diyen Arınç daha önce de "başörtüsü bayrağımızdır" sözleriyle dikkat çekmişti. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yurtdışı gezisine eşiyle beraber gidince protokol gereği Meclis Başkanı olarak türbanlı eşiyle birlikte Cumhurbaşkanı'nı uğurlamıştı. Böylece yeni bir gerginliğe sebep olmuş ve bu gerginlikle türban tartışmalarını yeniden alevlendirmişti...

* * *
Değerli okurlarım bu davranışları sergileyip, bu sözleri söyleyen zihniyetin mensupları yetmiş milyonun önünde milletvekilliği andı içmişlerdir. Ve bu and, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalmayı da içeren bir "namus" sözüdür.

Hukukun üstünlüğüne bağlı kalmak, hukukun yıpratılması girişimlerini örgütlemekle mümkün olabilir mi? Demokrasiye, demokrasiyi yeşereceği yegâne bağlam olan laiklikten ayırarak bağlı kalmak hiç olası mıdır? Laikliğe bağlı kalmak, Türkiye'yi Ilımlı İslam devleti haline getirmekle nasıl bağdaşır? Cumhuriyete sahip çıkmak, dinsel bağnazlığı cumhuriyetin kurumlarını yıpratmak için araçlaştırmakla nasıl gerçekleşir? Atatürk ilke ve devrimlerine, Atatürk'ü bu milletin zihninden kazımaya çalışarak, ona fütursuzca saldırarak sahip çıkılabilir mi?

O zaman sormak gerekmez mi; Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar hakkında Bülent Arınç'ın "Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı kendisine Anayasa tarafından tanınmış olan hak ve yetkilerin tamamen kötüye kullanılmasıdır" demesi ettiği yeminle ters düşmüyor mu? Tıpkı önceki eylemlerinin, yemin ettiği diğer ilkelerle ters düşmesi gibi...

Bu sözleri söyleyen kişi, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı olduğunu; anayasaya sadık kaldığını yetmiş milyonun önünde iddia edebilir mi?...

O zaman görevini gerçekte kötüye kim kullandı? Bu zihniyeti yürütme ve yasama kararlarına aktaranlar mı, Anayasa Mahkemesi mi?...

* * *
Değerli okurlarım, milletvekili sıfatını taşıyan bu kişiler sizce dokunulmazlık zırhının arkasına sığınıp görev ve yetkilerini kötüye kullanarak cumhuriyete, cumhuriyetin kurumlarına ve laikliğe çatarak sadakat duydukları "alternatif" rejimi kurumsallaşmaya çalışmıyorlar mı?

Bu zihniyetin ne istediğini, neye karşı olduğunu ve nereye gitmek istediğini artık Türk milleti biliyor, cumhuriyetin tüm kurumları biliyor ve cumhuriyet bilinciyle cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye sahip çıkıyor...

Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ulusal, laik ve üniter yapısıyla sonsuza değin yaşayacaktır...

* * *
(CHP Gençlik Kolları Genel Sekreteri Ersin Çıldır'ı; Tarım ve Çiftçi Kurultayı çalışmaları esnasında, Şanlıurfa'da meydana gelen talihsiz bir kaza sonucu yitirdik. Ruhun şad olsun ERSİN... Ersin'in kederli ailesine, CHP Geçlik kolları Başkanı Fatih Pala'ya, tüm CHP gençlik kollarına, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin tüm örgütlerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.)

Haber Ekspres, 10 Haziran 2008

Hiç yorum yok: