2002 seçimlerinden önce AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, iktidara geldiklerinde önce milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracaklarını, milletvekili dokunulmazlıklarına "dokunacaklarını" söylemiş ve kamuoyu önünde söz vermişti.
Ana muhalefet partisi CHP'nin tüm uyarılarına rağmen AKP dokunulmazlıkları kaldırmama noktasında direniyor.
Ve yıl 2009...
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Ergenekon Davası'nın en önemli faydasının "Türkiye'de hiç kimsenin bana dokunulamaz diyemeyeceği" olduğunu söylüyor.
Bir milletvekili olarak kendi dokunulmazlığını bir anda unutuveriyor...
Dokunulmazlığı olmamasına rağmen, "dokunulmaz muamelesi gören" yolsuzluğun odağı haline gelmiş AKP'li belediye başkanlarını bir anda unutuveriyor.
* * *
Değerli okurlarım, ülkemizde yürütmenin yani iktidarın aldığı tüm kararları, uygulamaları kabullenecek ve doğru bulacak bir yasama; yürütmenin yanlış ve hukuksuz uygulamalarına ses çıkaramayacak bir yargı ve sahibinin sesi olacak dördüncü güç bir medya yaratılmak isteniyor.
Dahası ülkemizde, "dokunulmaz" bir siyasal iktidarın, bireylerin tüm yaşam alanlarını kontrol altına aldığı bir sistemin dayatıldığı anlaşılıyor...
...Gün geçtikçe daha bir özgüvenle...
* * *
Ergenekon konusu bu noktada kilit önemde...
Ergenekon Davası, siyasal iktidar tarafından "demokrasinin gereği" olarak sunulmak isteniyor. Böylelikle demokrasi kavramı kullanılarak dava sürecindeki her siyasi uygulamayı haklı gösterecek bir meşrulaştırma zemini hazırlanıyor.
Sorun da burada ortaya çıkıyor.
Çetelerle mücadele, askeri darbelere karşıtlık, derin devletle mücadele gibi demokrasiye içkin süreçlerde hiçbir vatanseverin; hiçbir demokratın itirazının olması düşünülemez.
Sorun, sözkonusu kavramların aklayıcılığına sığınarak yeni çetelerin, yeni sivil darbelerin, yeni derin devlet ağlarının kolaylıkla yaratılabilmesidir.
Sorun, siyasal iktidar tarafından, ülkenin iktidara muhalif tüm kesimlerinin etkisizleştirilmesinde sözkonusu kavramların araçlaştırılabilmesidir.
Aslında böylelikle demokrasiye onarılmaz zarar verilmesidir.
* * *
Değerli okurlarım, CHP lideri Deniz Baykal'ın ifade ettiği gibi ülkemizde çeşitli alanlarda görev yapmış saygın isimler Ergenekon Davası kapsamında, çeşitli suç ilişkilerinin içinde yer almış olan insanlarla aynı potanın içine konularak bir siyasi kirlenme, siyasi mahkum etme, topyekün harcama kampanyasının parçası haline getiriliyorlar. Böylelikle hukukun icabı değil, siyasetin icabı yerine getiriliyor...
Hukukun siyasallaştığı bir noktada en büyük zarar demokrasiye veriliyor.
Karanlık geçmişe sahip kişilerle, Kemalist, cumhuriyetçi, laik, demokrat ve vatanseverlerin aynı bağlamda sunulmasına özel gayret gösterilmesi, olayın bireyleri aşan bir yönünün olduğunu da açıkça gösteriyor.
Bir başka ifadeyle, siyasal iktidarın hedefinin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurtuluş ve kuruluş felsefesini devam ettiren demokratik, laik sosyal hukuk devletine ve anayasasına bağlılığını eriterek cumhuriyetle hesaplaşmak olduğu; cumhuriyete sahip çıkan kanaat önderlerinden hesap sorma yoluyla geniş halk kesimlerine gözdağı vermenin amaçlandığı tezi güçlenmiş oluyor.
CHP lideri Baykal'ın şu saptaması oldukça anlamlı: "Bu gidiş iyi bir gidiş değildir.
Bu gidişin sonu da iyi değildir. Bu projeyi yapanlar için iyi bir gidiş değildir. Bu projeyi uygulayanlar için iyi bir gidiş değildir. Bu projeyi köşesine çekilip sessizce seyredenler için, izleyenler için iyi bir gidiş değildir. Türkiye'ye, toplumumuza bir alarm vermek istiyorum. Herkes durumu yeniden değerlendirmelidir. Herkes kendisine sormalıdır. Bu durum karşısında ben acaba üzerime düşeni yapıyor muyum, yapmıyor muyum? Sessiz kalanlar sorumluluğun parçası haline gelirler..."
"...Bu davada yasanın uygulanmasının gerekleri değil, yasayı kullanarak belli bir siyasi hesaplaşmanın yöntemi uygulanmaktadır. Hukuka her zamankinden daha çok inanıyorum. Hukuk alanındaki zafiyetlerin çözüm yolu da hukukun kendisidir. Hukuka dayanmadan hukukun içine girdiği olumsuzluklardan kurtulamayız. Hukukla kurtulacağız. Umut hukuktur. Hukuk yaralı olabilir. Hukuk kanıyor olabilir. Ama hukuku hukukla tedavi edeceğiz. Hukukun sorunlarını çözeceğiz ve hukuk içinde Türkiye'yi yönetilir bir ülke haline getireceğiz..."
* * *
Değerli okurlarım, toplum düzleminde bir rahatlamanın sağlanabilmesi, demokrasinin kurumlarına güvenin yeniden tesis edilmesine bağlıdır. Bunun için de ilk yapılması gereken hukukun siyasallaşmasının önlenmesidir.
Hukukun siyasallaşmasının önlenmesi ise toplumun sessiz kalmamasıyla ve "hukuku hukukla tedavi edecek iradenin" bir bileşeni olmasıyla olanaklıdır.
Bu nedenle Deniz Baykal'ın söylediği gibi; sessiz kalanlar sorumluluğun parçası haline gelirler...
(Haber Ekspres, 13 Ocak 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder