Değerli okurlarım, AKP'nin Ortadoğu politikası konusunda Türkiye, ABD ve Avrupa'da önemli tartışmalar yürütülmekte.
Bu tartışmalarda işlenen tezlerin büyük bir kısmı, AKP'nin Batı merkezli bir dış politika anlayışından Doğu/Arap dünyası ağırlıklı bir politik yaklaşıma döndüğü fikrini merkeze alıyorlar.
Hatta bir kısmı AKP'nin "bağımsız" ve "aktif" bir dış politika ile Türkiye'nin milli çıkarlarını savunma noktasında olduğunu ve bunun için gerektiğinde ABD'yi ve AB'yi bile karşısına almaktan çekinmediğini iddia ediyorlar.
Ayrıca söz konusu durumun Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini bozacağı iddia ediliyor. Örneğin Jashua Teitelbaum, The Guardian gazetesinde yayımlanan yorum yazısında, Türkiye'nin şu an için ABD'nin ne dostu ne de düşmanı olduğu, ancak dost ile düşman arasında bir yerde konumlandığını söylüyor! (Cumhuriyet, 11 Haziran 2010, s. 11)
ABD'deki resmi kaynaklardan da Türkiye'nin özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde İran yaptırımları için red oyu kullanmasını eleştiren bazı görüşler sıklıkla dile getiriliyor. Örneğin ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Susan Rice Türkiye'nin BM'deki tavrını "talihsiz" olarak değerlendirdi. (Cumhuriyet, 11 Haziran 2010, s. 11) ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Türkiye'ye eleştirilerini türlü kanallardan iletmeye devam ediyor...
Peki, gerçek bu mu? ABD'nin bu tavrı, ABD'nin AKP konusundaki gerçek fikirlerini mi yansıtıyor? AKP, gerçekten Batı çıkarını savunmaktan uzaklaşan bir dış politikaya mı yöneliyor? Türkiye'nin ABD ile ilişkileri bozuluyor mu? Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanlığını terk mi ediyor?
* * *
Bakın Sabancı Üniversitesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen "Türkiye'nin Komşuları ile İlişkilerinin Atlantik Ötesi Etkileri" konferansında konuşan Transatlantic Academy Direktörü Stephen Szabo neler demiş: "Türkiye'nin Batı'ya sırtını dönerek Doğu'ya yöneldiği görüşünün öne çıkarılmasına karşın Washington'daki uzman ve yetkililer Türkiye'nin dış politikasında bir kırılma veya sapma tespit etmediklerini söylüyorlar." (Cumhuriyet, 11 Haziran 2010, s. 11).
Değerli okurlarım, Szabo'nun söylediklerini doğru kabul edersek hemen akla şu soru geliyor? Acaba son zamanlarda görülen Türkiye-İsrail karşıtlığı bir yanılsama mı?
Türkiye-İsrail karşıtlığı, ABD dışındaki kimi küresel/bölgesel aktörlerin Türkiye'nin yakın çevresindeki etkisini sınırlandırmak için kullanılıyor olabilir mi?
* * *
Kuşkusuz günümüzün verileriyle bu sorulara net yanıtlar verebilmek olanaksız. Ancak bazı gelişmeler bu soruları anlamlı kılır nitelikte.
Örneğin Türkiye, geçtiğimiz günlerde Mavi Akım II doğalgaz boru hattının İsrail ile ilişkiler normalleşene kadar bu ülkeye uzatılmayacağı konusunda açıklamalarda bulundu!
Acaba, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerginleştirilmesinin bir amacı da Rusya'yı Ortadoğu'da doğalgaz konusunda önemli bir aktör konumuna taşıyacak bir projenin işlevsizleştirilmesi miydi?
* * *
Bu konuda, Atlantic Council'in enerji politikaları danışmanı Ross Wilson bakın neler diyor: "Ben her zaman Mavi Akım II'nin geleceği konusunda biraz şüpheci oldum. Uluslararası gündemde daha çok Hazar kaynaklarını Avrupa'ya taşıyacak projeler var ki Türkiye'nin hafta başında Azerbaycan ile imzaladığı anlaşma olumlu bir adım gibi gözüküyor..." (Milliyet 12 Haziran 2010, s. 7)
Ross Wilson sıradan bir yorumcu değil. ABD'nin Ankara eski büyükelçisi!
* * *
Tüm bu yazılanlardan çıkan sonuç şu olabilir mi? ABD, AKP ile ilişkilerini gergin göstererek, Ortadoğu'daki radikal unsurların ABD çıkarlarına uyumlu hale getirilmesi konusunda yeni bir strateji mi uyguluyor?
AKP, bu kez ABD karşıtı görünerek, ABD'nin bölgesel çıkarlarının destekçisi mi oluyor?!
Ne dersiniz?...
(HABER EKSPRES GAZETESİ- 14 HAZİRAN 2010/ İZMİR)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder