Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük'e göre, milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimidir Cumhuriyet.
Oysa monarşilerde iktidarın kaynağı seçimler değil kalıtımdı.
Bu nedenle tarih boyunca genelde cumhuriyetler monarşilerle mücadelenin neticesinde kuruldular.
Fransa'da Birinci Cumhuriyet, XVI. Louis'in Bourbon Hanedanlığı'nı devirerek kurulmamış mıdır? Ya da Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti, 1838 Balta Limanı Antlaşması'yla birlikte adım adım Batı'nın tutsağı haline gelen Osmanlı Hanedanlığı'na bir başkaldırı değil midir?
* * *
Bugün yönetim biçimini cumhuriyet olarak tanımlayan ülkeler dünya yüzeyinde büyük bir çoğunluğu oluşturuyor.
Dünya jandarması ABD de cumhuriyet, "doğrudan demokrasi" şampiyonu İsviçre de.
1997-2003 arasında Charles Taylor'un diktatoryasını yaşayan Kara Afrika ülkesi Liberya da bir cumhuriyet, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden Almanya da.
Teokratik bir yönetime sahip İran da bir cumhuriyet, laikliğin ve çok sesliliğin ülkesi Fransa da.
Mustafa Kemal'in Türkiyesi de cumhuriyet. Siyasal İslam'ın Türkiyesi de...
* * *
Bu demek oluyor ki, cumhuriyet kavramı tek başına yeterli ölçüde açıklayıcı değil. Birtakım sıfatlarla yeni anlamlara sahip olabiliyor.
Bir başka ifadeyle, "milletin egemenliği kendi elinde tutması" son derece muğlak bir tanım. "Nasıl, ne ölçüde ve hangi biçimde" sorularıyla bu içeriğin çözümlenmesi ve cumhuriyetlerin sahip oldukları nitelikler bağlamında yeniden tanımlanmaları gerekiyor...
* * *
Biz yarın hangi cumhuriyetin bayramını kutlayacağız?
Hala Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin bayramını...
O halde Atatürk'ün Cumhuriyeti'nin içeriğini bu cumhuriyetin bazı temel özelliklerini merkeze alarak çözümleyelim.
* * *
1. Katılımcılık-Demokrasi: Atatürk'ün cumhuriyeti, katılımcı bir yapının varlığı neticesinde ilan edildi. Atatürk daha Kurtuluş yıllarında "milli irade"nin önemini vurguladı. Amasya Genelgesi'nde "ulusal egemenlik"ten bahsedildi. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin seçilmiş delegeleri emperyalizme karşı mücadelenin toplumsal tabanını yansıttılar. Atatürk'ün kurduğu cumhuriyette de halk temsilcilerinden oluşan ve seçimle işbaşına gelen meclis, katılımcılığın en önemli göstergelerinden biri oldu. Birçok Avrupa devletinden önce Atatürk Türkiyesi'nde kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. Gençlik, cumhuriyetin dayandığı temel toplumsal kategoriydi.
Oysa bugün, demokrasi araçlaştırılıyor. Demokrasinin içeriği boşaltılıyor. Katılımcılık ve çoğulculuk unutuldu. "Denetimsiz bir çoğunluk yönetimi" demokrasi diye yutturulmaya çalışılıyor.
2. Laiklik: Atatürk'ün cumhuriyetinin ayırt edici özelliklerinden bir diğeri de laik bir yapıya sahip olmasıydı. İşte tam da bu nedenle cumhuriyet, milli iradeyi yansıtıyordu. Laik cumhuriyetlerin antitezi teokrasilerdir. Dini siyasal süreçlerde belirleyici öğe olarak tutan teokratik cumhuriyetler çoğulcu olamazlar. Çünkü Tanrı iradesinin üstünlüğü, bu iradeyi temsil yeteneği olduğu iddia edilen kişiler tarafından kolay yönetmek adına kullanılır. Böylelikle seçimler yapılsa bile bu seçimlerde verilen oylar bireylerin iradesini yansıtmaz. Bireyleri esir alan cemaatin iradesini yansıtır. Laiklik, Atatürk döneminde iradeyi ipotek altına alan baskılardan bireyin arındırılması neticesini verdi. Böylelikle ulusal egemenliği kuvvetlendirici bir etkiye sahip oldu.
Oysa bugün laikliğin altı oyuluyor. Tarikat yapısına dayanan yandaşçılığın belirleyici olduğu bir dönemdeyiz.
3. Tam Bağımsızlık: Atatürk'ün cumhuriyeti emperyalizme karşı bir mücadelenin neticesinde kuruldu. Tam bağımsızlık Atatürk'ün cumhuriyetinin bir diğer ayırt edici unsuru oldu. Atatürk Türkiyesi'nde Türkiye'yi ilgilendiren kararlar ne Brüksel'de ne Washington'da; Ankara'da verildi.
Oysa bugün AB'ye üye olmadan Gümrük Birliği'ne üye olan Türkiye, kendi ticaret ve iktisat politikasını kendisi oluşturamıyor. Türkiye, AB üyesi olmadığı için hiçbir karar alma sürecine müdahil olamadığı AB kurumlarının almış olduğu ticari ve iktisadi kararların pasif bir uygulayıcısı konumunda.
Diğer taraftan Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanlığı hedefi, Türkiye'yi komşularıyla sorunlu bir ülke haline getiriyor. Son olarak Amerikan Ulusal Füze Savunma Sistemi'nin Türkiye'de kurulması gündemde. ABD, İran ya da Rusya Federasyonu gibi nükleer güce sahip olan ülkelerden ülkesine yönelecek herhangi bir nükleer tehdidi bu ülkelere yakın coğrafyalardaki "müttefiklerine" füze savunma sistemleri yerleştirme yoluyla çözme gayretinde. (Aslında esas amaç, bu bölgeleri kontrol etmek). Polonya, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Bulgaristan ABD'nin bu yöndeki tekliflerini reddettiler. Çünkü füze savunma sistemleri ABD tarafından yönetilecekler. Daha açık bir ifadeyle füze savunma sistemleri bu ülke topraklarında olmasına rağmen sistemlerin dijital yönetimleri ABD'nin elinde olacak. Yani saldırı ABD topraklarına yapıldığında füze savunma sistemi otomatik olarak devreye girecekken, füze savunma sisteminin yerleştirildiği ülkelerin topraklarına bir nükleer saldırı gerçekleştiğinde, füze savunma sistemini çalıştırıp çalıştırmama kararını ABD yönetimi verecek.
Bu koşullarda füze savunma sisteminde ihale AKP yönetimindeki Türkiye'ye kalmak üzere!
İşte öyle bir cumhuriyet haline gelmişiz...
* * *
Yarın 29 Ekim.
Bir kez daha soralım.
Sahi yarın hangi cumhuriyetin bayramını kutlayacağız?
* * *
Değerli okurlarım, bugün cumhuriyetin kurtuluşu demokrasiden geçiyor. Demokrasi için ise sadece serbest seçimler yeterli değil. Siyasal iktidarın karar ve uygulamalarını da denetleyebilen bir bağımsız yargının varlığı lazım. Farklı toplumsal çıkarları temsil eden siyasal partilerin eşit yarışına olanak tanıyan bir seçim sistemi lazım. Siyasal katılımı kolaylaştıran dernekler ve sendikaların siyasal iktidarın baskı ve hakimiyetinden kurtarıldığı bir düzen lazım. İktidarın yayın organı olarak çalışmayan, gerçekten özgür kitle iletişim araçlarının varlığı lazım...
Değerli okurlarım, bugün cumhuriyetin kurtuluşu Atatürk'ü anlamaktan geçiyor. Cumhuriyeti kurtarmak için laiklik lazım. Tam bağımsızlık lazım. Atatürk ilke ve devrimlerini yeniden sahiplenmek lazım...
(Haber Ekspres Gazetesi- 28 Ekim 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder