06 Aralık 2011

CUMHURİYET TARİHİMİZLE YÜZLEŞELİM DİYENLER…- ZAFER YAPICI


Bir söylemdir gidiyor…

Kendi tarihiyle yüzleşmek, özür dilemek…

Başta iktidar partisi AKP’liler olmak üzere sözüm ona aydınlar, şaşaalı programlarda, programlandıkları şeyleri söyleyip duruyorlar. Birbirleriyle paslaşıyorlar. Ortamı boş bulduklarından, ortam onlara bırakıldığından ileri geri atıp tutuyorlar.

Bilim yahut tarihsel gerçeklik diye bir kaygıları yok.

İzlerken, bir sonraki cümlelerini tahmin ediyorum.

Yine haklı çıktım diyorum, haklı çıkmaktan bunalıyorum.

Çünkü onlara bunları söyleten iradenin ne olduğunu biliyorum.

Papağan gibiler. Ezberledikleri tutarsız argümanlarla doğal olarak büyük kin güttükleri “ortak düşmanlarına” saldırıyorlar.

Kuşe kağıtlara bürünmüş taraflı basın, işini gücünü bırakmış “Dersim” üzerinden Türkiye Cumhuriyeti tarihini sorgulayarak, “yüzleşme” talep ediyor.

Cumhuriyet Meclisi’nde, Cumhuriyet’i kuran siyasi partide bile bazı milletvekilleri aynı şeyleri söyleyebiliyor. İrkiliyorum.

Peki ne yapmak ve Türkiye’yi nereye götürmek için, neyle yüzleşilsin isteniyor?

Değerli okurlarım, düşünülmesi gereken nokta burası…

* * *

Tarihlerinde faşizm olan, sömürgecilik olan, ayrımcılık olan devletler var. Kin ve nefret tohumları eken, insanları köleliğe mahkum eden devletler.

1960’lara kadar ABD’de sırf deri renkleri farklı diye ayrımcılığa tabi tutulmuyor muydu insanlar?

İngiltere’de “köpekler ve Çinliler giremez” levhaları lokanta girişlerinin alışıldık manzarası değil miydi?

Fransa, nükleer denemelerini kendi topraklarında değil sömürdüğü Guyana’da yaparak, Guyana’daki çevre felaketlerinin baş aktörü olmamış mıydı? Guyana’da yeni doğan bebekler sağlıklı olunca şaşırılıyor günümüzde.

Hiroşima’yı, Nagazaki’yi hangi karşıt propaganda unutturabilir ki?

Hitler ordularının yıktıkları Orta ve Doğu Avrupa kentleri, birer toplu mezar sahalarına dönüşmemiş miydi? Toplama kamplarındaki işkenceler insanlık tarihindeki kara sayfalar değil miydi?

Latin Amerika diktatörlükleri, ABD çıkarları uğruna kendi insanlarının mallarını, canlarını, geleceklerini hiçe saymamışlar mıydı?

Evet. Tarihle yüzleşilmeli…

ABD, sömürgeci tarihiyle yüzleşmeli örneğin. Böl ve yönet politikasıyla.

İngiltere sinsi tarihiyle yüzleşmeli. Anzakları Çanakkale’de ölüme sürüşüyle, Türkiye’de ne aradığıyla, gizli anlaşmalarıyla.

Almanya tarihiyle yüzleşmeli. Irkçılığıyla, yeni ırkçılığıyla…

Ocaklarını, yurtlarını onlara karşı korurken şehit düşmüş kahramanlarımızın her biri için tarihle yüzleşmeli emperyalist güçler.

PKK’ya, teröre verdikleri destekle yüzleşmeliler…

* * *

Bugün, tarihiyle yüzleşemeyenlerin söylettirdiği tarihinle yüzleşmelisin zırvaları moda.

Neden Türkiye Cumhuriyeti devrim tarihi, yüzleşilmesi gereken bir tarihsel dönem olarak sunulmaktadır dört koldan?

Etnikçisi, mezhepçisi, AKP’lisi, BDP’lisi, AB’si, ABD’si neden bu konuda tam bir mutabakat halindedir?

Yoksa emperyalist ülkeler, mazlum ülkelere (özellikle Arap baharını yaşayan ülkelere) model olabilecek demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti örneğinden mi rahatsızdırlar? Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruluş ve kurtuluş felsefesiyle yeniden ayağa kalkacak bir Türkiye’den mi rahatsızdırlar? Üniter devlet örneğinden mi rahatsızdırlar?

Yoksa bu plan, AKP’siyle, BDP’siyle BOP’un bir parçası mıdır?... Bu plana YCHP’yi de mi eklemek istiyorlar?

Yüzleşmenin asıl hedefi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce sistemini ve o sistem bağlamında kurulan cumhuriyeti ortadan kaldırmak, onun yerine Osmanlı devlet felsefesini, emperyalizmin hedeflediği düzeni geri getirmek değil de nedir?

Türkiye’nin elini kolunu bağlamak ve Batı’nın taşeronu haline getirmek değil de nedir?

Anayasa da bu dönüşüm üzerine inşa edilerek Ortadoğu ülkelerine model ülke yaratmak hedeflenmiş olabilir mi?

AKP’nin internet sitesinde, “İleri demokrasi çağdaş bir anayasa ile mümkün olur” diyor.

Sakın tarihiyle yüzleşen bir çağdaş (!) anayasanın yapılacak olmasının adı ileri demokrasi olmasın?…

* * *
Olay net.

Dersim İsyanı’nı sadece bir başkaldırı olarak sunmak, ya onu anlamamaktır ya da onu yanlış anlatmak için özel bir çaba harcamaktır.

İsyan, feodal düzenin ezen güçlerince, bu düzeni yıkmayı hedefleyen devrimci bir yönetime karşı yapılmış bir kalkışmadır.

Dolayısıyla, isyana karşı alınan tedbirler son tahlilde özgürleştiricidir… Tuncelililer bu durumun bilincindedir. İşte bu yüzden Atatürk ilke ve devrimlerini içselleştirenlerin başında gelirler…

Büyük çelişki, hem feodal düzene sözde karşı görünen hem de etnikçilik-mezhepçilik üzerinden Dersim olayını siyasal ereklerle kullanan solcu görünümlü Ortaçağ kalıntılarının zihinlerindedir.

Küresel çağın kazanan güçlerinin geri bıraktırılmış toplumlarda yeniden parlattığı bu Ortaçağ kalıntıları YCHP’de de tutunum bulmakta ve ne yazık ki YCHP’yi giderek AKP’ye benzetmektedir.

Feodal ayrıcalıkları savunmanın neresi demokrasidir? Neresi solculuktur?

Kulu yurttaş yapmanın neresi demokrasi karşıtlığıdır?

Cahilliği savunmayı ve eğitimsizliği zorlamayı demokrasi örneği olarak sunan bir demokrasi kuramcısı dünya yüzeyinde var mıdır?

Demokrasi dünya yüzeyinde feodal ayrıcalıklara karşı burjuvazi önderliğinde toplumun geniş kesimlerinin oydaşımıyla gelişmeye başlayan bir süreç değil midir?

* * *

Değerli okurlarım, ne yazık ki YCHP yönetimi de bu yalan kervanına katılmış görünmektedir…

Ancak CHP vardır. Ve görülecektir ki, 2000’lerin ilk çeyreğinde özgürleştirici bir tarihsel güç olarak bu karanlık emperyalist oyunların ipliğini pazara çıkaracak aktör, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri ve aşağıdaki büyük öngörüsü ışığında çözümler üretecek CHP olacaktır:


“…İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
(Haber Ekspres Gazetesi- 06.12.2011)

Hiç yorum yok: