24 Haziran 2013

BU BEN MİYİM? O ANI HATIRLAMIYORUM!...

Değerli okurlarım, 2 Haziran günü İzmir Kordon’da sahilde oturan genç bir kızın saçını çeken polisin Mülkiye ve Polis Başmüfettişlerinin yürüttüğü soruşturmada verdiği ifade adeta insanın kanını dondurdu… Genç kızın saçını çeken polise saç çekme görüntülerini göstererek olayın nasıl geliştiğini soran Mülkiye ve Polis Başmüfettişlerine bakın polis ne cevap verdi: “-Bu ben miyim? O anı hatırlamıyorum. Yirmi saat boyunca uykusuz, ayakta ve görev başındayım. Bu yaşananları hatırlamıyorum bile…” Kısaca polis üzgün bir ifade ile pişman olduğunu belirtti. İşte değerli okurlarım bir aya yakın bir süredir devam eden Gezi olaylarında yaşanan tüm olumsuzlukların ve şiddetin nedeni olarak bazı sihirli sözcüklerin arkasına sığınılıyor. Böylelikle vicdanlarını bir nebze olsun rahatlatmanın yollarını arıyorlar belki de… “Bu ben miyim?”, “O anı hatırlamıyorum”, “20 saat boyunca uykusuz, ayakta ve görev başındayım”. Peki ya Türkiye’nin her yanında Gezi olaylarını destekleyenlere karşı uygulanan tazyikli sular, biber gazları, coplar? Şiddet sergileyen sivil ve resmi giyimli polisler, eli sopalı AKP militanları? Onlar da mı aynı şeyleri söyleyecekler bir gün sorgulanırlarsa! … O anı hatırlayamadım diyenlere biz hatırlatalım: Dört kişi hayatını kaybetti. Elli beş kişi ağır yaralı. Doksan bir kişi kafa travmasına uğradı. Beş ağır yaralının hayati tehlikesi mevcut. On kişi gözünü kaybetti. Bir kişinin dalağı alındı. 7478 kişi yaralı. Gözaltılar… Bu sayılar her “hatırlayamadım” deyişten sonra artarak devam ediyor. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, AKP milletvekilleri, valiler ve emniyet yetkilileri, polisleri bu şiddet içeren davranışları yapmaya zorlayan nedenin “20 saat boyunca uykusuz ve ayakta görev yapmanın vermiş olduğu bir yorgunluğun dışa vurumu” olduğunu bilip buna rağmen önlem almadılarsa… …ve polisi vazife yapmaya zorlayarak daha fazla hata yapmasına, suç işlenmesine bilerek göz yumdularsa, o zaman bilinmelidir ki göz yumanlar da aynı suçu işlemişlerdir. Sanırım onlar da sorgulansalar, “Bu kararı veren biz miyiz, Allah Allah?”, “O anı inanın hiç mi hiç hatırlamıyorum”, “20 Saat boyunca uykusuz, ayakta ve görev başındayım devlet işleriyle uğraşıyordum” derlerdi… Performans sözcüğünü dillerinden düşürmeyen iktidarın Gezi olayları göz önüne alındığında aslında performansının ne kadar düşük olduğu da ortaya çıkmış oldu… AKP iktidar ve kurumları en fazla 20 saat dayanabiliyor halkın tepkisine… Oysa halkın performansı saatlerce, günlerce, haftalar, aylar, yıllarca sürebilecek güçtedir. Ayakta ya da oturarak. Kitap okuyarak ya da şarkı söyleyerek. Her an yeni bir hamle ile bu ülkeye adım adım demokrasiyi yerleştirerek. Şimdi sormak gerekmez mi? Bu düşük performansla iktidarınız Türk Ulusunun giderek artan bu yüksek performansına nasıl ayak uyduracak?... * * * “Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmet etmesi gerektiğini düşünen devlet adamına ise siyasetçi denir.” George Pompidou. “Şiddetli sevinçlerin şiddetli sonları vardır” William Shakespeare “Dünyada hiçbir şey insanı kin besleme duygusu kadar yıpratamaz” Nietzche Ulusuna hizmet etmeyi devlet adamlığı olarak algılamayan, şiddeti ve kini, sevinç ve başarı gibi gören yıpranan siyasetçi Türk Ulusunun geleceğini inşa edemez. * * * “Elimizdeki programın ruhu, bizi yalnız bir kısım vatandaşla alakalı kalmaktan meneder. Biz, büyük Türk Milleti’nin hizmetindeyiz”. (1937) Mustafa Kemal ATATÜRK (24 HAZİRAN 2013- HABER EKSPRES GAZETESİ) Zafer YAPICI

Hiç yorum yok: