25 Kasım 2013

Çocuklarımızın Çocukları…- Zafer Yapıcı

Başbakan Erdoğan’ın, “Biz kızların, erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmedik, etmiyoruz” sözleri iktidar çevrelerinde geniş yankı buldu. Örneğin Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, Başbakan Erdoğan’ın kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmasıyla ilgili açıklamasının kendileri için talimat olduğunu ve gereğinin yapılacağını dile getirdi. TBMM Başkanvekili, AKP Kayseri Milletvekili Sadık Yakut ise 14’üncü Ulusal Çocuk Forumu’nda, “Maalesef şimdiye kadar kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasını büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum. İnşallah bu yanlışlık önümüzdeki dönem içinde düzeltilecek” sözlerini kullandı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım daha ocak ayında konu ile ilgili yaklaşımını kendinden bir örnek ile ortaya koymuştu. Yıldırım, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne giriş hikayesini şöyle anlatmıştı: “Ya Boğaziçi Üniversitesi’ne ya da İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girecektim. Önce Boğaziçi Üniversitesi’ni ziyaret ettim. Bir baktım farklı bir dünya. Değişik binalar, surlarla çevrilmiş alan. Sonra bahçesinde gençler kızlı, erkekli oturuyor. Ben çok şaşırdım. Burada yoldan çıkarım dedim. Benim okumam lazımdı. Ondan sonra Teknik Üniversite’yi seçtim…” * * * Tabii ki AKP zihniyetinde olan tüm yönetim birimleri, verilen mesajlardan sonra teker teker harekete geçerek bu konuda uygulama yarışına girdiler. Kraldan fazla kralcı olanların bu uygulamalarını her gün başka okul ve yurtta görmekteyiz… Kızlı-erkekli altı yaş üstü çocuklarımız ve gençlerimiz bu uygulamayla çağdaş ve laik eğitimden uzaklaştırılarak ortaçağ karanlığına itilmektedir. Dolayısıyla biz anne ve babalar da… Bu zihniyet şimdi de 4-6 yaşındaki torunlarımızın geleceğini alarak dedeleri babaanneleri, anneanneleri de ortaçağ karanlığına itmek istemektedir… İşte okuma yazma dahi bilmeyen 4-6 yaşındaki minik torunlarımıza uygulanan, hiçbir pedagojik kuram tarafından önerilmeyen bir eğitim biçimi: İzmir-Gaziemir Müftülüğü “Hizmet Çeşitliliği Projesi” kapsamında okul öncesi eğitim alması gereken 4-6 yaş arası çocuklara Yeni Cami ve Aktepe’de birer sınıf Kuran Kursu açarak dinsel eğitim vermeye başlamış... * * * Önce çocukluğumuzu çalmak istediler. Susturarak… Ekonomik özgürlüklerimizi bir bir elimizden alarak, sadaka kültürüne mahkum ederek… O da yetmedi… Şimdi çocuklarımızı çalmak istiyorlar, üstelik bir de çocuklarımızın çocuklarını… Çocukluklarımızın, torunlarımızın o korkusuz, yürekli, olduğu gibi görünen göründüğü gibi olan, ön yargısız; saf ve temiz çocukluk, gençlik yıllarını çalıyorlar. Kızları erkeklerden, erkekleri kızlardan ayırarak kesmeye çalışıyorlar iletişimlerini nesillerin… Bilimi unutturuyorlar. 4+4+4’lerle andsız bir gelecek inşa ediyorlar. Yetmiyor okul öncesinde de faaliyete geçiyorlar laik eğitimi kökünden silmek için… Aydınlığa gitmeden güneşlerini çalacaklar çocuklarımızın… Karanlıkta yaşatacaklar çocuklarımızın çocukluklarını… …Unutturmak için güneşimizi, Atamızı, Atatürk’ümüzü; onun felsefesini, ilke ve devrimlerini, laik cumhuriyetimizi… (HABER EKSPRES GAZETESİ-25 KASIM 2013) ZAFER YAPICI

18 Kasım 2013

En Hakiki Yol Medeniyet Yoludur- Zafer Yapıcı

Tarikatlar tıpkı bugün olduğu gibi geçmişte de gerçek amaçlarından uzaklaşarak dinsel sömürü unsurları haline gelmişlerdi. Devletin geleceğine siyasal olarak yön verme hedefini giderek artan bir biçimde sahipleniyorlardı. Tarikatlar, Cumhuriyetin ilanından sonra da bu yaklaşımlarını Menemen olayı ve Şeyh Sait Ayaklanması örneklerinde olduğu gibi şeriattan yana tavır alarak sürdürdüler. İşte bu süreç karşısındadır ki Mustafa Kemal Atatürk, “Efendiler ve ey millet; biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamaz en doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır (yoludur)”, “Biz medeniyetin ilim ve fenninden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımıyoruz” sözlerini söylemiştir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş ve laik yönetim yapısını ortaya koymuştur. Ve 30 Kasım 1925 tarihinde; “Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” ile tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiş ve bazı geleneksel unvanların kullanılması yasaklanmıştır. Kanun, bütün tarikatlarla birlikte; şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasaklamıştır. * * * Bugünkü iktidar sahipleri deha önceleri ne demişti: “Ne mutlu Türküm diyene lafını her yere yaza yaza Türkiye ilkel hale dönüşmüştür. Tarih boyunca görülmüştür ki, en birleştirici unsur dindir”, “Türklük bir alt kimliktir”, “Türkiye, kendisine din olarak Kemalizm’i almış ve kitlelere zorla dikte edilmiştir”, “Türkiye’de cumhuriyetin sonu geldi, kesinlikle laik sistemi değiştireceğiz.”, “ Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.” * * * 2013’ün Kasımı… Aradan 88 yıl geçti. TBMM’ye türbanı soktular. Andımızı kaldırdılar. Atatürklü Türk bayraklarını yasadışı ilan ettiler. “Bu ülkede ulusalcı mulusalcı yok” dediler. Onuncu Yıl Marşımıza dil uzattılar. T.C.’yi kaldırdılar. “Ne mutlu Türküm diyene” demeyi içlerine sindiremediler. Laik eğitimi, 4x4x4 dinsel eğitimle silmeyi hedeflediler. Şimdi de AKP milletvekili ve eski CHP’li sosyal demokrat (!) Haluk Özdalga, “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanunun” herhangi bir ihtiyacı karşılamadığını iddia ederek yürürlükten kaldırılmasını istedi. Sosyal demokrat (!) Özdalga gerekçesinde kanunun demokratik hukuk devletinin temel ilkelerinden din ve inanç özgürlüğüyle bağdaşmayan yasaklar getirdiğini söylüyor… Değerli okurlarım, söyleyen kim? Haluk Özdalga. Söyleten kim? AKP Zihniyeti… Son derece düşündürücü değil mi?... Şaşmıyorum 25 Kasım 1925 tarihinde çıkarılan bu yasanın aradan 88 yıl geçtikten sonra 30 Kasım 2013 tarihinde, yani bu ay sonu TBMM’nin gündemine gelebilmesine!... Burada muhalefet partisi MHP’nin ve ana muhalefet partisi olan CHP’nin içindeki ulusalcı ve Kemalist olan milletvekillerine çok ama çok iş düşüyor. Atatürk’te birleşen aydınlara, partilere, demokratik kitle örgütlerine, “Ne Mutlu Türküm”, “Ben de Milletim”, ben de Türk Milletinin bir yurttaşıyım diyebilen gencine, yaşlısına, kızına, erkeğine… …Çok ama çok iş düşüyor. Türkiyemizi Ortaçağ karanlığına sürükleyecek adımlar atılıyor.(HABER EKSPRES GAZETESİ-18-11-2013) ZAFER YAPICI

11 Kasım 2013

Şaşmıyorum - Zafer Yapıcı

Aşağıdaki sözler başbakanın Elazığ mitingi sırasında pankart açan AKP’lilere ait: “Son Halife Erdoğan” diyor Elazığlı AKP’liler. (“Elazığ’da ‘Son Halife’ Pankartı Açıldı”, Haber 5, 21 Mart 2009). Şaşmıyorum… * * * Aşağıdaki sözler Muğla’da bir lise müdürüne ait. “Yeryüzüne halife olarak gönderildiğinin bilinci ile sadece kendi hayatını değil, kendi hayatı nasıl kutsalsa diğerlerinin hayatlarını da öylece kutsal sayarak hareket eden, ailelerin şeref, haysiyet ve insanlık onurunu ayaklar altına alınmaktan kurtarmaya çalışan Sayın Başbakanımızdan Allah razı olsun. Kendisine bir Müslüman olarak en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum." (“Aynı Müdürden Erdoğan’a Halife Benzetmesi”, Hürriyet, 7 Kasım 2013). Başbakanı halife sayan lise müdürlerimiz var. Şaşmıyorum. * * * Aşağıdaki sözler bir gazeteci ve aynı zamanda bir haber kanalı yayın danışmanına ait: “İslam dünyasına uygulanan zulme ve bölünmeye karşı tek başına dik duran Erdoğan; fiili olarak halife-i rü-yi zemindir. Biat ediyorum.” (“Erdoğan’ı Halife Olarak Tanıyor ve Biat Ediyorum”, Yurt, 30 Ağustos 2013). Başbakanı halife sayan ve ona biat eden gazetecilerimiz var. Şaşmıyorum. * * * Aşağıdaki sözler bir sosyal paylaşım sitesi sayfasında yazıyor. “İslam birliği kurulacak ve İmam Hatipli başbakanım halife olacak” diye yazıyor bu sayfada. Sayfayı beğenenler var tonla… Şaşmıyorum. * * * Aynı söylem dışarıda da dillendiriliyor. Die Welt gazetesi “Arap Baharı”nın ateşli günlerinde şunları yazıyor örneğin: “Osmanlılar, zamanında Arap ülkelerini ateş ve kılıçla fethetti. Başbakan Erdoğan ise bu ülkeleri günümüzde kameralar ve İsrail karşıtı söylemlerle fethediyor. Erdoğan yeni halifedir.” Berliner Post ise “Erdoğan Ortadoğu'nun Prensi” diyor. (“Yeni Halife Erdoğan”, Haber Türk, 14 Eylül 2011). Şaşmıyorum. * * * Postmodern bir padişah yaratılmak isteniyor. Büyük bir gayretle… Dini yaşamı ve ahlakı yönetmek isteyen bir süper başkan… Ortadoğu’nun yeni prensi… Batının ortağı… Şaşmıyorum. * * * Başbakan “bu millet” diyor yıllardır. “Bu millet bunu istiyor… Bu millet için çalışıyorum. Bu millet beni seçti…” “Türk milleti” demiyor bu millete, diyemiyor… “Bu milletin” hangi millet olduğunu çözemiyorum. Şaşmıyorum… * * * Ana muhalefet partisi yöneticilerinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olması için kapılarına kadar gittikleri zat açıklama yapıyor. “Başbakan bir dünya lideridir” diyor. Kasıla kasıla “tarikatlarla aram iyidir” açıklaması yapıyor bir de… Başbakanın bağlı bulunduğu odaklara biat edenleri yukarılara taşıyan ana muhalefet partisinin “patronları” açıklamalara tepki verirmiş gibi yapıyor. Çarklar dönüyor. Ana muhalefette yukarılara taşınanlar gittikçe Elazığ’da pankart açanlara benziyor. Şaşmıyorum. * * * Bu yazıyı 10 Kasım’da yazıyorum. Saat dokuzu beş geçeyi beş geçmiş… Garip bir huzur var içimde. Yazıda şimdiye kadar şaşmadığım her şeye rağmen… Çünkü Atatürk’ü anlıyorum. Ve yolumdan; Atatürk’ün yolundan şaşmıyorum…(11.11.2013- Haber Ekspres Gazetesi) * * * Zafer YAPICI

04 Kasım 2013

“Ben de Milletim”,”Ne Mutlu Türküm” Diyebilen Her Yurttaş…- Zafer Yapıcı

Tarih 23 Temmuz 2011… Mazlum-Der ve Özgür-Der’in de aralarında olduğu çeşitli İslami kuruluşlar İstanbul’da bir protesto yürüyüşü yaptı. Yürüyüş Fatih Postanesi önünden başlayıp, Saraçhane Parkı’nda son buldu. Bu yürüyüşte yeni eğitim-öğretim yılıyla ilgili talepler dile getirildi. İşte o taleplerin vurgulandığı pankartlarda yazılı olanlardan bazıları: • “Kemalist Şoven Ant Dayatmasına Son!” • “Andımız Başörtümüzdür” • “Irkçı Andı Reddediyoruz” • “Andımız İslam’a Uygun Olmalıdır” • “Kemalist Şartlandırmaya Hayır!” • “Kemalizm’in Değil, Rabbimizin Kuluyuz!”, • “Irkçı-Kemalist Müfredata Son!” • “Milli Güvenlik Dersleri Kaldırılsın!” • “Okulda Kışla Düzenine Son!” • “İslami Kimlik Şerefimizdir!” • “Her Kademede Başörtüsüne Özgürlük!” • “Anadilde Eğitim Yasağına Hayır!” • “Neden İnanmadığım Değerler Üzerine Ant İçmeye Zorlanıyorum?” • “Niçin Okula Başörtümle Gidemiyorum?” *** Yıl 2013… Açıkça görülüyor. Demokratik, laik sosyal hukuk devletinin ulusal, üniter ve laik yapısını birer birer ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Okullarımızdan Andımızı kaldırıp, onun yerine türbanı andları yapanlar, 4X4X4 dinsel eğitim sistemini İmam Hatip Okulları eliyle kurmayı ve sözde kışla düzenine son vermeyi, kışlada görev yapan vatanseverleri cezaevlerine atarak gerçekleştirmeyi amaçlayanlar, Türbanın Cumhuriyetin meclisine girmesini demokratikleşmenin en önemli unsuru olarak görenler, Kamunun her kademesinde laikliği ortadan kaldıracak siyaseti dinselleştirme girişimini türban üzerinden gerçekleştirmeye çalışanlar, Türk Ulusunun ses bayrağı olan dilimizi eğitim dilinden çıkarma girişiminde bulunanlar, Tüm bunlara izin vermeyecek olan yargıyı da önceden siyasallaştırıp hukuk devletini ortadan kaldıranlar, Yolsuzluğu, yoksulluğu ve işsizliği yaratanlar; yoksul halka sosyal devlet yerine sadaka veren devleti reva görenler, Eskişehir Kubaş Anadolu Lisesi’nde andımızı okuyan iki öğrenciyi Türk-Kürt ayrımı ve siyasi propaganda yapmak suçlarından disipline verme cesaretini gösterenler, İleri demokrasi adı altında özgürlüğü yok etme özgürlüğünü savunanlar, Kimler? “Başımı açarak bir daha kirlenmeyeceğim” diyen milletvekilinin bu sözleri karşısında tepkisiz kalan başı açık zihindaş bayan milletvekiller? Onları gururla fotoğraflayan erkek vekiller? Türban karşılığında pantolon pazarlığı yapan aklıevveller? Bundan mutluluk duyduğunu ilan eden şaşkınlar? Kimler? * * * Yandaşları olan Mazlum-Der, Özgür-Der ve zihindaşlarının danışıklı görüşlerini milli iradenin talep ve görüşleri olarak sunanlar ve bunu ileri demokrasinin bir gereği olarak tanımlayanlar? İleri demokrasiyi Ortaçağla tanıştıranlar? Kimler? * * * Diğerleri… Sivil(!) toplum örgütleri… Hep birlikte aynı şarkıyı söylüyorlar… Türban da türban… Gün geçmiyor ki, ilkelerimize ve devrimlerimize dil uzatılmasın. Gün geçmiyor ki bu ilke ve devrimlere yönelik etkisizleştirme girişimleri yapılmasın. 90 yıl sonra cumhuriyetin meclisinde, cumhuriyeti kuran felsefe, ilke ve devrimler birer birer ortadan kaldırılıyor. Özgürlük, özgürlük söylemiyle katlediliyor. Millet, AKP yandaşları olarak yeniden tanımlanıyor. Üstelik “Ben de milletim”, ”Ne Mutlu Türküm” diyen, diyebilen, meydanlara sığmayan ulusun gözünün içine baka baka… * * * Henüz Cumhuriyetin ilk yıllarıdır. Aynı kompartımanda millet ile vekili (köylü ile milletvekili) tren yolculuğu yaparlar. Bir müddet sonra kapı açılır. İçeriye biletleri kontrol eden kondüktör girer. Kondüktör milletvekili olduğunu henüz bilmediği kişiye döner. “Biletiniz” der… Her iki eliyle ceketinin yakalarını tutup biraz da gerilen bu zat, “ben milletvekiliyim” diye karşılık verir. Kondüktör tekrar sorar ve aynı cevabı alır. “Ben milletvekiliyim!” Kondüktör mahcup bir vaziyette, “affedersiniz” der. Ve aynı yerde oturmakta olan köylüye döner, “sizin biletiniz” diye sorar. Köylü, milletvekili olduğunu yeni öğrendiği kişiye ve kondüktöre baktıktan sonra tıpkı milletvekili gibi her iki eliyle yeleğinin yakalarını tutarak ve biraz da gerilerek, “ben de milletim” der… Kondüktör, “ne milleti amca bilet, bilet” der… Köylü yine aynı cevabı verir. “Ben de milletim”… * * * Değerli okurlarım, bugün AKP’nin kadınıyla, erkeğiyle tüm milletin beynine kazımaya çalıştığı baskı ortamına, Atatürkçüler, Kemalistler, vatanseverler, aydınlar, ulusalcılar olarak “ben de milletim” diyerek direnmeliyiz. 29 Ekim’de tüm Türkiye’de ulusça yükselttiğimiz sesi yankılandırmalıyız. Geride kaybetmediğimiz hangi değer kaldı ki? Bu nedenle, “yeter artık”, “ben de milletim”, ”Ne Mutlu Türküm” diyebilen Türk Ulusunun her yurttaşı Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin tüm değerlerine sahip çıkmalıdır. (HABER EKSPRES GAZETESİ- 04.11.20139 ZAFER YAPICI