03 Nisan 2007

TÜRKÇE TÜRK ULUSUNUN SES BAYRAĞIDIR - ZAFER YAPICI



Eğitim sistemimiz, düşünce kodlarımız, ekonomimiz, dış politikamız, yönetim anlayışımız kuşatma altında. Bunlarla bağlantılı olarak; belki de bunların görüntüsü olarak dilimiz de…Bazı yabancı diller ile Türkçe’nin karışımından oluşan adlar (cümbüsh, dönerchi, eskidji, simitland, börek center…) tabelalara çoktan yerleşti. Radyo ve televizyon programlarında geçen Türkçe için anlamsız sözcükler (maytaba almak, cızlamı çekmek, oha falan olmak, okey, bye…) özellikle gençlerin dağarcıklarına sızmakta. Internet kullanımı yeni ve çarpık bir dil yaratıyor. Birçok üniversitemizde; hatta orta öğretim kurumlarımızda eğitim dili Türkçe değil! Tüm bu yabancılaşma örneklerinin bir “moda oyunu”nun gereği olarak sunulduğu “popüler kültür” açmazıyla karşı karşıyayız. Yabancılaşmanın getirdiği siyasal edilgenliğin Batı çıkarlarına karşı ılımlı muhafazakar(!) iktidarın işine gelmesi açmazımızı daha da büyütüyor…

Değerli okurlarım, bugünkü eğitim sistemimiz ezberciliğe, kültürsüzlüğe, araştırmanın ve düşünmenin reddine olanak tanımaktadır. Bunun sonucunda bilinçli olarak sunulan “yeni dili” konuşan toplum modelleri yaratılmak istenmektedir. Geleneklere, kültüre ve dile aykırı davranışların; nezaketsizliklerin artması bu modellerin kabul görmesiyle ortaya çıkmaktadır. Atatürk: “Milli Eğitim’in ne olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bizde Milli Eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zarureti münakaşa edilemez” demekle Milli Eğitim’in ne kadar önemli olduğunu bizlere anlatarak gereğini yapmamızı istemiyor muydu?

Sizlere bu bilinçle atılmış bir örnek adımdan sözetmek istiyorum. 09.02.2007 günü Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, bütün birliklere emir vererek, Türkçe’nin düzgün kullanılmasını istedi. Birliklerde yapılan denetimlere dilin düzgün kullanımı konusunu da ekledi. Yüzbaşı, üsteğmen, astsubay ve uzman çavuşlar da Türkçe sınavından geçirilecek, aldıkları not sicillerine eklenecek. Büyükanıt emrinde, üst rütbeli personeli de sorumlu tuttu ve alt rütbedekilere Türkçe’yi doğru kullanmaları için yardımcı olmalarını istedi. Emirde yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıklarının kullanılması da istenildi.

Değerli okurlarım, dilimizin yabancılaştırılmasını yani dil faciasını önlemek, Türkçe’nin etkin kullanımını ve korunmasını gerektirmektedir. Sayın Büyükanıt’ın bu girişimi Türkçemizin ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu gösteriyor ve bu tehlikeden sıyrılmanın yolunu işaret ediyor. Bu nedenle Sayın Büyükanıt’ı kutluyorum.

Son dönemde dildeki yabancılaşma karşısında bir başka girişim de TBMM’den geldi. 13.02.2007 tarihinde 106 milletvekili tarafından “Türkçe’deki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçe’nin Korunması ve Etkin Kullanımı için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Araştırma Komisyonu” 01.03.2007 tarihinde çalışmalarına başladı. Uzmanların da görüşlerini alarak görevini üç ay sonra bitirecek olan komisyonun araştırma sonuçlarını hep beraber göreceğiz.

TBMM çatısı altında kurulan bu komisyonun araştırma sonucunda saptayacağı önlemlere ilk başta başbakan, bakanlar ve milletvekillerinin uyması ve Türkiye’ye örnek olmaları gerekmez mi? Örneğin, “Artistlik yapma lan. El kol hareketi çekme. Ananı da al git…” diyen başbakanın, “Babalar gibi özelleştirme yapacağız. Vergileri tiko toplayacağız. Bana yamuk yapanları oyarım…” diyen maliye bakanının…

Bu üslubu anlamakta güçlük çekiyoruz. Aktarılan nezaketsiz laflar ne birer atasözü, ne deyim, ne de kalıplaşmış sözdürler. Bu tür konuşmalarını “halkın içinden geldik, bu halk lisanıdır” deyip kullanarak, hem halkı hafife alıyorlar, hem de halka saygısızlık yapıyorlar.

Kısacası onların kullandıkları dil halk dili değildir. Halk bu değildir!

Tüm yolsuzlukları, yoksulu ezen politikaları ve cumhuriyet devrimiyle hesaplaşmaları bir kenara bırakın; Türkçe’yi bu şekilde kullanan bir zihniyet Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başkanı olabilir mi? Başkomutan olabilir mi? Anayasanın 104. maddesinin yetki sorumluluklarını yerine getirebilir mi? Türk sancağı bu zihniyetin önünde eğilebilir mi?

Değerli okurlarım, bugünkü yazımı Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Türk demek Türkçe demektir”, “Milli his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli olması, milli hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkelerin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır”, “Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını isteriz.”

Atatürk’ün vasiyetini yerine getirmek için ulusça ikinci bayrağımız olan ses bayrağımızı; Türkçemizi koruyup etkin kullanmalıyız.

Ülkemizin ve dilimizin kuşatılmasına izin vermemeliyiz…

(Haber Ekspres, 3 Nisan 2007)

Hiç yorum yok: