11 Temmuz 2007

YURDUMUZUN EFENDİSİ YABANCILAR MI OLUYOR? - ZAFER YAPICI

Mustafa Kemal Atatürk: "Köylü yurdun efendisidir" demişti. Çünkü o zaman temel üretici güç köylüydü...

Değerli okurlarım, bugün ise ulus olarak her sektörde üretim yapanlar yurdun efendisidir. Yani bu ulusun bağrından çıkmış, bu ulusun geleceği ve refahı için üreten sanayicisinden, işçisine, çiftçisine, köylüsüne kadar tüm güçler yurdun efendisidir Atatürk'ün mantığı ile...

Peki ne ölçüde üretiyoruz? Dahası üretim güçleri ne ölçüde bizim?

Ne yazık ki ulus olarak inşa ettiğimiz Cumhuriyetin kurumları özelleştirme adı altında bir bir yabancılara satılıyor. Stratejik önemi olan sektörler (bankalar, Telekom...) fırsattan istifade sunuluyor birilerine.

İşte son örnek: Petkim. İhalede öne çıkan Rus-Kazak ortağı olan Trans Central Asia Petrochemical Grubu tesisin yüzde 51'lik kamu hissesini 2 milyar 50 milyona satın aldı. Petkim'in halka arz edilen hisselerinin yüzde 34'ü zaten yabancıların elindeydi. Yüzde 51'lik hisseyle birlikte toplam yüzde 85'lik hisse yabancıların eline geçmiş oldu.

Yüzde 51'lik hisseyi satın alan bu grubun üç ortağından Ruben Vardaryan, Troika Dialog Group yatırım bankasının sahibi. Banka birçok ortakla, Rus pazarının en büyük sektörlerinde faaliyet gösteriyor. Bu zat, geleceğin küresel liderleri sıralamasında ilk 50 işadamı içinde yer alıyor. İşte bu ve bunun gibi küresel efendiler şimdi de yurdumun efendisi oluyorlar. Köylüler, ulusal sanayiciler, işçiler değil!

Peki bu satışa iş dünyası ne diyor: Petkim Yönetim Kurulu eski Başkanı Uğur Yüce "Çok iyi bir teklif", Ahmet Nazif Zorlu "Büyük para", EGİAD Danışma Kurulu Başkanı Kemal Çolakoğlu " Rakamlar gerçekçi" diyor. Ya gazetelerin başlıkları? " Petkim'e rekor fiyat", "Petkim'e 2 milyar 50 milyon dolar"...

Tüccar zihniyeti ile kar-zarar hesapları çerçevesinde ulusal değerlerimizi yabancılara satarak ulusal kimliğimizi koruyamayız. Hele "ulusal" iş dünyası bu olumsuz gidişe sesiz kalmaya, iyi para versin de kim gelirse gelsin demeye devam ederse bir gün kendilerinin de efendisi o yabancılar olacaktır. Onlara efendim demeye başlayacaklardır...

Peki söz konusu yüzde 51'lik hisseye neler dahil? 4 fabrika, 8 ortak tesis, atık giderme ünitesi, elektrik üretim ünitesi, liman, baraj, 1 milyar değerinde arazi,

Petkim'i önemli kılan unsurlar ne?
-50'yi aşan petrokimya ürün çeşitliliğiyle Türk sanayicisinin vazgeçilmez bir hammadde üreticisi olması,
-Petkim'in ürettiği hammaddelerden plastik ve sentetik kauçukların, inşaat, tarım, otomotiv, elektrik, elektronik, ambalaj sektörlerinin önemli girdileri arasında bulunuyor olması, -Sentetik elyafın ise tekstil sektöründe kullanılıyor olması,
Ayrıca ilaç, boya, deterjan, kozmetik gibi birçok sanayi için de girdi üretiyor olması.

Değerli okurlarım, Türk sanayisini ve Türk milletinin geleceğini ilgilendiren bu denli stratejik önemi olan tesislerin yabancılara satılmasına sessiz mi kalacağız? Satılmaması için gerekli eylemleri ve söylemleri yapmayacak mıyız? Biz de Türk milleti olarak tüccar zihniyeti gibi düşünüp "iyi paraya sattık" mı diyeceğiz?
Ulusal sanayimize; ulusumuza sahip çıkmayacak mıyız?

Biz efendi olmalıyız; biz! Çocuklarımızın, torunlarımızın bu yurdun üretici güçleri, efendisi ve gerçek sahibi olması için uğraş vermeliyiz.

Peki yeni dünya düzeninde küresel sermaye, "gelişmekte olan ülkeler" üzerinde hangi taktikleri uyguluyor? Sadece bir örnek vereceğim. Dünyada sanayileşmiş ve sanayileşmemiş ülkelerin atmosfere belirli oranlara göre sera gazı salma durumu var. Kyoto Anlaşması'yla küresel ısınmayı yaratan ülkelerin sera gazı salınım oranlarını azaltması gerekiyor. Buna karşılık, gaz salınımı düşük olan ülkelerin de bu miktarı arttırabileceği belirtilerek, rekabet piyasasının koşullarına sadık kalınıyor. Bu durumda sera gazı kullanımı hakkının satılması suretiyle gelir elde edilmesi sözkonusu olabilecek.

Değerli okurlarım, anlatmaya çalıştığım gelişmiş ülkelerin küresel zenginlerinin çevre konusunda sorunlu yatırımlarını kendi ülkelerinde yapmaktan ziyade bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri bu konuda kullanacak olmaları. Bir anlamda imzalamak zorunda kalırlarsa Kyoto'dan bile faydalanacak olmaları...

Geri kalmış alanlara belirttiğimiz biçimde yayılma bir "hakimiyet stratejisi" gerektiriyor. Yayılmak istenilen ülkede toprak sahibi olmak, limanları ele geçirip istediği şekilde idare etmek, barajları ele geçirip suya sahip olmak, elektriği ele geçirip enerjiye sahip olmak, sanayicilerin kullandığı hammaddeyi ele geçirip küçük sanayicilere hükmetmek, büyük sanayicileri de yönlendirmek bu stratejinin temel araçları...Tebaalığı kabullenen ulusallıktan uzak zihniyetler ve yönetimler küreselleşmeyi tüm ulusal kaynakları yabancılara satmak olarak görmekteler. Kendilerinin de "sözde" küreselleştiğini dünyaya ispatlamaya çalışmaktalar...

Bu koşullar altında, "babalar gibi satarım", "Türkiye'yi bile pazarlarım" diyen "tüccar siyaset" anlayışını yine işbaşına mı getireceğiz? Şimdi, ulusal devlet, üniter devlet ve laik Cumhuriyet temellerinde yükselen demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkmanın zamanı değil midir? Sandık başına gittiğinizde lütfen ulusal çıkarlarımızı ön planda tutan; Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkan; niteliksiz bürokrat, çıkarcı siyasetçi ve gözü dönmüş iş adamı zincirini kıracak anlayışı; Mustafa Kemal'in anlayışını iktidara getirmeye çalışın.

Yoksa bu gidişle tüm değerlerimizin satılarak yabancılaştığı; kapitülasyonların çoğaldığı bir ortamda çocuklarımıza ve torunlarımıza tarihte olduğu gibi Düyun-u Umumiye'yi miras bırakacağız...

Değerli okurlarım, Petkim başta olmak üzere tüm ulusal sanayimize ve değerlerimize sahip çıkıp gerekli eylemleri yapmalıyız. Korkmamalıyız, ürkmemeliyiz, "bana ne" dememeliyiz. Başta Aliağa olmak üzere İzmir, Türkiye; uyan şimdi tam zamanı. Hem eylemini yap hem de sandıkta hesabı sor. Bugün "yeter artık" deme günü değil mi?

Haber Ekspres, 10 Temmuz 2007

Hiç yorum yok: