Siyasetçi-parti ilişkisi oldukça karmaşık bir konudur.
Kimi siyasetçiler partilerinin ve ilkelerinin başarısı için çalışırlar. Kimileri partilerinin yararına çalışırlar ya da çalışıyor görünürler ama kişisel çıkar peşinde koşarlar. Kimileri ise hem partilerinin başarısızlığı için çalışırlar, hem de kişisel çıkar peşinde koşarlar.
Bu tasnif, açıktır ki etik ilkeleri merkeze alarak oluşturulan bir tasniftir. Birinci kategorideki siyasetçiler idealdir. İkinci kategoridekiler daha az istenilirdir. Kişisel çıkarı, parti yararının arkasına gizleyerek sunmak etik değildir. Ama parti yararına çalışmak ve hatta çalışıyor görünmek bu tercihi bir nebze olsun kabul edilebilir kılar. Üçüncü kategoridekiler bir muammadır. Başarısızlıktan kişisel çıkar sağlama kolay affedilecek bir durum değildir.
Değerli okurlarım, Türkiye örneğinde bir de dördüncü tür siyasetçiler mevcuttur. Bunlar hem partilerinin başarısızlığı için çalışırlar, hem kişisel çıkar peşinde koşarlar; bu da yetmezmiş gibi kişisel çıkarlarının arkasında başka unsurların çıkarlarını gizlerler. Ve tüm bunları, partilerinin yararı için çalıştıkları görüntüsünde yaparlar...
En tehlikeli siyasetçiler onlardır.
Onların binbir surat olabilme gibi özel yetileri vardır. Ve aslında bu yetilerini her fırsatta kullanmaları partileri ve partilerinin ilkeleri için çalışmalarına engeldir.
Onların gayeleri de "konjonktüre" göre değişebilmektedir. Kimi zaman gaye parti ilkelerine karşıt ilkeleri partiye transfer edebilmenin altyapısını hazırlamaktır. Bu "sulandırma" görevi, özellikle partinin ilkelerinin "küresel" güçlerin çıkarlarıyla uyuşmadığı durumlarda sıklıkla görülür. Kimi zaman gaye, parti içi iktidarı ele geçirmektir. Ancak bu basit bir iktidar mücadelesi değildir. Amaç parti içi iktidarı ele geçirerek partiyi başkalaştırmaktır. Küresel efendilerin "dikensiz gül bahçesine" dönüştürmektir.
Bu tür siyasetçiler amaca giden her yolu meşru görürler. Gücü ele geçirmek, partinin başarısızlığı üzerine olacaksa başarısızlığın olması için ne gerekiyorsa yaparlar. Gerekirse bir ajan gibi parti içinde, başarısızlık için çalışırlar. Ancak medya karşısında güleç yüzleriyle "biz partimizi destekliyoruz", "partimizde birleşelim" mesajları da verebilirler...
Aslında bu durum bir çelişki değildir. Normaldir. Onlar için olması gerekendir. Onların varlık nedenidir.
Onlarca örnek verebiliriz farklı türdeki "kötü" siyasetçilere...
Kimileri büyük güçlerin Avrasya politikalarını yürütmede kilit roller üstlenirler örneğin. Ama kendilerini solcu olarak pazarlarlar. Solun emperyalizm karşıtı içeriğini sulandırırlar. Bazen birileri adına "uluslararası görevler" üstlenirler, bazen bir başarısızlık anında kullanılmak üzere ülkelerinde yeni "misyonlar" yüklenirler...
Kimilerinin siyaset IQ'ları idiot seviyesindedir. Anlamsız pişkinlikteki gülümsemeleri temel siyaset alanı olarak seçtikleri cenaze törenlerinde bile yüzlerinden eksik olmaz. Çünkü cenazeye geliş nedenleri taziye değil kendilerini göstermedir. Orada da gülerler, çünkü en güzel gülerken göründüklerini sanırlar...
Kimilerinin seçilme yarışına girdiklerinde ya da "seçildiklerinde" temel uğraşları, liderleriyle aynı karede görüntülenmek için mücadele vermektir. Ancak bir daha seçilemediklerinde namlular bir zamanlar sahte bağlılık görüntüleri verdikleri lidere çevriliverir. Artık "yiğit" görüntüsü verme vakti gelmiştir çünkü...Her şey bir tiyatro gösterisidir...
Kimileri isimlerden ibarettirler. Çoğunlukla siyaset dışında ünlendikleri isimlerden ibaret. Önce bu isimler pazarlanır güvenilirlik adına. Payeler verilir, yurt içinden yurt dışından. İmaj tamamdır artık. Kullanılmaya hazır bir isim oluşmuştur. Bu ismin bir atımlık barutu vardır ve zamanı gelince atar. Görev biter...
Malumunuz, daha çok örnek var.
Ama bu örneklerle uğraşmakla kaybedecek vaktimiz yok. Çünkü yapacak çok şey var.
İlki ilkeli, tutarlı ve onurlu bir siyaset tarzını kurumsallaştırmak...
Yukarıdaki örneklerin yanlışlıklarına düşmeyecek bir siyaset tarzını...
Haber Ekspres, 31 Temmuz 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder