30 Ekim 2007

SÖMÜRÜLEN KAYNAKLARIMIZ...-ZAFER YAPICI

Ovalarıyla, dağlarıyla, platolarıyla, deltalarıyla, akarsularıyla, gölleriyle, denizleriyle, ormanlarıyla, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla, iklimiyle, bitki örtüsüyle, tüm canlı türleriyle çok özel bir ülke Türkiye...

Türkiye'nin özgünlüğüne benzersiz jeopolitik konumunu da ekleyebiliriz.
Biz, bu topraklarda yüzlerce yıl din, dil, ırk, mezhep farklılıkları gözetmeksizin yaşadık. 85 yıldır da Türk Milleti kimliğiyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit yurttaşları olarak yaşıyoruz.

Güzel ülkemizde yıllardır sevincimizi de üzüntümüzü de paylaştık. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Bağımsızlık için, özgürlük için sömürüye karşı birlikte savaş verdik...

Üstelik bu savaşı tüm dünyanın sömürülen uluslarına örnek bir biçimde kazandık.
Oysa şimdi hem doğal kaynaklarımız hem de insan kaynaklarımız sömürülmekte. Adeta kurumakta, kurutulmakta!

Mustafa Kemal, Türkiye'si insan kaynaklarıyla doğal kaynaklarını verimli kullanarak "on yılda on beş milyon genç" yetiştirmişti. Aydınlanma devrimiyle, tarımdan sanayiye, eğitimden sağlığa, kültürden hukuka her alanda modern bir ulusun doğuşu sağlanmıştı...

Şimdi aydınlanma devriminin altı oyulmakta. Bilim yuvaları tarikat yuvalarına dönüştürülmeye çalışılmakta. Borca dayalı bir ekonomi modeli gereğince tarım desteklenmemekte, aksine çökertilmekte. Ulusal sanayinin sözü bile edilmiyor. Milli Eğitim milli olmaktan her geçen gün biraz daha uzaklaştırılıyor. Sağlık terk edilmiş. Sosyal devlet unutulmuş. Kültür, alt kültürlülük düzlemine indirgenmiş. Hukuk siyasal iktidarın her yeni girişiminde ayaklar altına alınıyor.

Şimdi Kemalizm'i oluşturan tüm değerlerin Anayasa'dan çıkartılarak tek tek yok edilmesinin planları yapılmakta. Cumhuriyetin stratejik önem taşıyan kurumları özelleştirme adı altında yabancılara satıldı, satılmakta. Çıkarılan yasalarla da bu satışlar desteklenmekte. Örneğin Maden Yasası, Petrol Yasası...Son olarak 2B Yasası çıkartılarak doğal kaynaklarımız talan edilmek isteniyor...

İlk başta da ormanlarımız...

Peki Anayasa bu konuda ne diyor? 169.mad. - Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

Değerli okurlarım, küresel güçler ve onun işbirlikçileri hem doğal kaynaklarımızı hem de insan kaynaklarımızı sömürmek, kurutmak için ellerinden gelenleri yapmaktadırlar.

Bu konuda Hikmet Çetinkaya'nın 29.08.2007 tarihli köşe yazında Metalürji Yüksek Mühendisi, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman'ın tespitleri şöyle aktarılıyor: "Çokuluslu şirketlere verilen maden arama ve işletme ruhsatları, Osmanlı dönemindeki kapitülasyonlardan sonra Anadolu topraklarının karşılaştığı en büyük gözdağıdır. Cumhuriyetimizin 100. yılını görmeden topraklarımızın beşte birini yitirdik. 150 bin kilometre kareye ulaşan maden ruhsat alanları, silahlı yabancı işgalinden daha büyük tehlikeyi ifade ediyor. Bu ruhsatlar maden arama adı altında özellikle ormanların, sulak alanların, yeraltı sularının ve jeotermal yatakların yabancı ipoteğine ve keyfine bırakılması anlamına geldiğinden, salt ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik bir talanın icazet belgesidir."

İşte size bir örnek. Kaz Dağları yok oluyor! Altın arama çalışmaları nedeniyle Kaz Dağları'nda ekolojik denge tehdit altında! Dahası mı; Çanakkale, İzmir, Balıkesir, Artvin, Samsun, Antalya'nın ekolojik dengeleri gittikçe bozuluyor...

Yapılması gereken en acil iş; talana izin veren; doğal varlıkların korunması ve geliştirilmesi ve toplum sağlığının korunmasıyla ilgili tüm anayasal hükümleri etkisiz hale getiren mevcut Maden Yasası'nın ve 2B arazileri ile ilgili çıkartılması planlanan yasal düzenlemelerin ekolojik ve ulusal gereklilikler çerçevesinde gözden geçirilmesi. Verilen arama ve işletme izinlerinin geri alınması. "Orman vasfını yitirmiş" denilen alanların satışının durdurulması.

Böylelikle ekolojik dengenin bozulmasını bir nebze önlemiş oluruz...

Değerli okurlarım, ormanların, yeraltı sularının ve jeotermal yatakların, su kaynaklarının, maden alanlarının kullanımı ve işletilmesi noktasında ulusal çıkarlarımız doğrultusunda ekolojik dengeyi bozmayacak ulusal politikalar üretilmelidir.

Küresel güçler ve onun içerdeki işbirlikçileri önce insan kaynaklarımızı sömürüyor, kurutuyor, onları etkisiz hale getiriyor; ardından yukarıda anlatıldığı gibi doğal kaynaklarımızı sömürüp kurutarak ekolojik dengemizi de talan ediyorlar.

Değerli okurlarım, önce insan kaynaklarımızın sömürülmesini ve kurutulmasını önleyip, "doğal kaynaklarımızı gören ve koruyan gözleri" yaratmalıyız. Eğer insan kaynaklarımızı göremez duruma getirenleri fark edemezsek, gerekli tedbiri alamazsak, kendi doğal kaynaklarımızın talanının bile farkına varamaz duruma geliriz ki o zaman ekolojik yıkımın altında ne içecek suyumuz ne nefes alacak havamız, ne de besleneceğimiz toprağımız kalır...

Küresel ısınma başta olmak üzere ekolojik sorunları yaratan, küresel efendiler ve onların uşaklarının açgözlülüğüdür...

Mücadele için her şeyden önce bu gerçeği görmek gerekir!

Haber Ekspres, 30 Ekim 2007

1 yorum:

Adsız dedi ki...

BANA DOGAL KAYNAKLARIMIZI NASIL KORUYABİLİRİZ LAZIM