06 Aralık 2007

AKP İKTİDARI DENETİMİ İŞLEVSİZLEŞTİRİYOR - ZAFER YAPICI

Çağdaş demokrasilerde iktidarlar mutlak ve denetimsiz değillerdir. Kişi hak ve özgürlüklerini koruma adına iktidar gücü türlü biçimlerde sınırlandırılır.

Bu sınırlandırma ilk olarak iç hukuk düzenlemeleriyle sağlanır. Anayasalar vasıtasıyla devletin yönetim düzeni ve yurttaşların hak ve özgürlükleri yazılı güvencelere bağlanır. Böylelikle iktidarın keyfiliğine son vermek amaçlanır. Yargısal denetim yoluyla da yasama ve yürütme organlarının kendilerine Anayasa ve yasalarla tanınan yetkilerin sınırlarını aşıp, aşmadıkları yargı organlarınca (Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Danıştay, İdare Mahkeme) denetlenir. Cumhurbaşkanı'nın vetosu ile yine iktidar denetlenir.

İktidar gücünün denetiminin bir diğer yolu da kamuoyudur. Hak ve özgürlükleri koruma konusunda kamuoyu yaratılması, özgürlüklerin korunmasının en sağlam güvencesidir. Ayrıca medya, siyasal iktidarın kullanılışını sürekli olarak gözlemlemek, eleştirmek, gerekli durumlarda uyarmak ve yol göstermek gibi işlevleriyle iktidarın kötüye kullanılmasını önlemede son derece etkili olabilmektedir.

Medya dışında örgütlü toplum da iktidarın gücünün mutlaklığa erişmesini önlemede işlevseldir. Siyasi partiler, sendikalar, meslek örgütleri, dernekler ve diğer sivil toplum örgütleri yurttaş hak ve özgürlüklerini iktidara karşı korumada önemli roller üstlenebilmektedir.

Bu denetleme yollarını işlevsiz hale getirmeye çalışmak çağdaş demokrasiden ayrılmakla eşanlamdadır. AKP iktidarının yaptığı da tam olarak budur.

AKP iktidarı,
* Anayasayı kendi zihniyeti ve siyasal erekleri doğrultusunda biçimlendirip, anayasal denetimi işlevsizleştirme yönündeki gayretleriyle;
* Cumhurbaşkanını kendi zihniyetleri doğrultusunda seçerek veto yetkisini işlevsizleştirme yönündeki gayretleriyle;
* Yargının bağımsızlık, tarafsızlık ve güvenilirliğini ortadan kaldırma yönündeki uygulamaları ve yargıyı AKP'lileştirme hedefiyle; yargıdaki kadrolaşmaları ve yargıyı baskı altına alma girişimleriyle;
* Kendi zihniyetlerine karşıt kamuoyu oluştuğu durumlarda gücünü göstermekte hiç tereddüt etmemesiyle;
* Medyayı türlü yöntemlerle baskı altında tutup, basın organlarının gerçekleri yazmasını engelleme çabası ve iktidar güdümlü bir medya yaratma yönündeki gayretleriyle;
* Ana muhalefete ve diğer siyasi partilere, sendikalara, meslek örgütlerine, derneklere, sivil toplum örgütlerine gereken demokratik önemi vermemesiyle;
* Uluslararası hukuku kendi isteklerine cevap verdiğinde kabullenmesi, kendi isteklerine cevap vermediğinde ise "ulemaya sorulmalıdır" demesiyle, çağdaş demokratik çizginin karşısındadır.

AKP iktidarı açıkça kendini denetleyen tüm demokratik unsurları etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle demokrasinin geleceği son derece büyük bir tehlike altındadır. Bir o kadar da Türkiye'nin geleceği tehlike altındadır.

Recep Tayip Erdoğan'ın "Acele etmeyin, masayı devirmeyin, yavaş yavaş bu iş olacak. Kendiliğinden, bir şey yapmaya gerek yok. On; on beş yıl sonra bir bakacaksınız bir başka ortamda bulmuş herkes kendini" sözlerinin altında yatan amaç; demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti yerine, AKP zihniyetli bir devlet yapısını yaratmaktır. Bunun için de tüm demokratik denetim yollarını işlevsizleştirme durumu söz konusudur.
Eğer biz yurttaşlar olarak yukarıdaki denetleme görevini yerine getiren unsurlara destek olmazsak ve denetim sürecine doğrudan katılmazsak, anti-demokratik ve baskıcı yönetim anlayışına katkı sağlamış oluruz.

Demokrasi nereye gidiyor? Cumhuriyet nereye gidiyor? Laiklik nereye gidiyor? Türkiye nereye gidiyor? Bizler Mustafa Kemal Atatürk'ün çocukları olarak bunların farkında mıyız?

Peki ne zaman gereğini yapacağız?

Haber Ekspres, 4 Aralık 2007

Hiç yorum yok: