Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı Türkçe sözlükte üniversite sözcüğü şöyle tanımlanıyor: "bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan...öğretim kurumu".
Değerli okurlarım, son dönemde şahit olduğumuz gelişmeler, AKP zihniyetinin, üniversite kavramının evrensel tanımını değiştirme amacıyla hareket ettiğini gösteriyor. Siyasal iktidarın uygulamalarıyla bir taraftan üniversitenin bilimsel özerkliği ve sahip olduğu kamu tüzel kişiliği hedef tahtasına oturtuluyor, diğer taraftan yaşamsal önemde olan araştırma kurumu olma niteliği elinden alınmaya çalışılıyor.
Siyasal iktidarın üniversite stratejisinin üç temel ayağı var.
Birincisi siyasal kadrolaşma/tarikat kadrolaşması. Üniversitelerin birçoğu, özellikle de taşra üniversiteleri neredeyse idari kadrosunun bağlantılı olduğu tarikatlar aracılığıyla tanımlanır hale geldi. Bu kadrolaşma, "kendinden olmayanı" ya üniversite yönetiminin (daha da ötesi üniversitenin) dışına itiyor, ya da sessizleştirip edilgenleştiriyor.
İkincisi üniversitenin bilimsel özerkliğinin elinden alınması. Siyasal kadrolaşmaya paralel olarak üniversiteler sadece AKP'nin siyasal stratejilerini olumlayan kurumlar haline dönüştürülmeye çalışılıyor. Üniversitenin bilimsel araştırma kurumu olma niteliğini ortadan kaldırmaya yönelik çeşitli girişimler var. Örneğin YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan araştırma görevliliğini bursiyerlik haline getirme konusunda görüşlerini ortaya koydu. Özcan'ın önerisi gerçekleşirse, üniversite araştırma görevlileri, ahbap-çavuş ilişkisiyle verilen burslara bağımlı hale getirilecek. Sağlık sigortaları olmayacak. Yaz aylarında maaş alamayacaklar. Böylelikle siyasal kadrolaşmanın etkisine daha açık hale gelecekler. Ailesini geçindirebilmek için sadaka kültürüne adapte olmaktan başka bir seçeneği olmayan, bağımlı ve kimliksiz akademisyen tipi yaratılabilecek. Genç kadrolar denetim altında tutulabilecek.
Üçüncüsü eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kaldırılması. Eğitimde fırsat eşitliğinin ortadan kaldırılması AKP zihniyetinin sosyal devleti yok etme projesinin bir gereği. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan "üniversite kapısındaki yığılmanın nedenlerinden biri okulların bedava olması. Üniversiteleri paralı yapalım" diyerek bu konudaki tavrını açıkça ortaya koydu. Bu yaklaşım, sadece bilim yapan kurumları ticarethane zihniyetiyle yönetmek anlamına gelmiyor. Anayasal bir hak olan eğitim hakkını pratikte ortadan kaldırmak anlamına da geliyor. Oysa anayasanın 42. maddesi "kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz" demekte. Anayasanın 58. maddesine göre ise devlete, gençlerin müsbet ilim ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda yetişmeleri ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri almak görevi veriliyor. Özcan'ın söylediklerinin gerçekleşmesinin sonucu, gelir seviyesi düşük ancak başarılı öğrencilerin "okuyabilmek için" sadaka dağıtım ağlarının üniversite kollarına (örneğin tarikat burslarına) daha fazla bağımlı hale gelmesi olacak. Tıpkı fakirleştirilen halkın, sadaka kültürüyle sadaka dağıtım ağlarına daha fazla bağımlı hale gelmesi gibi...Tıpkı güvenceleri ellerinden alınacak araştırma görevlilerinin siyasal kadrolaşmalarla belirlenecek burslara bağımlı hale getirilecek olmaları gibi...
Değerli okurlarım, üniversitelerinin Türk Dil Kurumu sözlüğünde tanımlandığı şekliyle bilim yapan özgür kurumlar haline getirilmesi sosyal devlet ilkesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Üniversite özerkliğinin ve eğitim hakkının tek güvencesi, sosyal devletin yeniden kurulmasıdır... Sadaka düzeninin halkçı bir düzenle; Atatürkçü bir düzenle değişmesidir!
(Haber Ekspres, 15 Ocak 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder