08 Ocak 2008

SADAKA KÜLTÜRÜ MEDYALAŞIYOR MU? - ZAFER YAPICI

Sosyal devletin tasfiyesinin ve sadaka kültürünün üretilmesinin iki ayağını oluşturduğu bir dikey örgütlenme modeliyle karşı karşıyayız.

Bu örgütlenme modeli bir sadaka dağıtım projesine dayanıyor. Önce halk yoksullaştırılıyor. Sosyal devlet yıkılıyor. Sonra da sosyal devlet harcamaları için kullanılması gereken devlet kaynakları, parti ereklerine havale edilip, yoksullaştırılan kitlelere "oy" karşılığında dağıtılıyor.

Dikey olarak örgütlenmiş sadaka dağıtım projesi sürerken; bazı medya organları ve sivil toplum örgütleri (!) bu projenin tamamlayıcıları rolünü üstleniyorlar. Hislere hitap eden programlarını ve yardım paketlerini topluma sunarak sadaka dağıtımının yatay örgütlenmesini sağlıyorlar...

Elbirliği içinde sözde sosyal projeler üretiyorlar!

Sözde sosyal projeler! Önce yoksullaştırma sonra avuç açar hale getirme projeleri! Yoksulluk üzerinden bol oy, bol para, bol reyting kazanma projeleri...

"Yoksul insanlara yardım yapacağız" diyen yarışmalar yahut diğer televizyon programları çoğunlukla yardıma muhtaçların onurlarını, gururlarını inciterek yayın yapıyorlar. Yardımlar, milyonlarca insanın gözleri önünde tıpkı AKP'nin yaptığı gibi büyük bir gösterişle veriliyor.

Medya sadaka kültürünü her an yeniden üretirken, sadaka kültürü medyalaşıyor...

Yoksul kesim açıkça dilenci muamelesi görüyor. Bu sözde sosyal projenin(!) dayattığı davranış biçimini, yaşam tarzı olarak halka kabul ettirme çabası içindeler. Duymayan, görmeyen, konuşmayan ve kaderci bir toplum yaratılmak isteniyor.

Üreten insanlar yerine üretmeden kazanmaya alışmış ve yardıma muhtaç hale getirilmiş insanlar topluluğu yaratma gayesi itaat ettirme hedefiyle doğrudan bağlantılı. Günü gelince verilen emirleri, söylenenleri yerine getirmeleri beklenen "muhtaç" bir kitle yaratılmak isteniyor. Edilgen duruma getirilen insanlar, yuvadaki yavru kuşların ağızlarını açarak anne kuşun getireceği yiyeceği beklemeleri gibi kendilerine verilecek yardımları bekler duruma sürükleniyorlar...

Değerli okurlarım, oysa bu ülkede yaşayan her yurttaşımız bu ülkenin ayırımsız birinci sınıf yurttaşıdır. Yaratılan tüm değerlerden de herkesin faydalanması demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin gereğidir.

Sosyal devletin gereği budur.

Ülkede yaratılan tüm değerlerden her yurttaşımızın yararlanma hakkı vardır. Bu hakkı sosyal devlet yurttaşına doğrudan verir. İncitmeden verir, onurunu kırmadan verir. Şimdi yapıldığı gibi, sadaka verir gibi değil. Toplum ve medya önünde onur ve gurur inciterek, yardım bekler duruma getirerek, avuç açtırarak değil!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal "Demokrasi başı dik, bilinçli insanlarla ayakta durur. Türkiye'de ne yazık ki vatandaşın önemli bölümünü yardıma muhtaç edip kendilerine bağladılar. Kendisini iktidara avuç açma durumunda hisseden bir kişi için bu gerçekler ikinci plana itiliyor" demekle sosyal devletin ve yurttaş bilincinin AKP iktidarı tarafından ne hale getirildiğini gözler önüne sermiyor mu?

Açıkça söylüyoruz. Atatürk Türkiye'sinde var olagelen sosyal devlet yapısı AKP iktidarı döneminde ortadan kaldırılmaya, yurttaşlık bilinci de yok edilmeye çalışılmaktadır. Amaç sosyal devletin yerini sadaka veren parti devletine, yurttaşın yerini tebaaya bırakmasıdır. Son olarak anayasada değişiklik yapma girişimleri devletin milli, laik ve üniter yapısını kökten değiştirme girişimleridir. Böylesi akılcılığa aykırı değişiklikler, ancak edilgenleştirilmiş bir toplumda yapılabilir...

* * *

Bugün yazdıklarım bana Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözlerini çağrıştırdı...

"....Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hayınlık içinde bulunabilirler. Dahası, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan (dış) düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksul ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin genç kuşakları! İşte bu ortam ve koşullarda bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda vardır."
20 Ekim 1927 Gazi Mustafa Kemal

* * *

2000'li yıllarda "yoksul ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş ulusu" ayağa kaldırabilmek için, bağımlı değil onurlu bir gelecek kurabilmek için, soygun ekonomisini ve yurttaşı edilgenleştirme projelerini tasfiye edebilmek için, sosyal devleti yeniden inşa edebilmek için, yeniden başı dik yurttaşların ülkesi olabilmek için...kısaca bu yoksulluk-yandaşlık-yağma düzenini halktan yana bir düzenle değiştirmek için, izlememiz gereken tek yol sizce de Mustafa Kemal'in yolu değil midir?

(Haber Ekspres, 8 Ocak 2008)

Hiç yorum yok: