22 Ocak 2008

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR SİYASİ BİLİNÇ CUMHURİYETİDİR - ZAFER YAPICI

Atatürk, Türk milletini "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkı" olarak tanımlayıp, ardından "Ne Mutlu Türk'üm diyene" demekle milliyetçilik anlayışının içeriğini netlikle ortaya koymuştur.

Bu anlayış ulusu dine, mezhebe veya etnik kökene göre tanımlamaz. Ulus olmayı "birlikte yaşamak ve bu yaşamı, sevinç ve tasaları paylaşarak birlikte sürdürmek istenç ve iradesi" olarak ifade edilen siyasi bilinç ve ideal beraberliğine bağlar.

Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı işte bu yüzden bütünleştiricidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin özüne işleyen de insanları kategorilere ayırıcı değil, birleştirici olan bu anlayıştır.

Değerli okurlarım, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bu anlayışı şöyle özetliyor: "Türkiye Cumhuriyeti bizim anlayışımıza göre bir ırk, bir kan, bir kafatası cumhuriyeti değildir. Türkiye Cumhuriyeti bir siyasi bilinç cumhuriyetidir. Hangi inançtan, hangi etnik kökenden, hangi ırktan geliyorsak gelelim hepimiz eşit hukuki statüde, eşit haklara sahip olarak, eşit kuruculuk gücüne sahip olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçasıyız. İşte bu, siyasi bilinç cumhuriyeti olmak demektir. O nedenle Türkiye Cumhuriyeti bir siyasi bilinç cumhuriyetidir."

Baykal sözlerini şöyle sürdürüyor: "Her etnik kökenden, her ırktan, her inançtan, her mezhepten insan özgürce; kimliğini saklama gereğini duymadan, bir mahcubiyet duygusu içine sürüklenmeden, bir ezikliğe mahkum edilmeden herkes kadar haklı, herkes kadar eşit, herkes kadar gururlu, herkes kadar başı dik bir biçimde ben Türkiye'nin bir parçasıyım diyebilmektedir. Bu ülkeyi kuranlar bu dikkat ve bu duyarlılık içinde davrandılar."

Deniz Baykal bu sözleriyle bugün iktidarda olanların yanlış bir siyasi bilinçle Türkiye'yi yönettiklerini ortaya koymuyor mu?

Değerli okurlarım, siyasette "biz" ve "öteki" kavramları çok önemlidir. Çünkü siyasetçilerin siyaseti kimin çıkarı için yaptıkları bu kavramlarla kimi kastettiklerine bağlıdır. Bu nedenle siyasi alanda yer alan zihniyetlerin, "biz" ve "öteki" derken özde neyi kastettikleri derinlemesine irdelenmelidir.

Bugün iktidarda olanların "biz" anlayışı yoksul kesimleri, ezilenleri, halkı kapsamamaktadır. Onların "biz"den kastı özde bir tarikattan ibarettir. Tıpkı kimi siyasi yönelimlerin "bizden" kastının özde bir etnik gruptan ibaret olması gibi...

Bu olgu çoğunlukla açıkça ilan edilmez. Çünkü toplumsal desteklerini büyütebilmek için dar çıkarları, halkın çıkarı olarak sunmaları gerekir.

Bu noktada yine Deniz Baykal'a dönmekte yarar var: Şöyle diyor Baykal: "Siyaset ben değil biz deme işidir...Siyasetin ortak bizi, etnik biz sınırlarıyla doldurulamaz. Siyasetin ortak bizi inanç, din ve mezhep bizin sınırlarıyla doldurulamaz. Siyasetin ortak bizi bizim ortak taleplerimizi, bizim ortak anlayışımızı, ortak özlemlerimizi gerçekleştirmeyi öngören biz olmak durumundadır. Bu duyarlılık; bu dikkat gösterilmez ise yanlış olur çok tehlikeli olur."

Değerli okurlarım, ortak siyasi bilince dayanan siyaset anlayışını benimsemeyen; siyasetin ortak bizinin içeriğini bırakın inanç, din ve mezhebi; tarikat bizinin dar sınırlarıyla doldurmaya çalışanlar yanlış bir yolda ilerliyorlar...

Cumhuriyetin tüm kurumlarıyla kavga ederek...

Son bir örnek: Başbakan "türban" konusunda İspanya'da yeni açıklamalar yaptı. Türbanın siyasi bir simge olduğu mesajını verdi. Böylelikle türbanı önce dini bir simge olarak lanse eden bu zihniyet türbana bir de siyasi simge olma vasfını ekledi. Yani, zamanı geldiğini düşündüğü an, bir görsel örgütlenme modeli olan türbanın anlamını taktiksel bir biçimde yeniden kurmaya girişti.

Değerli okurlarım hepinizin bildiği gibi anayasal bir düzenlemeyle türbanı üniversitelerde serbest bırakmak; ardından tüm kamuda takılmasına olanak sağlamak için yoğun çaba sarf edilmektedir. AKP, MHP ve DTP bu konuda aynı yolda yürümektedirler.

Bununla da yetinilmemektedir. Cumhuriyet değerleriyle kavgalı kesimler türban yerine başörtüsü sözcüğünü kullanmaya son zamanlarda daha fazla önem vermektedirler. Bu kesimler türbanın içeriğini başörtüsü sözcüğünün tanımına yerleştirmek istiyorlar.
Haftalar önce bu sayfalarda yazdığım gibi türban siyasi bir simgedir. Başörtüsü ise Anadolu kadınının gelenek ve görenekleri uyarınca taktığı bir örtüdür. Hepimizin anaları, nineleri başörtüsünü bu kültürle takmaktadır. Aradaki farkı çok iyi bilmemiz gerekir.

Türban ve başörtüsü kavramlarının içerikleriyle oynanması, laikliğin zayıflatılması amacına yönelen bir diğer taktiksel adımdır.

Peki neden laiklik hedef tahtasına oturtulmuştur? Çünkü laiklik, siyasetin dinselleşmesine, dinin de siyasallaşmasına karşıdır. Laiklik, cumhuriyetin, demokrasinin, ulusal bütünlüğünün ve iç barışın temel taşıdır. "Ilımlı İslam"ın Batı çıkarlarını ürettiği bir süreçte laiklik bağımsızlığın sigortasıdır. Çağdaş ve uygar bir devlet düzeninin ve yaşam biçiminin önkoşuludur. Barışı, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü kurumsallaştırmanın yoludur. Bilimselliğe atılan ilk adımdır; eğitim laikleştirilmeden yenileşme ve değişim söz konusu olamaz. Laiklik devletin, vatandaşlar arasında dini inançları bakımından ayırım yapmasını yasaklamaktadır. Kadın-erkek eşitliği ancak laik bir devlet düzeninde gerçekleşmektedir...

Türban üzerinden siyaset ise bir başkaldırıdır. Laikliğe, hukuka, demokrasiye, cumhuriyete karşı bir başkaldırıdır. Türbanın hem dinsel; hem de siyasal bir simgeyi ifade ettiği vurgusu dinin siyasallaştığı, siyasetin de dinselleştiği vurgusuna bitişiktir.

Bu vurgu bir dil sürçmesi ya da bir itiraf değildir. Bu vurgu da taktikseldir. Zamanı gelince atılmış taktiksel bir adımdır. Başörtüsüne eşitlenmeye çalışılan türban, bu adımla laikliğe karşı bir başkaldırının yeni simgesi olarak lanse edilmektedir. Nihai hedefin laikliği ortadan kaldırmak olduğundan kuşku yoktur.

Değerli okurlarım, ortak siyasi bilinç anlayışı doğrultusunda yönetilemeyen ülkemizin ulusal, laik ve üniter devlet yapısı tehlike ve tehdit altındadır. Ülkemizin ulusal, laik ve üniter yapısını korumak ise ortak bilinç siyasetini yeniden kurmaya bağlıdır. Bu durumda etnik, dinsel, mezhepsel hatlar boyunca, tarikat çıkarları doğrultusunda siyaset yapanları değil, bu siyasi bilinç doğrultusunda siyaset yapanları iktidara getirmeli, bu siyasi bilinci kurmaya çalışanlara destek olmalıyız.

Başka çare var mı?

(Haber Ekspres, 22 Ocak 2008)

Hiç yorum yok: