Dinsel kimliğin siyasal iktidarlar tarafından hem iç hem dış politikada sıklıkla kullanıldığı bir süreçteyiz.
"Ilımlı İslam" gömleğini giyen tarikatlar içeride ve dışarıda Batı'nın aracı olarak çalışmayı sürdürüyorlar.
Özbekistan yönetimi geçmiş yıllarda Ilımlı İslamcı tarikatların bu misyonunu vurgulayarak onların Özbekistan'daki faaliyetlerini yasaklamıştı.
Geçtiğimiz günlerde Rusya Yüksek Mahkemesi "ABD çıkarlarına karşı ılımlı" bu tarikatlardan birinin tüm kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerini yasadışı ilan etti.
Yakında Kazakistan'ın benzer bir adım atacağı konuşulmaya başlandı...
"Ilımlı İslam"ın sızdığı her yere Batı çıkarının sızdığını herkes görüyor. Çünkü Ilımlı İslam bizzat ABD projesi.
Peki, bu projenin temel muhataplarından Rusya, dinsel kimliği dış politikada hiç kullanmıyor mu? Elbette kullanıyor.
Rusya'da Ortodoks Kilisesi devlet yönetimiyle iç içe. Ukrayna'da, Beyaz Rusya'da, Baltıklarda, Moldova'da Rus Ortodoks Kilisesi, Rus devletinin çıkarlarını üretmekte kullanılıyor.
ABD ve AB ise bu duruma, Katolikliği ve Fener Rum Patrikhanesi'ni, özellikle Orta Asya'da da Türkiye bağlantılı tarikatları kullanarak karşılık veriyor...
Polonyalı eski Papa II. Jean Paul Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Sovyet sonrası devletlerde Katolikliği yaymak için büyük çaba harcamıştı.
Bu nedenle Rusya'da yasaklı oldu, Papa'nın Rusya'ya girişi engellendi.
Günümüzde Fener Rum Patrikhanesi ABD ve AB tarafından Rusya'nın eski Sovyet coğrafyasında hâkimiyetini sınırlamak için destekleniyor, kullanılıyor...
Çünkü bir ülkedeki Ortodoks Kilisesi'nin Rus Ortodoks Kilisesi'nden alınıp, Fener Rum Patrikhanesi'ne bağlanması sadece dinsel alanla sınırlı bir değişiklik anlamına gelmiyor. Rus etkisinin o ülkede daraltılması ve Batı etkisinin yayılmasına uygun zemin hazırlanması anlamına da geliyor.
Estonya'da 1996 yılında Estonya Ortodoks Kilisesi, Fener Rum Patrikhanesi'nin yönetimine girmişti. Orada bu değişikliğin ardından ABD etkisi arttı. Rus etkisi azaldı.
Aynı şey bugün Ukrayna için de tartışılıyor. Fener Rum Patrikhanesi'ne ABD ve AB tarafından Ukrayna özelinde yeni bir görev yükleniyor...Ukrayna Ortodoks Kilisesi'ni Rus Ortodoks Kilisesi'nden koparıp kendine bağlama görevi.
Böylelikle Ukrayna'daki ABD ve AB etkisini daha da arttırma görevi...
* * *
Değerli okurlarım, görüldüğü gibi din siyaseti uluslararası alanda almış başını gidiyor.
Kiliseler ve tarikatlar, büyük güçlerin çıkar hesaplarında vazgeçilmez ortaklar olmuşlar. Türkiye özelinde ise dinsel kimlik üzerinden siyaset yapanlar iktidardalar.
ABD Dışişleri Bakanlığı Mart 2005'te açıkladığı raporda Türkiye'yi Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik yapısını kabul etmeye davet etmişti. Türk hükümetini, Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılmasına izin vermeye çağırmıştı.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso Türkiye'ye geldi. Fener Rum Patriği'yle görüşmeye gitti...
Dahası hem ABD, hem AB tarikat oluşumlarına açık destek veriyor.
ABD, tarikatlardan birinin şeyhine kucak açmış. Şeyh fetvayı ABD'den veriyor.
AB'nin başı Barroso, "Türkiye'de laiklik ile türban arasında taraf olmam" diyor...
* * *
Bush'tan "yaşasın Atatürk, yaşasın tam bağımsız Türkiye", Barroso'dan "laik olmadan demokrat olunmaz" sözlerini duymak biraz saçma olurdu zaten...
Bush'un ve Barroso'nun bazı kiliseleri diğerlerine karşı küresel hesaplarla desteklemesi ve tarikatlara kol kanat germesi, onlar adına gayet akılcı.
Amaç daha kolay sömürmek çünkü...
Peki bizim, Türk milleti olarak, sömürenlerin ortaklarına iktidar kapılarını sonuna kadar açmamız ne kadar akılcı?...
(Haber Ekspres 15 Nisan 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder