Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi ve bölünmez bütünlüğü tehlike ve tehdit altında.
Rejimi ve bölünmez bütünlüğüne paralel olarak ekonomik geleceği de.
Konumunu her çeşit ulusal politika karşıtlığına borçlu olan AKP; ABD ve AB güdümlü iç ve dış politikaları aracılığıyla ülkemizi bu hale getirdi...
Cumhuriyetin kurumlarını ılımlı İslam'ın simgesi haline getirilen türbanla başkalaştırma çabaları ve bitmek bilmeyen tarikat baskıları ülkemizi bir rejim krizinin içine soktu.
Bu krizi "AKP davetli" dış çevreler körüklediler. Kendi çıkarları için, kendilerinin bile inanmadığı görüşleri AKP lehine kamuoyuna sunmaya devam ediyorlar. Son olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi "AKP'nin siparişi üzerine" 21 imzalı bir bildiri yayımladı. Bildiride Türk yargısının, parti kapatma ve siyasi yasak konusunda dikkatli olması istendi. Aba altından cılız bir sopa gösterildi...
* * *
Sadece rejim krizi mi? Sosyal devleti unutan günübirlik bir borç ekonomisi politikası ülkemizi bir ekonomik krizin içine soktu...
Çeltik üreticisine AB'ye uyum ve IMF'ye teslimiyet çerçevesinde destekler kesildi. Çeltik üretimi de çeltik üreticisi de tüketildi.
Gelinen nokta, Türkiye kıyılarında vurgun peşinde bekletilen pirinç stokçusu gemilere avuç açmak oldu.
Mısır stokçuları zaten bizzat iktidardalar. Yine iktidardan birilerinin gemileriyle yapacakları büyük bir ithalat vurgununun hesaplarını yapıyorlar belki de...
Reform her zaman daha güzele yönelik olmuyor. Sosyal Güvenlik Reformu, halkın sosyal devlet ilkesi gereği sahip olduğu kazanımların büyük bir kısmını tüketti.
Başbakan hastanede bakılmayan bir çocuğun haberi medyada yer aldı diye televizyon ekranlarında şov yaptı, yardımsevercilik oyunu oynadı. Aynı saatlerde, başka hastanelerde yüzlerce kişinin çektiği sıkıntıların, onun sosyal devleti yok eden politikaları nedeniyle gerçekleştiğini unutturmaya çalışıyor...
Medya ile....
İşte bu yüzden "girişimci siyasetçiler" medya sektöründeki şaibeli yatırımlarına ortaklar aramak için Ortadoğu'nun Arap ülkelerini birbirine katıyorlar...Türkiye'ye yatırım aramak için değil, kendi şaibeli medya yatırımlarına ortaklar aramak için...
* * *
Değerli okurlarım, bu koşullar altında Türkiye'nin demokratik, laik ve sosyal hukuk devlet yapısını ve bütünlüğünü CHP ve onun lideri Deniz Baykal savundu, savunuyor...
Başka bir deyişle "işbirlikçilerin" karşısında Türkiye'yi savunuyor...
CHP ve Baykal, bir taraftan Temmuz 2005'den itibaren halkı bu olumsuz gidişata dur demeye çağırdı. Diğer taraftan da ülkede yaşanan yolsuzluk, yoksulluk ve yandaşlığın meydana getirdiği ekonomik çöküntüye, işsizliğin artmasına, üretimin azalmasına, yatırımların yapılmamasına, tarımın çökmesine ve memurun, işçinin, çiftçinin, küçük sanayicinin, dulun, yetimin, engellinin, kimsesizin muhtaç duruma getirilmesine karşı durdu. Sosyal güvenlik yasasıyla halkın daha da fakirleştirildiğini, üretime
dayanmayan bir ekonominin çöküş anlamına geleceğini haykırdı.
Bu haykırışlar CHP milletvekilleri tarafından mecliste her fırsatta dile getirildi. CHP'nin halktan yana ekonomi anlayışının gerektirdiği duruştan hiç taviz verilmedi...
Çoğu AKP güdümlü medya, basın ve köşe yazarları CHP'nin ve Deniz Baykal'ın bu haykırışlarını yayınlamadılar, çözüm önerilerine yer vermediler. Dahası halktan yana tavizsiz olmayı uzlaşmazlıkla ilişkilendirdiler...
Gayet normal...Türkiye'de neoliberalizm, işbirlikçilik yoluyla yöneten ideoloji noktasına taşınırken, işbirlikçiliğin medya ayağından halkın çıkarını savunması beklenemezdi...
* * *
Bu ortamda CHP 32. kurultayını 26-27 Nisan'da yapacak.
Değerli okurlarım, CHP ve onun lideri Deniz Baykal bir taraftan yukarıda anlatılan sorunlarla uğraşırken diğer taraftan da kurultaya hazırlanmakta.
CHP'yi "ılımlı muhalefet" yapmaya dönük bazı adımlar da bu süreçte atılmıyor değil.
Bu adımlar genellikle neoliberalizme (sözde) sol gömlek giydirip, bir parça AKP ılımlılığı, bir parça da etnik siyasete hoşgörü ile sunma girişiminden ibaret.
CHP gibi kökeni emperyalizmle mücadeleye dayanan ve Atatürk devrimlerinin savunuculuğunu yapmakta olan bir partinin bu girişimlerin hedefi olması da normal...
Aslında bu durum CHP'nin tutarlı politikalarının içeriden ve dışarıdan kimileri için ne denli büyük bir tehdit olarak algılandığını gösteriyor. Tam da bu yüzden son tahlilde çözümün CHP olduğunu ilan ediyor...
Değerli okurlarım, Türkiye olağanüstü bir süreçten geçmektedir. CHP bu olağanüstü sürecin en kilit unsurudur. Bu olağanüstü dönemde gerçekleşecek CHP Kurultayı'nda "önce Türkiye" diyen CHP ve onun lideri Deniz Baykal'a "önce Türkiye" diyen tüm halkımız destek vermelidir...
Sosyal adalet için, dürüstlük için, umut için, etnik siyaset karşıtlığı için, ulusal çıkar savunuculuğu için, laik bağlamından kopartılmamış bir demokrasi anlayışı için.
(Haber Ekspres, 22 Nisan 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder