Francis Bacon'un "İnsan tabiatında akıllılıktan ziyade delilik vardır" sözüne inanası geliyor insanın.
Hele de ülkemizde son yaşananlar sonrasında.
Sanki iktidar sahiplerine Erasmus'un "Deliliğe Övgü" kitabının özeti fısıldanmış danışmanlarca. Kolay yoldan "bilge görünmeyi" uman iktidar sahipleri, "deli" olmaya karar vermişler Erasmus'u yanlış anlayarak...
Peki ya gerçekten bilge olsalardı, böylesi bir deliliğe karar verebilirler miydi?
* * *
...Bir yılı aşkın süredir tamamlanamayan bir iddianame, neyle suçlandığını bile anlayamadan dört duvar arasına sürüklenen ve hatta yaşamlarını yitiren insanlar, tehditkâr bir ucu açıklık, şantajcı ve jurnalci bir medya ağı, savcılık görevini üstlenmeye çalışan bir siyasi erk, adım adım ilerlenen totaliter yolculuk...
...Sizce içinde bilgeliğin kırıntısını bile barındırmayan bir kolektif deliliğin emareleri değil de nedir?
* * *
"Delirene değil delirtene bak" derler. E biraz da ona bakalım.
Fazla söze gerek yok. Sabah gazetesinden Engin Ardıç, bir itirafı çağrıştıran "açık sözlü" yazısında anlatmış "delirteni".
Şöyle diyor Ardıç 4 Temmuz 2008 tarihli Sabah gazetesindeki yazısında:
"...Defalarca yazdık yıllardır: Avrupa'yla köprüleri atacak, Amerikan ittifakından çıkmak isteyecek, Rusya-Çin-Hindistan, hatta utanmadan şeriatçı İran ittifakı arayacaksanız, Amerika bunu size çok pahalı ödetir, diye!...Size çılgın Türk diye gaz verdiler, gerçekten çılgınlık etmeye kalktınız. Akıllı Türk olalım dedik, aldırmadınız..."
* * *
Akıllı Türklük, Çılgın Türklük...
Hangisi bilgelik? Hangisi cahillik?
Hangisi akıllılık? Hangisi delilik?
Hangi delilik aslında akıllılık, hangi akıllılık aslında delilik?
Hangi deliliğin yönü geri, hangisinin ileri?
Bacon'a veya Erasmus'a yeniden sormaya gerek var mı sizce?
* * *
Son bir not. "Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve devrimlerini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve bu konuda yayımlar yapmak" amacıyla Başbakanlığa bağlı olarak 1983 yılında kurulan Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı'na; 19 Mayıs 1919'un Kurtuluş Savaşı'nın ikinci aşaması olduğu ve savaşın padişahın onayı ile başladığı görüşlerini savunduğu iddia edilen bir kişi getirildi.
Böylelikle Mustafa Kemal Atatürk'e sövmek veya onun hakkındaki tarihsel gerçeklikleri göz göre göre çarpıtmak, Atatürk'ü ve Atatürk ilke ve devrimlerini devlet düzleminde araştırmak için bir ön koşul haline mi getirilmiş oluyor yoksa?
(Haber Ekspres, 8 Temmuz 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder