Dünyanın suyla ilgili en büyük etkinliği olan Dünya Su Forumu, Dünya Su Konseyi ve ev sahibi ülke hükümetlerinin ortak girişimi ile üç yılda bir düzenleniyor. 1997'de Fas, 2000'de Hollanda, 2003'de Japonya ve 2006'da Meksika'da gerçekleşen Dünya Su Forumu'nun beşincisi Mart 2009'da İstanbul'da yapılacak.
Bu forumda ele alınacak konular altı ana başlıkta toplanıyor:
* Küresel Değişimler ve Risk Yönetimi (İklim değişimine uyum sağlamak/ Su kaynaklı göç, değişen arazi kullanımı ve insan yerleşimleri/ Afet yönetimi)
* İnsani Kalkınma ve Binyıl Kalkınma Hedefleri (Herkes için su, arındırma ve hijyen sağlanması/ Enerji için su, su için enerji/ Açlık ve fakirliğin giderilmesi için su ve gıda/ Su hizmetlerinin birden çok kullanımı ve işlevi)
* İnsani ve Çevresel İhtiyaçlar Dikkate Alınırken Su Kaynaklarının Korunması ve Yönetimi (Havza yönetimi ve sınıraşan sularda işbirliği/ Tarımsal enerji ve kentsel su ihtiyacının karşılanması için yeterli su kaynağı ve depolama altyapısı temini/ Doğal ekosistemlerin korunması/ Yüzeysel, yeraltı, toprak ve yağmur suyunun yönetimi ve korunması)
* İdare ve Yönetim (Su ve arındırma hakkına daha iyi erişimin sağlanması/ Düzenleyici yaklaşımlar yoluyla verimin arttırılması/ Etiğin ve şeffaflığın güçlendirilmesi/ Su hizmetlerinde kamunun ve özel sektörün rollerinin uygunlaştırılması/ Verimli ve etkili su kaynağı yönetimi için kurumsal düzenlemeler)
* Finans (Su sektörü için sürdürülebilir finansman/ Sürdürülebilir su sektörü aracı olarak fiyatlandırma stratejileri/ Dar gelirliler lehine finansman politikaları ve stratejileri)
* Eğitim, Bilgi ve Kapasite Geliştirme (Eğitim, bilgi ve kapasite geliştirme stratejileri/ Su bilimi ve teknolojisi/ Binyıl Kalkınma Hedefleri'ne ulaşılması için mesleki dernekler ve ağların varlıklarının kullanılması/ Herkes için veri/ Su ve kültür)
* * *
Değerli okurlarım, 5. Dünya Su Forumu'nun altı ana temasından hareketle geçekleştirilen yurtiçi bölgesel toplantılar çerçevesinde 26- 27 Haziran 2008 tarihinde DSİ II. Bölge Müdürlüğü'nün Gümüldür Eğitim Tesisleri'nde "Havza Kirliği" ve "Tarihi Su Yapıları" konferansları düzenlendi.
Söz konusu konferanslara Pamukkale, Dokuz Eylül, Ege, Süleyman Demirel ve Namık Kemal Üniversiteleri'nden konularında engin bilgiye sahip Prof., Doç., Yrd. Doç. ve Araştırma Görevlileri; DSİ Genel Müdürlüğü ve II. Bölge Müdürlüğü uzmanları, belediyeler ve İZSU, birçok mimar, arkeolog, ziraat mühendisi, inşaat mühendisi ve sanat tarihçisi araştırmalarıyla, bilgileriyle ve önerileriyle katkı sundular.
Davetli olduğum bu konferansları iki gün boyunca takip ettim. Özellikle Türkiye'de bulunan 26 akarsu havzasının durumuyla ilgili bilgileri aldıkça tüylerim diken diken oldu. Hele hele Ege bölgesinde Bakırçay, Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz havzalarının ne durumda olduğunu dinleyince daha da irkildim.
Sadece bir örnek veriyorum: Gediz havzası. Gediz nehri 401 kilometre uzunluğundaki yolculuğuna Kütahya ve bir ilçesinden başlıyor. Uşak ve bir merkez ilçesinden, Manisa ve on iki ilçesinden, İzmir ve dört ilçesinden geçiyor. Toplam 4 il ve 18 ilçeden geçerek Menemen ve Foça ilçe sınırından denize dökülüyor. Aşırı nüfus artışını da göz önünde tutarsak bu yolculuğa evsel, endüstriyel, tarımsal vb. kaynaklı kirlilik de iştirak ediyor. Gediz, taşıdığı tüm kirlikleri denize taşıyor. İşte söz konusu konferanslarda örneğin Gediz Havzası'nın 4 ilin ve 18 ilçenin ev, endüstri, tarım vs. atıklarının dolduğu bir havza haline dönüştüğü gözler önüne serildi. Suyu kirleten tüm sebepler detaylarıyla ortaya kondu.
* * *
Değerli okurlarım, bir taraftan küresel ısınma suyun azalmasına yol açmakta, diğer taraftan da azalan su bilinçsizce ve sorumsuzca kirletilmektedir. Bu iki süreçten akarsu havzalarımız, onların üzerinde kurulan baraj ve göletlerimiz etkilenmektedir. Su kıtlığı ve zaten kıt olan suyun kirlenmişliği insan sağlığı açısından ciddi sorunlara yol açmaktadır. Dahası nehirlerin aktığı denizlerimiz ve havzalarda yaşayan canlılar da bu yeni koşullardan artan oranda etkilenmektedir.
Söz konusu zincirleme etkileşim sonucu sadece içtiğimiz su değil, beslendiğimiz toprak ve soluduğumuzu hava da kirlenmektedir. Eğer bu döngü böyle sürerse yakın gelecekte hem doğa hem insan hayatı tehlike altına girmiş olacaktır. Yaşam hakkı en temel haktır. Kirletilmiş suyun insan hayatını tehdit eder noktaya getiren nedenleri ve temiz suya duyulan ihtiyaçları bilim insanları, yetkili kurumlar, meslek odaları ve duyarlı uzmanlar bilimsel olarak dile getirmişlerdir.
Kısaca söylemek gerekirse durum vahimdir. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın vakit geçirmeden Türkiye'deki 26 akarsu havzasını kurtarmak için çalışmalara başlaması gerekir. Eğer "5. Dünya Su Forumu yapılsın daha sonra bakarız" denilirse boşa geçen senelere bir dokuz ay daha eklenecek. Oysa Türkiye'nin bekleyecek günü kalmadı...
* * *
Tüm dünya ülkeleri bugünlerde su konusunda coğrafi engelleri aşmayı ifade eden "farklılıkların suda yakınlaşması" temasını işliyor. Bu söyleme göre kıt olan su olunca tüm farklılıklar bir tarafa bırakılıp yakınlaşılacak, insanlar ölmesin diye birliktelik sağlanacak.
"Farklılıkların suda yakınlaşması" söyleminin gerçekçiliği ayrı bir tartışma konusu tabii. Bu söylem suyun önemini ortaya koyması bakımından anlamlı, ancak eksik. Su o kadar önemli ki, tıpkı "farklılıkların suda yakınlaşması" mümkün olduğu gibi "farklılıkların susuzlukta derinleşmesi" de mümkün. Suyun devletlerarası bir savaş nedeni olma olasılığı da bu bağlamda kötü ancak gerçekçi bir diğer senaryo olarak görülebilir.
* * *
Değerli okurlarım, bir düşünün. Sadece bir kilo dana etinin meydana gelmesi için 155 litre su gerekiyor. Diğer gıdalarımız için harcanan su miktarlarını da göz önüne alarak suyun ne derece önemli olduğunu anlayabiliriz. Umarım iktidar da bu konferanstaki altın değerindeki bilgileri ve projeleri alır ve bir an önce uygulamaya koyar. Çünkü bu bilgiler ve projeler sadece dosyalarda kalmaya devam ederse havzalarımız her gün biraz daha kirlenecek, her gün biraz daha fazla susuzluğu hissedeceğiz.
En büyük yatırım insan ve doğa yaşamına yapılan yatırımdır...
Not: Bu organizasyonu yapan DSİ II. Bölge yöneticilerine, konferansın akışını sağlayan Sayın Aslı Sılay'a (İnş.Y. Müh) ve Sayın Ahmet Tomar'a (Zir. Y. Müh) teşekkürlerimi sunuyorum. Bu kadar net bir şekilde su gerçeğini ortaya koyan bilim insanlarını, uzmanları, meslek odalarını ve kurumları bir araya getirdikleri için onları kutluyorum.
(Haber Ekspres 1 Temmuz 2008)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder