Bir siyasal rejimin demokrasi sıfatına uygunluk derecesi bir çok etken tarafından belirlenir.
Siyasal sistemi düzenleyen kuralların “kalitesi” bu etkenlerden biridir.
Şöyle ki, demokrasi herşeyden evvel bir özgürlükler ve kurallar rejimidir. Kuralların özgürlükleri yok etmek için araçlaştırıldığı bir ülke demokrasi değildir. Birilerinin özgürlükleri kural tanımaz bir biçimde kullandığı ve başkalarının özgürlüklerine zarar verdiği bir ülke de…
Kısacası demokrasi, özgürlükleri yasal güvenceye alır. Ancak bununla yetinemez. Eşzamanlı olarak özgürlüklerin sınırlarını çizer. Demokrasinin özgürlüklerin sınırlarını çizmesi de aslında özgürlüklerin içini boşaltmak için değil, özgürlükleri korumak içindir! Bir başka ifadeyle demokrasi, özgürlüklerin sınırlarını başka kişilerin özgürlükleri olarak saptayarak son tahlilde yine özgürlükleri korumuş olur.
* * *
Her gün yasalara uygun olarak yahut yasadışı yollarla siyasal iktidara muhalif kesimlerin çeşitli biçimlerde dinlendiği bir ülke demokrasi sayılabilir mi?
Ya da kişilerin politik görüşlerine göre farklı yargılama usullerine tabi tutulduğu bir ülkeye demokrasi sıfatını hangimiz yakıştırabiliriz?
Kendi ülke yurttaşlarına karşı acımasız terör eylemlerine girişmiş bir örgütün üyelerini demokrasi kavramına vurgu yaparak yüreklendirmek, tüm ülke yurttaşlarının özgürlüğünü yok etmeye çalışmakla eşanlamlı değil midir?
Laikliğin, ayrımcılığa karşıtlığın ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir yerde demokrasi var olabilir mi? Aksi halde örneğin dinsel fanatizm, ırkçılık ve hukukun siyasallaşması, demokrasiyi işlevsizleştirmez mi?
Hukuk devletinin ortadan kaldırıldığı bir ortamda hak ve özgürlüklerden söz edilebilir mi?
* * *
Değerli okurlarım, bir siyasal rejimin demokrasi sıfatına uygunluk derecesini belirleyen faktörlerden bir diğeri de politik yaşamın bütün aktörleri tarafından kullanılan üslubun (anlatımın) kalitesidir.
Dilin ve beden dilinin nerede, ne zaman, hangi ortamda ve nasıl kullanılması gerektiğini bilmeyenler kimi zaman demokrasiye büyük zarar verirler.
Hele bu kişiler siyasal erk sahipleri yahut kanaat önderleri olurlarsa…
Kısacası barış ve demokrasi, iyi bir üslupla (anlatımla) iletişim kurmak temelinde ve karşılıklı güven duygusu içinde yükselir ve güzelleşir.
“Yurtta Barış, Cihanda Barış” ideali ancak böyle bir ortamda gerçekleşebilir…
* * *
Değerli okurlarım, 13 Kasım 2009 günü TBMM’de “…açılım” görüşmeleri yapıldı.
(Açılımın ne olduğu hala anlaşılmadığı için açılımın başına … koyuyoruz. Siz açılımdan ne anladıysanız boşluğu o şekilde doldurunuz.)
… açılımı için önce DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve AKP Adana Milletvekili Ömer Çelik kürsüye çıkıp görüşlerini ifade ettiler.
Daha sonra kürsüye gelen Başbakan Recep Tayip Erdoğan konuşma arasında, “şehitler gelsin de biraz daha bağıralım diyenler var” sözlerini kullandı.
Bu sözler üzerine CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP milletvekilleriyle birlikte Genel Kurul salonundan ayrıldı.
Baykal, ayrılış nedenini şöyle açıkladı: “Şehit cenazelerinin gelmelerini istiyorlar diye hiçkimsenin konduramayacağı ithamı bir başbakan hiç utanmadan yapıyor. Daha fazla dayanamadım çıktım.”
Bir başbakana, bu tip talihsiz açıklamalar, oldukça kritik bir konuda yapılan böylesi ağır ithamlar yakışıyor mu? Hem de Meclis kürsüsünde...
Böyle bir üslup demokratik olarak nitelenebilir mi?
* * *
Erdoğan bu sözlerle de yetinmedi. Genel Kurul’dan ayrılan Baykal ve CHP milletvekillerinin arkasından “Sizsiz daha rahat konuşuruz; güle güle” dedi.
Demokrasi anlayışını, farklılıklara karşı tahammülsüzlüğünü dışa vuran bir üslupla bir kez daha netlikle ortaya koydu…
* * *
Değerli okurlarım, demokrasinin içselleştirilmesinin en önemli göstergelerinden biri de kullanılan üsluptur.
Erdoğan şu sözleri, TBMM kürsüsünde muhalefete karşı söylediği ağır sözlerin hemen ardından söyledi: Milletin meclisindeki üslup elbette çocuklara gençlere ve tüm bir millete örnek teşkil edecek bir üslup olmalı”.
Bizim de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak bu ülkenin yönetiminden sorumlu olan kişilerden beklentimiz, çocuklara, gençlere ve tüm millete örnek teşkil edecek bir üslup ile konuşmaları.
Lakin kırıcı ve dışlayıcı bir üslup ile yapılmış, alaycı jest ve mimiklerle desteklenen bir konuşmanın ardından söylenen düzgün üslup öneren sözler, normal zekaya sahip hiçkimseye inandırıcı gelmiyor.
Üstüne üstlük, demokrasiyi içselleştirmemiş olduğu tarihsel deneyimle; sayısız örnekle doğrulanmış kişilerin ağızlarında “demokratik açılım” sözcükleri biraz “çakma” ve “zorlama” duruyor.
Her şeyi bir kenara bırakın, sadece açılımın üslubu bile, “demokratik açılımın” (!) demokrasi dersinden sınıfta kalmakta olduğu konusunda yeterince fikir veriyor…
(Haber Ekspres, 17 Kasım 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder