01 Aralık 2009

MİLLİ İRADE - ZAFER YAPICI

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Ardından Amasya'ya geçti ve Amasya Genelgesi'ni yayınladı (22 Haziran 1919).

Değerli okurlarım, Mustafa Kemal'in milli mücadeleye başlarken, Amasya'da yayınladığı genelgenin içeriği "milli irade" ilkesi ile özetlenebilir.

Amasya Genelgesi ile "milli irade" sözü Anadolu topraklarında ilk kez telaffuz edildi.

Dahası bu ilke, sadece kurtuluş mücadelesini örgütleme noktasında merkeze alınan bir ilke olmadı. Teokratik bir saltanat devletinden laik ve demokratik cumhuriyete geçişin her aşamasında yol gösterici ilke oldu.

* * *

Atatürk, Amasya Genelgesi'nin ilk maddesinde işgalci güçlerin etkisi ve denetimi altında olması nedeniyle milletine karşı sorumluluğunu yeterince yerine getiremeyen bir hükümetin varlığı saptamasında bulundu. Böyle bir durumda "milletin istiklalini (bağımsızlığını) yine milletin azim ve kararlılığının sağlayacağını" ifade ederek, istiklale ulaşma yolunu belirledi.

Bütün illerin her livasından (sancak) katılan halk temsilcileriyle, milli mücadeleyi, milli iradeyi merkeze alarak örgütledi.

İstiklal sonrasında kurduğu cumhuriyette de milli irade kavramını anahtar unsur olarak tutmaktan asla vazgeçmedi.

İlke ve devrimleriyle milli iradeyi denetim altına alma değil yüceltme yolunu seçti.

* * *

Değerli okurlarım, Atatürk'ün anlayışına göre "milli irade" demek; herkes eşittir demektir. Zengini fakiri, kadını erkeği, Alevisi Sünni'si; maddi olanakları-ırkı-etnik kökeni-mezhebi ne olursa olsun bütün halkın eşit yurttaşlık haklarıyla donatılması demektir.

"Milli irade", yurttaşlık bilincine doğru giden yolun ilk adımıdır.

"Milli irade" yi benimsiyorsanız yolunuz cumhuriyete çıkar.

Cumhuriyeti de içinize sindiriyorsanız yolunuz demokrasiye çıkar.

Ulusun egemenliği ve "milli irade"; cumhuriyet, laiklik ve demokrasi doğrultusunun vazgeçilmezleridir.

Türkiye Cumhuriyeti bu doğrultu üzerinde gelişmesini sürdürmüş ve demokrasiyi özümsemiştir.

* * *

Bu nedenle Türkiye'de cumhuriyete geçiş, sıradan bir rejim değişikliği değildir. Cumhuriyet, bir kültür değişimidir, bir çağ değişimidir, bir uygarlık değişimidir.

Böylesine köklü bir değişimi; insan hak ve özgürlükleriyle, hukukuyla, eğitimiyle, sanatıyla, kültürüyle, çağdaş değerleriyle gerçekleştirip sürdürebilmek kolay olmamıştır.

Türkiye bu köklü değişimi Mustafa Kemal'in cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleriyle başarmıştır.

Türkiye bu köklü değişimi Mustafa Kemal'in devrimleriyle başarmıştır.

Türkiye bu köklü değişimi, Mustafa Kemal'in, milli bağımsızlık (siyasi, mali, adli, kültürel...), milli birlik ve beraberlik, yurtta sulh cihanda sulh, çağdaşlaşma, bilimsellik ve akılcılık, insan sevgisi gibi bütünleyici ilkeleriyle başarmıştır.

Türkiye bu köklü değişimi Mustafa Kemal'in, "Ne mutlu Türküm diyene" anlayışıyla başarmıştır.

Türkiye bu köklü değişimi Mustafa Kemal'in anlayışıyla inşa edilen demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin laik ve üniter yapısını anayasaya bağlı kalıp güçlendirerek başarmıştır.

* * *

Kısacası "milli irade", Türkiye Cumhuriyeti devrim tarihini yazan, ayakta tutan ve sonsuza dek yaşatacak olan Türk milletinin iradesidir.

* * *

CHP Genel Başkanı Baykal milli iradeyi bakın nasıl yorumluyor: "...Milli irade devleti kuran idaredir. Milli irade anayasadır. Siyasi irade var. O da anayasanın koyduğu çerçevede yetki kullanmadır. Milli irade sadece sandıkta şekillenmedi. Bağımsızlık savaşında, milli mücadelede şekillendi. Sakarya 'da, Kocatepe'de, 9 Eylül'de oluştu. Milli iradenin içinde askeri var sivili var, erkeği var kadını var. Bunun bedelini ödeyen irade var. Şimdi sen onun içindesin. Bir ülkede her siyasi gerilimden sonra rejimi değiştirelim demek hazımsızlık iradesidir. Siyasi gerilimler olur, tartışmalar olur sonra merciine gider. Anayasa hep senin işine gelecek kararı alacak diye bir şey yok. Seni anayasanın içine çekmek için var. Milli irade kurucu iradedir. Onun içinde her şey var. O yıllar alır. Sabır var kan var, şehit var. Onunla uğraşmayacağız. Onun içinde her şey var..."

* * *

Bugün geldiğimiz noktada Baykal'ın savunduğu milli irade anlayışı önemini korumuyor mu?... Baykal'ın konuşmaları Türk milletinin hassasiyetini yansıtmıyor mu?


* * *

Ne acıdır ki yukarıda anlatmaya çalıştığım "milli irade" AKP tarafından sandıktan çıkan "oy"un getirdiği bir güç olarak algılanmakta ve "ben istediğimi yaparım mantığıyla" hareket edilmektedir.

Değerli okurlarım, "milli irade"nin Mustafa Kemal'in kurtuluş ve kuruluş felsefesiyle kurulan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin değerleriyle yoğrulmuş bir tarihsel ve toplumsal olgu olduğunu bilmemek ve bilmezlikten gelmek "milli irade"ye yapılan en büyük hakaret ve haksızlık değil midir?...

Kendinden olanları iktidar nimetlerini kullanarak hakim toplumsal gruplar haline getirmek, kendinden olmayacakları türlü baskılarla sessizleştirmek ve genel olarak toplumu biat kültürüne eklemlenmeye zorlamak milli iradeyi ipotek altına almaya çalışmak değil midir?

Toplumu etnik, dinsel, mezhepsel veya dilsel hatlar boyunca ayrıştırmak; açılımlarla-saçılımlarla bizi birleştiren tüm değerlerin altını oymak, "milli iradeye" verilen en büyük zarar değil midir?

"Milli iradeyi" sadece kendisi olarak yorumlayıp, kendisine uygun hareket etmeyen tüm kitleleri ötekileştirmek, "milli iradeyi" yok saymak değil midir?

Yorum sizin...

(Haber Ekspres, 24 Kasım 2009)

Hiç yorum yok: