Değerli okurlarım, İzmir'de Kürt ayrılıkçılığının ve terörizmin propagandasını yapan bir gruba karşı geçtiğimiz günlerde gelişen toplumsal tepki medya dünyasında önemli bir yer edindi.
Konu hakkında çeşitli gazetelerde birçok yorum yazısı yayınlandı. Bu yazılar televizyon tartışmalarına taşındı.
Kısaca bu yazıları dört ana gruba ayırmak mümkündü.
Birinci grup yazılar, İzmir'in kent kültürünü gerçekten tanıyan ve sosyoloji bilgisi bu kültürün faşizm karşıtı konumlanışını çözümlemeye yetecek derecede yüksek olan kişilerce kaleme alınmıştı.
İkinci grup yazılar, İzmir'in kent kültürünü tanıyan ve tarihsel olarak özgürlük ve demokrasi yanındaki konumlanışını algılayabilen ancak sosyolojik birikimleri bilimsel çözümleme yapmaya yetmeyen kişilerce kaleme alınmıştı. Bu yazılar temelde doğru argümanlara sahip olmakla birlikte, bu argümanları kanıtlama noktasında zayıf kalıyordu.
Üçüncü grup yazılar, cehaletin doğrudan sonucuydu. Hem İzmir'i tanımayan hem de sosyolojik çözümleme konusunda yetkinliği olmayan kişilerce kaleme alınmış yazılardı bunlar. Ben bu yazılara kısaca "cehalet yazıları" diyorum ve bu yazıları üzerlerinde çözümleme yapmaya değer bulmuyorum.
Dördüncü grup yazılar ise İzmir'i tanımayan ancak sosyolojik çözümleme yetkinliği olan kişilerce kaleme alındı. Ancak bu kişiler çok büyük bir yöntem hatası yaptılar. Toplumsal olayları medyanın aktardığı biçimiyle doğru kabul ettiler. Bir başka deyişle, toplumu medyanın anlatısı üzerinden çözümlemeye giriştiler. Böylelikle İzmir'deki toplumsal tepkiyi ırkçı bir eylemmiş gibi sunabildiler. Oysa İzmir'i biraz olsun tanıyanlar bunun tersini ilk bakışta algılayabilirlerdi...
* * *
Değerli okurlarım, geçtiğimiz pazar günü, bir gazetede yayınlanan bir yorum yazısı, yukarıdaki sınıflandırmamı aştı!
Bu yazı, milliyetçilik konusunda uzman olduğu iddiasını her tartışmada seslendiren çok tanınmış bir profesör tarafından kaleme alınmıştı. Üstelik bu profesör İzmirliydi!
İsim vermek istemiyorum. Çünkü isimden ziyade yazılanların içeriği önemli!
Yazıyı okumaya hazırlanan bir okur, ilk olarak şunu düşünebilirdi. Bu yazı hem İzmir'i tanıyan, hem de sosyolojik çözümleme yapma yetkinliği olan bir kişi tarafından kaleme alınmış. Yazılanlar doğrudur o zaman!
Evet, sözkonusu profesör hem İzmir'i tanıyan bir İzmirliydi. Hem de sosyoloji konusundaki bilgisini yayınlarıyla "ispat etmiş" bir "uzmandı".
Ancak 1000 sözcüklük bu yazısı, neredeyse 1000 çelişki ve hata barındırıyordu.
Bu nedenle son tahlilde söz konusu yazıyı içerik olarak bir "cehalet yazısı" olarak değerlendirsem ve çözümlemeye değer bulmasam da; bu ülkenin "aydınının" (!) düştüğü içler acısı hali yansıtması bakımından ibretlik buldum ve bugünkü yazımda, bu makaleye, birkaç konudaki yanlışları üzerinde durarak yer verdim.
* * *
Yazının içeriğine geçmeden önce, yazıda kullanılan bir görsel malzemeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü yanlışlıklar zinciri buradan başlıyor.
Terörist örgütün propagandasını yapan kişilere karşı, taş tuttuğu elini havaya kaldırarak slogan atan İzmirli bir genç kızımıza ait bir fotoğraf, makalenin görsel malzemesi haline getirilmiş. Makale, inanarak okuyan birinin, okumayı bitirdiği anda, İzmirli bu genç kızın görselliğinde tüm İzmir kentini faşist-ırkçı olarak yaftalamasını sağlayacak bir biçimde kurgulanmış.
Peki, böyle yapmakla sözkonusu genç kız ve daha ötesi koskoca bir kent, bu yaftalamayı sahiplenmeye hazır kitlelerin hedefi haline getirilmiyor mu? Hadi yazıyı yazanı, yazıyı yayınlayanı geçiyorum, bu fotoğrafı yazıyla birlikte basanlar gazetecilik konusunda bu kadar mı bilgisizler? Bir taraftan İzmir faşisttir demeye, diğer taraftan faşistçe hedef göstermelere yönelmeye kimin hakkı var?
* * *
Yazının hemen başında PKK provokasyonunu protesto eden eylemcilerin güllü DTP bayrağını yıldızlı PKK bayrağı sanarak DTP bayrağı üzerinde tepindikleri aktarılmış. İyi de güllü DTP bayrağının taşındığı her mitingde, güllü DTP bayrağından çok yıldızlı PKK bayrağını görmüyor muyuz? Partinin resmi liderlerinin posterlerini mi görüyoruz, Öcalan'ın mı? DTP'nin lider kadrosundaki her politikacıdan her Allahın günü PKK'yı övücü sözler işitmiyor muyuz? Kendilerini PKK'yla ilişkilendirmek için özel bir gayret içinde olduklarına şahit olmuyor muyuz? Bu durumda kendini teröristten yana konumlayan mı suçludur, kendini teröristten yana konumlayanla teröristin bayrakları arasında fark kalmadığının ayırdına varan mı?
* * *
Yazıda tüm toplumsal ve siyasi olgular büyük bir tekyanlılıkla ele alınmış. Bunun en bariz göstergesi 1964 olayları. Yazar, 1964 yılında bazı Gayrimüslimlerin sınırdışı edilmesini eleştirmiş. Ancak bu olaylar öncesinde 1963 yılında Kıbrıs'ta Türkler'e karşı başlatılan ırkçı saldırıları (Kanlı Noel) görmezden gelmiş. Oysa bu ırkçı saldırılarda 8.667 Kıbrıs Türk'ü yaşadığı 103 köyü terk etmeye zorlanmış, onlarca Türk yaşamını yitirmişti. Buna rağmen, İzmir'de Rum nüfusa yönelik en ufak bir saldırı gerçekleştirilmemiş, böyle bir olasılık akıllara dahi gelmemiş, Gayrimüslimlere yönelik topyekün bir sınırdışı etme süreci yaşanmamıştı.
* * *
Değerli okurlarım, sözkonusu makaledeki yanlışlıkları çözümlemeye yarın da devam edeceğiz.
(Haber Ekspres, 11 Aralık 2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder