Değerli okurlarım, son birkaç günde Türk dış-iç politikası ve ekonomisi için önemli sonuçlar doğuracak iki önemli gelişme yaşandı.
Birincisi Şubat 2008'de bağımsızlık ilanında bulunan Kosova'nın bu kararı Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından meşru kabul edildi.
İkincisi, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında Türkiye'de nükleer santral yapımı ile ilgili yapılmış olan anlaşma TBMM'den geçti...
* * *
İlkinden başlayalım. Kosova'nın bağımsızlık ilanının ardından tüm dünyada bu durumun bağımsızlık arayışındaki ayrılıkçı hareketler için hukuksal bir dayanak oluşturup oluşturmayacağı tartışıldı.
Bu konuyu Sırbistan yönetimi Birleşmiş Milletlerin başlıca yargı organı olan UAD'a getirdi. UAD da geçtiğimiz günlerde tavsiye niteliğine sahip, bir başka ifadeyle bağlayıcılığı olmayan görüşünü açıkladı.
UAD'a göre Kosova'nın bir başka devletin (Sırbistan) toprak bütünlüğünün sona ermesi anlamına gelen bağımsızlık ilanı kararı meşru.
Oysa İkinci Dünya Savaşı sonrasında, savaşa giden sürecin yanlışlarından ders çıkarılarak temel ilkeleri ortaya konulan uluslararası hukuk, sınırların değişmezliğini merkeze alan bir anlayışa göre şekillenmiş, uluslararası düzeni devletleri toprak bütünlüğü neredeyse kutsayarak korumayı öngörmüştü...
Bu demek oluyor ki, UAD'ın uluslararası sistemin niteliği ile ilgili görüşlerinde ilkesel bir sapma var.
UAD başkanı Owada bu sapmayı "uluslararası hukukun bağımsızlık ilan edilmesine yönelik bir yasak içermediği" argümanıyla meşrulaştırmaya çalışıyor.
Kosova'nın çok özel şartlara sahip olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle diğer bağımsızlık arayışındaki ayrılıkçı hareketler için doğrudan bir emsal olarak sunulamayacağını söylüyor.
Owada'nın görüşleri eski ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın görüşleriyle paralel. Rice, Kosova'nın bağımsızlığının diğer çok etnikli devletlerde bağımsızlık ilanlarına emsal teşkil edemeyeceğini "Kosova'nın özel durumu" ve "alışılmadık tarihsel faktörler" kavramlarına yer vererek açıklamıştı. UAD da – ne tesadüf – aynı argümanları dile getiriyor... Büyük güçlerin istediği durumlarda ayrılıkçılığın hoş görüldüğü, istemediği durumlarda meşru kabul edilmediği bir düzen böylece yaratılmak isteniyor...
* * *
Peki, UAD'ın tavsiye niteliğindeki bu kararı Türkiye için ne anlam ifade ediyor? Türkiye için bu karar olumlu sonuçlar mı doğurabilir, olumsuz mu?...
Türkiye'deki ayrılıkçılar için kararın sevindirici olduğu bir gerçek. "Demokratik özerklik" kavramsallaştırmasıyla ve Batı desteğiyle ayrılıkçılığa adım adım ilerleme anlayışını benimseyen kesimlerde bu karar sevinçle karşılandı.
Kararın ikinci etkisinin KKTC üzerinde olabileceği tartışılıyor. Kararın KKTC'nin bağımsızlığına uluslararası meşruiyet katabileceği söyleniyor.
Ancak bu görüş oldukça hatalı. Çünkü Kosova ile KKTC'nin durumu hiçbir benzerlik taşımıyor.
Kosova, ABD ve AB ülkelerinin stratejik hesaplarının sonucunda bağımsızlık ilan ederken, KKTC bu hesaplara meydan okumanın neticesinde bağımsızlık ilan etmişti.
Dolayısıyla KKTC'nin bağımsızlığına batı desteği hiç bulunmazken, Kosova'yı başta ABD'nin olduğu çoğu batılı 69 ülke tanıdı.
* * *
Sonuçta Kosova'nın bağımsızlığı Türkiye gibi ayrılıkçı hareketlerin bulunduğu ve bu hareketlerin öyle ya da böyle Batı desteğine sahip olduğu ülkeler için hayırlı sonuçlar doğurmuyor.
Üstelik KKTC gibi konularda bu karardan fayda sağlama ihtimali de neredeyse yok!
Tüm bunlara rağmen AKP yönetimindeki Türkiye Kosova'yı tanıyan ilk ülkeler arasında yer aldı. Sonuçları Türkiye'ye dokunabilecek büyük bir hata yapıldı... UAD'ın kararı ayrılıkçıları yüreklendirdi, AKP'nin Kosova'yı tanırken yaptığı yanlışı perçinledi.
* * *
Gelelim ikinci önemli gelişmeye. Rusya ile yapılan nükleer işbirliği antlaşmasını konu edindiğimiz 13 Temmuz 2010 tarihli köşe yazımızı bakın hangi cümlelerle bitirmişiz...
"...Değerli okurlarım, söz konusu antlaşma TBMM'de Enerji Komisyonu atlanarak Dışişleri Komisyonu'ndan jet hızıyla geçirildi. Komisyondan geçen antlaşma Meclis Genel Kurulu'na gelecek. Meclis'in gerçeklerin farkına vararak antlaşmayı onaylamaması tek temennimiz... Peki, AKP'nin hakim olduğu bir meclis bunu yapabilecek iradeye sahip mi?
Ne dersiniz?"
Evet, AKP'nin hakim olduğu meclisin bunu yapabilecek iradeye sahip olmadığı ortaya çıktı. Antlaşma gecenin iki buçuğunda TBMM'den jet hızıyla geçirildi.
Değerli okurlarım, bütün dünyada nükleer santralden elde edilen elektriğin fiyatı 6-7 cent iken Türk halkı Rus şirkete 15 yıl boyunca kilovat saati 12 dolar 35 centten ödeme yapacak.
Antlaşma akla ve mantığa böyle aykırı işte.
Böyle mantıksız bir antlaşmanın Rusya'nın Başbakan'ın damadının şirketi Çalık'ın aldığı Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı'na petrol akıtma sözü vermesinin karşılığı olarak gerçekleştiği iddiaları var...
* * *
Son bir haftada yaşanan iki önemli gelişmeyi tartıştık bugünkü yazımızda.
Ne yazık ki ikisi de AKP yönetiminin dar çıkarlarından beslenen yanlış kararlarının neticesinde oluşan ve Türkiye için oldukça olumsuz sonuçlara yol açabilecek potansiyele sahip gelişmeler...
(Haber Ekspres, 27 Temmuz 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder