13 Eylül 2010

ATATÜRK'ÜN ÇAĞINDA BATI- ZAFER YAPICI


Değerli okurlarım, bilindiği gibi Mustafa Kemal'i demokrasi karşıtı bir diktatör olarak gösteren geniş bir literatür mevcut.
Bu maksatlı literatüre her gün yeni çalışmalar ekleniyor.
Bu yayınlar onu tarihsel bağlamından çekip çıkararak bugünün demokrasi kavrayışıyla değerlendiriyorlar. Çünkü ancak bu yolla onu "demokrat olmayan" ilan edebileceklerinin farkındalar.
İşte tam da bu nedenle sözkonusu yayınlar aynı dönemde Batı'da ne tip siyasal rejimlerin hüküm sürdüğü konusunda sessizleşiyorlar.
* * *
Bugünkü yazımızda 1923-1938 arası dönemde Batı'da hangi rejimlerin hakim olduğu konusuna örnekler vermekle yetineceğiz.
Kemalizm-demokrasi ilişkisi konusundaki nihai yorumu siz okurlarımıza bırakacağız...
* * *
Almanya'dan başlayalım. Almanya'da 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'ndan Hitler güçlenerek çıktı. 1930 seçimlerinde % 18, 1933 seçimlerinde % 44 oy aldı. Serbest seçimlerle iktidara gelmesinin hemen ardından çıkardığı Yetki Yasası ile yasama ve yürütme yetkilerini kendinde topladı. Meclisi feshetti.
Aynı dönemde İtalya'da neler oluyordu? 1922'de iktidara gelen Mussolini, Faşist Parti dışındaki partileri kapattı. Sendikal hareketleri yasadışı ilan etti. Kitap ve gazetelere görülmedik bir sansür uyguladı.
Portekiz 1932'den itibaren Salazar'ın sağcı diktatörlüğüne sürüklendi. İspanya, 1936-1939 İç Savaşı'nın hemen ardından General Franko'nun yönetimine geçti. Franko, 1975'e kadar bir diktatör olarak ülkeyi yönetti.
Birçok Doğu Avrupa ve Balkan devletinde sözkonusu dönemde ya krallıklar ya da askeri yönetimler ve diktatörlükler hakimdi.
Macaristan, gittikçe diktatörleşen Miklos Horthy'nin yönetiminde bir karanlığa sürükleniyordu.
Polonya'da 1926'da bir askeri darbeyle iktidara gelen Mareşal Pilsudski özgürlükleri askıya almıştı.
Romanya, Kral II. Karol'un tek kişilik yönetimindeydi.
Yugoslavya'yı Romanya Prensesi Maria ile evli Kral Aleksandr yönetiyordu.
Arnavutluk'ta 1925 yılında cumhurbaşkanı seçilen Ahmet Zogu, dönemin otoriter eğilimlerine uyarak 1928'de kendini kral ilan etmişti.
Yunanistan, 1936'da General Metaksas'ın darbesiyle tanıştı. Yannis Metaksas ilk iş olarak parlamentoyu dağıttı. Sonrasında tüm siyasi partileri kapattı.
Bulgaristan, 1936'dan itibaren III. Boris'in kişisel malı gibi yönetiliyordu. Boris, I. Ferdinand ile Burbon hanedanlarının Parma kolundan Maria Luisa'nın oğluydu. Özellikle Boris'in iktidarının son yılları adı konmamış bir faşizm çağı olarak değerlendirilir.
Avusturya 1933'te diktatörlük ile tanışmıştı.
Sovyet Rusya'da 1922-1953 arası Stalin dönemi idamlar, yargılamalar ve kolektifleştirme girişimleriyle SSCB'de totalitarizmin zirve yaptığı dönemdi.
İngiltere, Fransa ve ABD dönemin demokrasileri arasında gösterilebilirdi. Ancak bu üç ülke de "kendine demokrattı"...
İngiltere ve İngiliz sömürgeleri "köpekler ve Çinliler giremez" levhalarıyla donatılmıştı.
Fransa'nın Afrika sömürgelerinde bir taraftan dinsel baskılarla yerel inanışlar saf dışı bırakılıyor, diğer taraftan zencinin karşısında beyaz insan neredeyse kutsanıyordu.
ABD'de zenciler beyazlarla aynı okula gitme, aynı otobüse binme gibi basit haklara bile henüz sahip değildi...
* * *
Çağ, baskı çağıydı. Sansür çağıydı. Farklılıklara tahammülün olmadığı bir çağdı...
Otoriteyi kutsallaşma çağıydı.
Mustafa Kemal, bu çağın çocuğu olarak bir çağa uymazlık örneği verdi.
Batı'da parlamentolar tasfiye edilirken, Mustafa Kemal Meclis'i kuruyordu.
Batı'da seçimle işbaşına gelenler kendilerini kral ilan ederlerken, Mustafa Kemal saltanatı kaldırıyordu.
Batı'da kadınlar otoriter yönetimlerin ilk kurbanları olurlarken, Mustafa Kemal kadınları yeni haklarla tanıştırıyordu.
Batı'da etnik ayrımcılığa dayanan bir fanatizm kök salarken, Atatürk milleti yurttaşlık bağıyla tanımlıyordu.
* * *
Bu dönemde Nazizm'in baskısından kaçan birçok Batılı bilim adamı ve sanatçı Türkiye'ye yerleşti.
Çünkü o zaman, Batı'dan bakılınca Mustafa Kemal Türkiyesi, Avrupa'nın kıyısında bir "demokrasi adacığı" olarak görülüyordu...
Ya bugün...

( Hber Ekspres Gazetesi- 13 Eylül 2010)

Hiç yorum yok: