09 Ocak 2011

Muhteşem Yüzyıl Vakası- ZAFER YAPICI


Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında yayınlanmaya başlayan Kanuni Sultan Süleyman dönemini anlatan dizi gündemimize yerleşti...
Dizi, Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak olduğu – eşzamanlı olarak gerilemenin de emarelerinin görülmeye başladığı - dönemde saray çevresinde yaşananlara odaklanıyor.
Dizi toplumun farklı kesimlerinden oldukça farklı tepkiler aldı.
Övenler de var, yerenler de...
Diziye olumlu yaklaşanlar arasında şu iki argümanı ileri sürenler çoğunlukta:
1. Dizi Osmanlı tarihine eleştirel bir açıdan yaklaşıyor. Neredeyse insanüstü varlıklar olarak mitleştirilmek istenen padişahların da son tahlilde insan olduklarını vurguluyor. Dizide Osmanlı tarihinin hasıraltı edilmiş yönleriyle yüzleşiliyor. Bu nedenlerle yararlı bir yapım...
2. Dizide bazı tarihsel olgular çarpıtılıyor olsa bile bu dizi sonuç olarak bir görsel sanat ürünü... Sanatın gerçekliği tam olarak yansıtması zorunlu olmadığına göre, dizinin bu yönüyle eleştirilmesi mantık dışı...
Diziye olumsuz yaklaşanların argümanları ise genellikle şunlar:
1. Osmanlı padişahları bizim atalarımızdır. Onlara saygısız bir biçimde saldıran yayınlar engellenmelidir.
2. Dizi tarihsel olguları çarpıtıyor. Bu nedenle yayını engellenmelidir.
* * *
Değerli okurlarım, dizinin içeriğinden ziyade, dizinin yayınlanmasına toplumun değişik kesimlerinden gelen tepkiler bizim için önem taşıyor.
Çünkü bu tepkilerin içeriği, toplumdaki kimliklendirme süreçlerinin yönü konusunda oldukça önemli bir turnusol kağıdı işlevini yerine getiriyor.
Dinci basın ve televizyon kanallarının önderliğinde dizinin yayından kaldırılması için bir ilginç bir kampanya yürütülüyor.
İktidarın yayın denetim organı RTÜK'e şikayet furyası var. Toplum "ecdada hakaret edildiği" gerekçesiyle örgütlendiriyor. AKP'li politikacılar, RTÜK'ün toplumsal tepkilere sessiz kalmaması gerektiğini söylüyorlar.
Bu bağlamda ecdada hakaret edildiği iddiasıyla hareket edenler önlerine gelene hakaretler savuruyorlar.
Bu durum, aynı çevrelerde görülen "hoşgörü" söyleminin ne kadar samimiyetten uzak olduğunu da gözler önüne seriyor. Her ortamda "hoşgörü" söyleminin aklayıcılığından yararlananlar, tarihi kendilerinin istediği gibi yansıtmayan kişilere karşı yürütülmek istenen linç kampanyasının öncü kuvvetleri oluyorlar.
Osmanlı haremine ailelerinin rızasıyla devşirilenler olduğu gibi, köle olarak getirilen, ailelerinden, vatanlarından koparılanlar olduğu gerçeğinin beyaz perdeye aktarılması bile birilerini çılgına çevirmeye yetiyor.
Dizide içecekler konusunda "şerbet" vurgusu yapılmasına rağmen, RTÜK'e giden şikayetlerden bazıları "padişahı alkolik gösteriyorlar" şeklinde...
* * *
Değerli okurlarım "sadece kendilerinden olanlara; kendileri gibi düşünenlere" hoşgörülü olan kişiler, Boşnak kökenli Sırp yönetmen Emir Kustirica'ya karşı geçtiğimiz aylarda bir linç kampanyası başlatmamışlar mıydı?
Bu kampanyanın nedeni, Yeni Osmanlıcı tarih tezinin aksine, bir Boşnak olan Kustirica'nın Boşnakların Sırplarla aynı etnik kökenden geldiği ve bu iki "kardeş ulusun" yeniden bir birlik oluşturması fikrini savunmasıydı.
AKP ileri gelenleri hatta Kültür Bakanı tartışmaya katıldı.
Sonuçta ne mi oldu? Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne juri başkanı olarak davet edilen Kustirica "böyle bir ortamda sanat olmaz" dedi. Jüri başkanlığından ayrıldı. Ülkesine döndü.
Kustirica, kendi etnik kökeni ve Yugoslavya'nın dağılmasının ardından yaşanan çatışmalar konularında farklı bir yoruma sahip olduğu için "hoşgörülü" hükümetimiz tarafından kovulmaktan beter edildi! Çünkü ondan hükümetimizin beklediği, bir Boşnak olarak kahrolsun Slavlar, yaşasın Osmanlı demesiydi!
* * *
Değerli okurlarım, Siyasal İslam'ın topluma dayattığı yeni kimlik cumhuriyetten ziyade Osmanlı vurgusuna sahip.
Bu anlayışın ne kadar hoşgörüsüz bir biçime dönüşebileceği ve çoğulculuk-demokrasi yönlerinden ne kadar büyük bir tehdit oluşturabileceği bu dizi tartışmasında görüldü.
Bu durumun bir adım sonrası, Osmanlı tarihini nesnel bir biçimde ele alan ve eleştirel tezler içeren çalışmaların/araştırmacıların üniversitelerden dışlanması olabilir mi?
RTÜK ne kadar hükümet denetimindeyse YÖK de o kadar...
RTÜK'e şikayet sayısıyla neyin genel ahlaka uygun olduğuna karar verilebilir mi? YÖK'e şikayet sayısına bakarak bilim adına neyin söylenip söylenmeyeceğine karar verilebilir mi?
Demokrasi, özgürlük ve bilim bu mudur?...

(Haber Ekspres Gazetesi- 10 Ocak 2011)

Hiç yorum yok: